İktidarın bugüne kadar izlediği politikalar sonucu gelinen nokta Türkiye'nin var olup olmama sorunu haline gelmiştir. İçeride, iktidar paylaşımı kavgası sonucu kamu kurum ve kuruluşları işleyemez hale gelmiş, vesayeti kaldırıyoruz gerekçesi ile TSK gambotu olan ama komodoru olmayan, jeti olan ama pilotu olmayan, TSK'nı yönetecek kaliteli kurmay subaylardan yoksun bir konuma getirilmiştir. Adalet, eğitim, sağlık alanlarındaki uygulamalara güven kalmamış, can güvenliği ortadan kalkmıştır.
Dışarıda ise yıllarca sürebilecek etnik ve mezhepsel çatışmanın etkileri ile karşı karşıya kalmıştır. Böyle bir savaşın Türkiye'yi etkilememesi için her alanda "iç barış" mutlaka sağlanmalıdır. Bu konuda başlıca sorumluluk iktidara düşmektedir. "ÖNCE VATAN" paydası altında muhalif parti ve gruplara elini uzatmalı, "Ben ne dersem olur" yaklaşımını bırakmalıdır.
Orta Doğu da Amerika ve Rusya'nın izlediği politikalar iyi değerlendirilmeli güncel gelişmelere göre hareket edilmemelidir.
ABD'nin bölge ile ilgili yaklaşımı yıllardır biliniyor. Orta Doğu ,Orta Asya ve Kafkaslar'daki petrol ve su kaynaklarını kontrol altında tutmak ve 2040 yılına kadar yararlanmayı hedefleyen, 1970 yıllarında Brezinski tarafından hazırlanan, strateji Watergate skandalı sonucu başkanlıktan ayrılan Nixon'dan bu yana göreve gelen tüm Amerika Başkanları tarafından benimsenmiş, Saros aracılığı ile Kafkasya ve Orta Asya da, bizzat Amerika tarafından iki kez Irak'ta uygulamaya konulmuş, medeniyetler buluşması, Arap Bahar'ı sonucu çatışmaya dönüştürülmüştür.
Tüm bunların olacağı 1975'li yıllarda CIA'in İstanbul'daki istasyon şefi Fence ve büyük elçilikte görevli Richard Perle tarafından dile getirilmiştir.
ABD'nin bu politikalarını korumak için bölge de "EL'İ̇" olarak bilinen İsrail'i yalnız bırakmamak için bir İsrail- Kürdistan-Ermenistan hattı kurmak bu stratejinin temel taşıdır. Bugün Irak ve Suriye'deki gelişmeleri bu açıdan değerlendirilmelidir. Rusya ise asırlardır hayali olan sıcak denizlere inme olayını Tartus'daki deniz üssünü genişletip Lazkiye'de bir havaüssü kurarak gerçekleştirmiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra zedelenen prestijini Şhangay beşlisini kurup, Çin ile 400 milyar dolarlık bir enerji anlaşması yapıp, Kırımı ilhak edip Ukrayna yönetimine müdahale edip NATO'ya girmesini önleyerek kurtarma yoluna gitmiştir. Ancak en önemli hamlesini ABD'nin Kürt kuşağı politikasına karşı İran ve Suriye ile birlikte bir Şii kuşağı oluşturma politikasına destek vererek yapmaktadır.
Türkiye tüm bu yaklaşımları göz önünde tutmalı, hatta yeni seçilecek ABD Başkanı'nın 24 Nisan 2017 tarihinde yapacağı konuşmada Ermeni olaylarını "Soykırım" olarak tanımlamasına da hazır olmalıdır.
Bu çerçevede yeni bir bölge konsepti oluşturulmalıdır. Yoksa savaşa koşar adım gitmenin bedeli çok ağır olur.