Dilin insanlar, uluslar için kendilerini gerçekleştirdikleri en önemli iletişim aracı olduğunu elbette yadsıyamayız.
Dilin gücü düşünceyi de yaratır. İnsanın insan olması, kendi kimliğini bulması, bilincine varması da dile bağlıdır.
Türkçemizin önemi nedir diye hep sorulur ya? Kuşkusuz her dil, konuşulduğu toplumun yaşam biçimini, inanç düzenini, değerlerini, yaşama bakışını da ortaya koyar.
Türkçemiz de Türk toplumuna özgü yanları yansıtan, gözleme dayalı adlandırma gücü, sözvarlığı ile varsıl bir dildir.
Bu bağlamda her zaman savunduğum dilimizin, Türkçemizin olanaklarını arı-duru sözcüklerle donatmak, geliştirmek, geleceğe taşımak olmalıdır.
Yabancı kaynaklı o denli çok sözcük girmiş ki Türkçeye; say say, yaz yaz bitmez! Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Yunanca, Macarca, Latince…
***
Değişim, yaşamın her alanında olabilir. Doğaldır. Doğrudan, iyiden, olumludan, aydınlanmadan yana olan değişim, dönüşüm bir kazanımdır.
Dilde de söyleyiş, anlatım, duruluk bağlamında yıpranmış, söylenişi zor, kaynağı, kökeni yabancı sözcükleri yürürlükten kaldırmak çok önemlidir diye düşünürüm.
Sayısı azımsanamayacak denli bir yığın yabancı sözcük... Gelip uzaklardan dilimize demir atmışlar! Kendi sözcüklerimiz yetersiz mi kalıyor? Düşüncelerimizi anlatamıyor muyuz arı, duru Türkçemizle?
YON’la biten Fransızca sözcüklere nasıl da sarılıyoruz tutkuyla… Adaptasyon, aksiyon, vizyon, misyon, revizyon, promosyon, popilasyon, kompozisyon, navigasyon, rekreasyon, motivasyon, erozyon…
Arapça, Farsça sözcüklerin akını biter mi? Ne yana dönsek, onların egemenliği altındayız!
***
Yıllar öncesinde “tayyare” ye karşılık olarak önerilen“uçak” sözcüğüne tepki gösterilse de zamanla halk sevdi, yaygınlaştı. Bugün uçak dışında tayyareyi kullanan var mı?
Yine çocukluğumda “müddeiumumi” çok duyduğum ama söylemekte zorlandığım bir addı. Kasaba halkı söylemekte zorlandığı bu sözcüğü, kestirmeden “müddööm” diye ünlerdi. Savcı’yı bilmeyen, söylemeyen var mı?
Şimdi kompütürü söyleyen, yazan kalmadı gibi. Bilgisayar tuttu. İnternet karşılığı önerilen “bilgisunar”ı, faks karşılığı “belge geçer”’i de yaygınlaştırsak iyi olmaz mı?
Son yıllarda yabancı kaynaklı sözcükler dilimize akın etti! Televizyonlarda, radyolarda, yazılı basında, sanal ortamda o denli kullanışı, söylenişi güç olan sözcükleri Türkçeymiş gibi sunuyorlar ki... Gençler arasında da çok yaygın.
Ne yazık ki yazınla, sanatla uğraşanlar arasında da yabancı sözcüklere özenen, kullanma yarışına girenleri okudukça, duydukça üzülüyorum.
Bir çok arkadaşıma, tanışıma, şiir ve yazı heveslilerine bu bağlamda eleştiri yöneltsem, bana kızıyorlar, yabancılaşıyorlar.
Türkçe katında yaşamak… Dağlarca akla gelmez mi hemen? Nice dil üzerine, Türkçe üzerine odaklansam, bu şiir kurulur yamacıma.
“Seslenir seni bana sonsuz / Der ki çoğal, / Der ki uzun mutluluğuna / Usun iyiliğin doğruluğun, / Bir bilinmeyenden bir bilinene dek / Türkçe, varolduğumuz.” Uzar uzar; dağ, ova, bayır, yamaç… Türkçe katında şenlenir.
Hadi artık olabildiğince uzak duralım kaynağı yabancı, kullanımı zor sözcüklerden. Ekstrem yerine aşırı diyelim, metamorfoz’un karşılığı olan başkalaştırmayı kullanalım. İltisak bizden uzak olsun; kaynaşma, birleşme desek dilimiz mi acır? Ambiyans daha mı üstünlük sağlıyor bize. Absürt, konsept, trent, format yerine boyut neden güzel olmasın?
Örnekleri çoğalmak olanaklı. Yabancı kaynaklı sözcükler altında ezilmeyelim, dik duralım.