Baştan söyleyeyim.
Başbakan Binali Yıldırım'ın “basın temsilcileri” için düzenlediği toplantıya “küs” olduğumuz için gitmemezlik yapmadık.
Davet edilmedik...
Küsmeyi, gazeteciliğin içinde saymadığımız için bilinsin istedim.
***
Gelelim bizim olmadığımız yerde bizim için söylenenlere.
Kendi tercih edeceği beş kelimeyle “düzgün tümce kur desen” beceremeyecek, hayatı o siyasi partiden bu siyasi partiye gitmekle geçen kerameti kendinden menkul şahsın taleplerine güldüm geçtim.
Ancak o noktadan başlayan tartışma sırasında, “onların tek işi teröristleri ziyaret etmek için araç kaldırmak” diyen gazeteci kılığındaki yalakaya bir çift sözüm olacak.
Keşke oğlunu güvenlik görevlisi olarak büyükşehire aldırmak için Aziz Kocaoğlu'nu yaladığın günleri unutmuş olsaydık. Ve boynuna taktığın kartı imzalatırken, mikrofonların da açık olduğunu unutup Binali Yıldırım'a “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” demeyeydin.
O zaman sözlerini ciddiye alıp yanıt verirdim.
Şimdi yanıt vermeye bile gerek yok...
***
Son yirmi yılda bu memlekette pek çok şey değerini kaybetti.
Birbirimize saygıyı yitirdik.
Ama en iğrenç olanı, yalakalığın bu kadar tavan yaptığı, mesleklerin bu kadar aşağılandığı bir dönem yaşamadık.
Korku deseniz değil.
Tek açıklaması var bunun.
Öyle bir hale geldik ki, aklıyla, mesleği başarılarıyla değil, birilerine yakın olmakla bir yerlere gelindiğini öğrendik. Hal böyle olunca da ne kadar çapsız ucube varsa, onun bunun eteğini yalayıp makam sahibi oldu.
Gerçek gazeteciler terörist, onu bunu yalamaktan başka iş yapmayanlar da muteber oldu.
Olur böyle...
Hiç kafaya takmaya değemez.
Her dönemde Ali Kemaller de olur, Hasan Tahsinler de...
***
Gelelim aslında sadece İzmir Milletvekili adayı olan ama şimdilik son Başbakan Binali Yıldırım'ın İzmir ziyaretlerine.
Sadece dün Pasaport iskelesini bir kapatıp bir açmanız ile Şirinyer'de kapattığınız yollar, İzmir'de neden seçim kazanamadığınızın en büyük delilidir size.
Hele hele yoksul halkın tek alış veriş kaynağı olan pazarın kurulduğu gün olan Çarşamba günü, Şirinyer'de bırakın araç trafiğini yaya trafiğinin bile felce uğratılması var ya, size oy vermeyi düşünenleri bile fikirlerinden vazgeçirmiştir.
Sabahın köründen, akşamın bir saatine kadar hiç görmediğim kadar polis ekibinin dolaştığı, yolların kapandığı, park halindeki araçların saatlerce çekildiği İzmir'de herhalde isteseniz bu kadar aleyhinizde propaganda yapamazdınız.
Size ne fısıldıyorlar bilemem ama kulaklarınızın ne kadar çınladığını ben bile tahmin edemem.
Neyse ki, üç gün sonra bitiyor bu işkence.
Bir daha böylesine şatafatlı, trafiğin felç edildiği size ait konvoylar görmeyeceğiz.
***
Ve seçime üç gün kala İzmir...
Var bir bildiği öyle görünüyor.
Yolda, otobüste, durakta tuhaf bir umut kokusu duyuyorsunuz.
Kimse kimseye söylemiyor ama, İzmir İzmirliğini yapıyor.
Şimdilik sessiz.
Şimdilik umarsız.
Ama şimdilik, anladınız siz...