Nedir bu Finlilerin sırrı gerçekten? Nasıl olur da bir ülke, 2017’den bu yana her yıl aralıksız dünyanın en mutlu ülkesi seçilmeyi başarır? Şöyle sadece bir dakika düşünelim lütfen. Sizce bu işte bir tuhaflık yok mu?
Dünyanın çatısı olarak nitelendirilen, kış aylarında güneşin en fazla iki saat göründüğü, yaz aylarında ise beyaz gece kabusunun yaşandığı ve güneşin neredeyse hiç batmadığı, havanın 12 ay çoğunlukla yağmurlu, sisli ya da bulutlu olduğu, sıcaklığın kışın ülkenin güney kesimlerinde bile sıfırın altında 25 dereceye kadar düştüğü, toprağın verimsiz ve çorak, çoğu yerin de taşlık ve kayalık olduğu, birkaç metal çeşidinin dışında öyle pek doğal kaynağı da olmayan, aylarca karla kaplı bir ülkenin dünyanın 7 yıl aralıksız en mutlu ülkesi seçilmesi akla mantığa sığıyor mu? Kim neye göre seçiyor o zaman bu ülkeleri?
MUTLULUĞUN TEMEL PARAMETRELERİ
Dünya Mutluluk Endeksi Raporu, her yıl 20 Mart’ta kutlanan Birleşmiş Milletler Uluslararası Mutluluk Günü’nde açıklanıyor. Rapor, 140’ı aşkın ülkede binlerce kişi ile yüz yüze yapılan anketlerle hazırlanıyor. Anketleri dünyanın en büyük kamuoyu yoklama şirketlerinden biri olan Gallup yapıyor.
Oxford Üniversitesi Refah Düzeyi Araştırma Merkezi ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ajansı’ndan da çok sayıda uzmanın katıldığı araştırmada insanlara yaşam şartlarındaki değişimler soruluyor.
Raporu hazırlayan bilim insanlarının mutluluğu tanımlarken belirledikleri temel parametreler ise şunlar: Kişi başına düşen milli gelir, sosyal destek, sağlıklı yaşam, özgürlük, refahın adil paylaşımı ve yolsuzluk konusundaki duyarlılık.
Raporu hazırlayanlardan British Columbia Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. John Helliwell, Amerikan New York Times gazetesine yaptığı açıklamada, Finlandiya’yı neden bu yıl da dünyanın en mutlu ülkesi seçtiklerini şu sözlerle anlatıyor: “Raporu hazırlarken insanlara onlar için en fazla değer taşıyan konularla ilgili sorular yöneltiyoruz. Finlandiya, yaşamın her alanında en fazla değeri gören insanların ülkesi. Örneğin cüzdanını yolda yürürken düşüren bir Finli, o cüzdanın mutlaka bulunacağından ve bulan kişinin de kendisine teslim edeceğinden neredeyse yüzde 100 emin. Bu ülkede insanlar her gün birbirlerine yardım eli uzatıyor. Sadece maddi de değil; birbirlerine manevi destek de veriyorlar. Finlandiya devleti, çok yüksek kalitede herkesi kapsayan ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetleri sunuyor ve herkese bu fırsatlar eşit şartlarda sağlanıyor”.
Helliwell gibi pek çok uzman, toplumun geneline yayılan güçlü ve başarılı eğitim ile mutluluk arasında doğru orantı olduğuna dikkat çekiyor. Bu noktada dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip olan Finlilerin dünyanın en mutlu ulusu olmasına pek de şaşırmamak gerekiyor. Ancak mutluluğu getiren sadece bu eşsiz eğitim sistemi değil.
SÖZDE DEĞİL ÖZDE REFAH
Yüz ölçümü 338 bin 500 kilometrekare, yani Türkiye’nin yarısından biraz daha küçük olan Finlandiya’nın nüfusu sadece 5,5 milyon. Ankara kadar bile nüfusu olmayan bu ülkenin Gayri Safi Milli Hasılası 310 milyar doların üzerinde. Kişi başı milli gelir 55 bin dolar. Ancak asıl başarı yaratılan bu toplam Gayri Safi Milli Hasıla’da ya da kişi başı milli gelirde değil.
Finlileri farklı ve özel kılan, 1980’lerden başlayarak neredeyse bütün dünya, sosyal devletten serbest piyasa ekonomisine savrulurken onların, refah toplumundan ödün vermemeleri ve küresel rekabetin dayattığı neo-liberal politikalara inatla direnmeleridir.
Yani daha net bir anlatımla “Bizler için öncelik her bir yurttaşımızın insanca yaşaması, en iyi şekilde yiyip içebilmesi, giyinebilmesi, tatil yapabilmesi, spor yapabilmesidir. Ruhunu ve bedenini dinlendirebileceği boş zamanı olmasıdır, istediği kitabı alıp okuyabilmesidir, istediği zaman tiyatroya, operaya, sinemaya ya da bir eğlence mekanına gidebilmesidir, en kaliteli eğitimi alması ve en iyi sağlık hizmetine sahip olmasıdır” anlayışından taviz vermemeleridir.
Bence işte bu refah toplumu algısının hala çok güçlü olmasından ötürü Finlandiya’daki kişi başı 55 bin dolar, ABD’deki kişi başı 82 bin dolar milli gelirden çok daha değerlidir.
Finlandiya sosyal devlet kavramını yaşatmayı başarabildiği için meslek grupları arasında ücret konusunda belirgin bir fark bulunmuyor. Fakir ile zengin arasında uçurum yok. Asgari ücret bile 2 bin 250 avro civarında. Ortalama maaşlar ise 6 bin ile 10 bin avro arasında. Enflasyon yüzde 0,4.
Başbakanın, bakanların, iş insanlarının çocuklarının bir işçinin, bir bakkalın, bir terzinin çocuklarıyla aynı okula gittiği Finlandiya’da mutluluğun tek bir şifresi olabilir. O da fırsat eşitliğidir.
Kanımca Finlilerin başarısının sırrı da burada. Bu adil refah dağılımını dünyanın en iyi eğitim sistemi ile harmanlayıp bu eğitime herkesin eşit şartlarda ulaşmasını sağlayarak dünyanın en mutlu ulusu olmayı başarıyorlar.
Sizce bir ülkenin sahip olduğu en büyük doğal kaynak nedir?
Petrol mü? Doğalgaz mı? Altın mı? Bunların hiç biri değil. Bir ülkenin sahip olduğu en büyük doğal kaynak nitelikli ve eğitimli insandır. Finlandiya bu kalitede insanları inşa etmeyi başardığı için bütün dünyanın gıpta ile baktığı bir ülke.
Ancak bugün herkesin hayran olduğu bu ülke bir zamanlar içler acısı haldeydi. Evet inanması belki zor geliyor ama Finlandiya yaklaşık 150 yıl önce gerek gerçek gerekse mecazi anlamda tam bir bataklıktı.
BATAKLIKTAN BEYAZ ZAMBAKLARA
Finlandiya’nın Fince’deki karşılığı Suomi. Suomi “Bataklık Diyarı” anlamına geliyor.
Eğer bu uzun makaleyi hala okuyorsanız büyük olasılıkla Finlandiya’nın yoksulluk ve yolsuzluk ülkesinden nasıl refahın ve erdemin ülkesine dönüştürüldüğünün anlatıldığı Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabını okumuşsunuzdur.
Ulu Önder Atatürk’ün askeri okulların müfredatına girmesi emrini verdiği bu eşsiz eseri okumayanlar için kısaca özetleyim.
19. yüzyıl başlarında önce İsveç ardından Rusya tarafından işgal edilen Finlandiya tümüyle bataklıklarla kaplıdır. Ülkede tarım üretimi neredeyse yok seviyesindedir. Finliler, aç ve yoksuldur. Doktorlar, askerler ve öğretmenler İsveçlilerden oluşmaktadır. İsveçliler, eğitimsiz ve cahil olarak nitelendirdikleri Finlileri küçümser ve aşağılarlar. Rüşvet ve yolsuzluk bürokrasinin en ince kılcal damarlarına kadar işlemiştir. Günümüzün en uygar, müreffeh, kibar, görgülü, sağlıklı ve eğitimli halklarından biri olan Finliler o tarihlerde görgü kurallarından son derece uzak, kaba, küfürbaz, sağlıksız, yobaz ve cahil halklardan biriydi. Yani Finlandiya sadece coğrafi anlamda değil insani boyutta da tamamen bir bataklıktı.
Fin aydınlanmasının önderi felsefe profesörü Johan Wilhelm Snellman için ülkesinin yegane kurtuluş yolu vardı. O da eğitimdi.
Akıl ve bilimi rehber edinen Snellman’ın önderliğinde profesörlerden din adamlarına, öğretmenlerden doktorlara kadar her meslek grubundan insan, canla başla çalışarak Finlandiya üniversitelerini ve okullarını dünyanın önde gelen öğretim merkezleri konumuna getirmeyi başardılar.
Eğitimdeki başarı önce insan sonra da ülke profilini değiştirdi. Grigoriy Petrov’a göre yaklaşık 50 yıl sonra bambaşka bir Finlandiya çıkmıştı ortaya. Dürüst, yüksek ahlaklı, erdemli, gösterişi sevmeyen, sadelikten yana, son derece kibar, görgülü, sürekli okuyan, sorgulayan ve araştıran, tertemiz evlere ve sokaklara sahip insanların ülkesiydi artık Finlandiya.
“Beyaz Zambak”, saflığın ve masumiyetin sembolüdür. Ruhu temiz, insancıl, adil, iyilikten yana, yalan söylemeyen, erdemli insanları simgeler. Görünen o ki mutluluğa giden yol beyaz zambakların çoğalmasından geçiyor.