Milletvekili aday listeleri kesinleştiğinde bir kez daha o bildik görüntüyle karşı karşıya kaldık. Meclis, yine patronların, yaşlıların, liyakatsizlerin kulübü olmaya aday gibi görünüyor. Listelerin büyük bir çoğunluğunda işveren, zengin veya “adamcı” olarak bilinen isimler göze çarpıyor. Peki, "Halkın Meclisi" unvanını taşıyan bu kurum, gerçekten halkı mı temsil ediyor?

Seçim zamanı sokaklara inip hal hatır soran, seçim sonrası ise ortalıktan kaybolan; seçim yaklaştığında emekçi, seçildikten sonra patron kimliğine bürünen "saygıdeğer" Patronvekillerimiz... Paralarını gerekli makamlara "bağışlayarak" milletvekilliği listelerinde üst sıraları garantiliyorlar. Parayla alınamayacak saygınlık ve halk adına konuşma hakkını, paralarıyla satın alıyorlar.

Sokaktaki çöpü süpüren emekçiye günaydın demeyi, masasına çay getiren garsona teşekkür etmeyi bilmeyen; halktan biri olamayan bu insanlar, nasıl halkın vekili olabilir? Meclis'te işçi ve emekçinin sorunlarına çözüm bulmak yerine, %1'lik kesimin, yani kendi gibi patronların cebini dolduracak kanun teklifleri hazırlamaları şaşırtıcı mı? İşçinin, emekçinin halinden sadece seçim zamanı anlayan bu Patronvekilliği anlayışına dur demenin zamanı gelmedi mi?

İşçi ülke yönetemez, ülke yönetmek için birikimi yoktur demek, ülkenin %99’luk kısmını, yani halkın kendisini küçümsemek demektir. %99’luk kesimin yaşam tecrübesini, fikirlerini, birikimini yok saymaktır. İşi bilene değil, işin patronuna söz vermektir.

Bu kısır döngü, bu Patronvekilleri tahakkümü ancak ve ancak Halkın Vekilleri sahneye çıktığında kırılacaktır. Kırılmaya mahkumdur. Çünkü gerçek güç, halktadır ve halkın sesi, patronların parasıyla satın alınamaz. Seçim sandıkları önümüze geldiğinde, gerçek vekillerimizi seçerek bu kısır döngüyü kırma gücüne sahibiz. Unutmayalım, meclis halkındır ve halkı temsil etmelidir.