Türkiye’de son yıllarda sokaklarda kafasında sarıkla dolaşan kişilere rastlanılmaktadır. Cumhuriyet idaresi, Osmanlıdan intikal eden sarık meselesi hakkında bazı düzenlemeler yaptı
1925 yılında yapılan bir düzenlemeyle, sadece imam, hatip ve vaizler siyah lata giyecekler ve başlarına sarık saracaklardı. Müftüler ile ‘sarık vesikası olanlar’ başlarına sarık sarabileceklerdi. Sarığı da İslami mekânlarda kullanabileceklerdi. Müslüman din görevlisi dahi olsalar dükkânlarda ve alışverişte başlarına sarık saramayacaklar ve bu kıyafetle dolaşamayacaklardı. Kaza ve vilayetlerde müftüler ile resmi olarak ‘sarık vesikası olanlar’ ancak başlarına sarık sarabileceklerdi. Toplumun diğer kesimlerinden olanların izinsiz başlarında sarık taşımaları yasaklandı. 1925’ten itibaren sarık ithaline yüksek gümrük vergisi getirildi. Türk vatandaşı olmayan yabancı Müslümanların da başlarında sarıkla sokaklarda dolaşmaları yasaklandı. Örneğin 1928’de Türkiye’de İranlı seyyid ve mollaların da sarıkla dolaşmaları yasaklandı. Vesikası olmadan sokaklarda sarıkla dolaşanlar karakola götürülüp sorgulanmaya başlandı. Sarık, yüzyıllardır Müslümanlık alameti olarak görüldüğü için muhafazakâr kesim, sarığın şapka üzerine sarılması gibi bir öneri getirdiyse de kabul edilmedi.
SOKAKTA DOLAŞMAK YASAKTI
Diyanet İşleri Reisliği, beyaz sarık ve siyah latayı, ilmiye sınıfının alemet-i farikası olarak kabul etti. Sarık ve cübbelerin temizliğine de dikkat edilecekti. Sadece Müslüman din adamlarının İslami mekânlarda sarık takmaları konusu, Cumhuriyet idaresini neden ilgilendirdi? Bunun cevabı; hem Avrupa’da hem de Osmanlı imparatorluğunda sarığın belirli çevrelerce (Müslüman ve gayrimüslim) istismar edilmesinde yatar. 16’ncı yüzyıl sonlarına ait Osmanlı resmi yazışmalarında, örneğin 1573 (981) yılında Sofya’da uydurma belgelerle kendini seyyid yapan ve başına sarık sararak sokaklarda dolaşan kişilere yasak getirildi. Yine Bursa’da hakiki seyyid olmayanların başlarına sarık sarmaları yasaklandı. Nakibüleşraf’tan bu konuyu takip etmesi istendi. Köylerde de seyyid olmayanların başlarına sarık sararak dolaşmaları yasaklandı. Mesela Bursa’da şehir oğlanları, kul taifesi gibi (yeniçeriler) başlarına sarık sarıyorlar ata binip köylere gidiyorlar ve köylülere zarar veriyorlardı. Yine bazı bölgelerde leventler başlarına sarık sarıyorlar ve Müslümanlara zarar veriyorlardı. Sarık, Osmanlı ülkesinde dindar Müslümanların itibar ettiği önemli bir eşya/sembol idi. Müslümanlar başlarında sarık olan kişileri, gerçek müslüman din adamı olarak algılıyor, ona gereken saygı ve yardımı yapıyorlardı. İstanbul’da 1880 (1298) yılında uyanık ve cahil bazı kişiler özellikle Ramazan aylarında başlarına sarık sararak camilerde vaaz ediyorlar ve menfaat temin ediyorlardı.
OCAKLIKTAN KARŞILANIYORDU
Osmanlı idaresi bu tür bir uygulamayı yasakladı. Aslında sarık Osmanlı saraylarında da önemli bir eşya/ simge idi. Padişahlar gerekli gördüğü kişilere sarık hediye ederdi. Topkapı Sarayında bir sarıkçı başı vardı ve ayrıca sarıkların saklandığı bir sarık odası vardı. Bayramlarda Has Odabaşı ve lalaya sarık hediye edilirdi. Tophane’deki top dökümcülerine her yıl sarık evrilir, eğer sarık verilemezse onun karşılığı olan para ödenirdi. 1760 (1174) tarihli bir Osmanlı arşiv belgesine göre, Tırnova’da Yeniçerilere verilecek sarıkların masraflarını karşılamak için ‘destar ocaklığı’ vardı ve bu ocakların (köylerin) ödediği vergilerden sarık alınıp Yenicelere verilirdi. 1649 (1058) tarihli bir belgeye göre saraylarda kırmızı renkli sarık sarılması yasaklanmıştı. Ancak kontuş ve kerrake askeri taifesi, başına kırmızı sarık sarabilirlerdi. Ahali kırmızı sarık saramazdı. Demek ki sarığın renkleri, boyutu ve tarzının ayrı ayrı önem ve anlamı vardı.
HER YIL YENİLENİRDİ
1866 (1283) tarihli bir belgeye göre Hassa ordusu Zuhaf Alayı mensupları resmi günlerde başlarına yeşil sarık sararlardı. Hz. Ali’nin sarığı, Osmanlı-İran ilişkilerinde önemli bir semboldü. İmam Hüseyn’in Mısır’daki meşhedi ile yine Seyyid Ahmed Bedevi’nin Mısır’daki meşhedindeki imameler her yıl Osmanlı idaresi tarafından yenilenir; eski sarık veya imameler İstanbul’a gönderilirdi. Mısır’da sarığın İstanbul’dan farklı bir anlamı vardı. Aslında seyyidlerin yeşil sarık takmaları, diğerlerinin beyaz ve siyah sarık sarınmaları adettendi. Fes kabul edildiği zaman, sadece ulemaya sarık sarma hakkı verildi. Ulemanın yardımcıları ve hizmetkârlarına fes takma zorunluluğu getirildi. İslam’ı yeni kabul etmiş kişilere sarık verilir, özellikle Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin neslinden gelenle erkek çocuklara sarık hediye edilirdi. İdare sarığın istismar edilmesini önlemeye çalışırdı. Safed’de zımmiler (Müslüman olmayan Osmanlı tebaası) bazı vergileri ödememek için 1646 (1056) yılında başlarına alaca sarık taktılar. Müstemenlerin (yabacı tüccarlar) hayati tehlike hissettikleri yerlerde başlarına ak sarık takma hakları vardı. Özellikle İngiliz tacirler, tehlikeli yerlerde başlarına ak sarık sarabilirlerdi. Bazı Müslümanlar harplere katılmamak için başlarına yeşil sarık sararak seyitler gibi sefere gitmek istemediler. Yine 1748 (1161) yılında Bosna’da bazı köylüler, yeniçeriler gibi başlarına sarık sararak devlete vergi ödemek istemediler.
Sarığın istismar edildiğine dair başka bir misal: 1773 (1186) yılında Malatya Hekimhan’da Köprülü Mehmed Paşa vakfı mütevellisinin tayin ettiği kâhya, başına sarık sarmış ve fakirlerden zorla para tahsil etmiştir. Şüphesiz bu hukuksuz bir uygulamaydı, kendisi hemen ikaz edildi. Bazı türbe ve tekkelerde kadrolu destari denen ve mezarların başına sarık sarmakla görevli kişiler vardı. Örneğin İstanbul’da Fatih Türbesinde iki adet kadrolu destari vardı. Yine Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi Dergâhında ‘tülbend gassalı’ adı altında ücreti vakıftan ödenen bir görevli vardı ki; bunun görevi sarıklarla meşgul olmaktı. Silistre’de sarık takmak, müslüman gazilere has bir adetti. Kırım hanları ve Osmanlı sultanlarının destari denen görevlileri vardı.
YILDIZ SARIK HEDİYE EDİLİRDİ
Divan kâtipleri, Darüssaade ağası ve maiyyeti, sarayda sarıkla dolaşır, sefere katılan saray mensuplarına askeri malzemenin yanında sarık da verilirdi. Hassa bostancı kethüdalarına işe yeni boşaldıklarında yaldızlı sarık hediye etmek adettendi. Padişahlar, elini öpenlere sarık hediye eder, taşraya çıkan Acemi oğlanlarına burma sarık hediye ederlerdi. Sarığın Osmanlı gayrimüslimleri tarafından istismar edilmesine bir misal olarak, 1897 (1314) yılında Ermeni erkekleri başlarına sarık sararak Harput’ta Süryanileri öldürmeleri ve kiliselerini yağma etmeleridir.