Vay, vay, vay!
Seçime tam 44 gün kaldı…
Bu nasıl bir küfür salvosudur öyle!
Bu nasıl bir yalan kampanyadır böyle!
Televizyon ekranlarından yükselen sözler, gazete köşe yazarların iddialı görüşleri çok önemli!
Deniliyor ki; küfürler “gitmekte olandan” geliyor!
Evet ne aile, ne de toplum kültürüne yakışmayacak(!) bir küfür salvosu değil mi bunlar?
Peki kime karşı?
“Gelmekte olana” karşı!
Hani sadece yarın için, yani bir günlüğüne kullanılsaydı, belki “Nisan 1 şakası” der geçerdik! Maalesef bu küfürler, ne içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayımıza, ne de Nisan 1 hoşgörüsüne uygun düşmüyor değil mi?
İnanın, torunlarım ve de misafirlerimiz geldiğinde televizyon ekranını kapatıyorum!
Şimdi bana dönüp, “bu ülkede RTÜK (Radyo, Televizyon Üst Kurulu) yok mu? Ahlak polisi yok mu?” diyeceksiniz! Ve daha ne kadar şık olmayan sahibine ait sözler varsa sayacaksınız!
HAKLISINIZ
İsterseniz bu küfürler karşısında konuya bir de şöyle bakalım;
Be! siyasetçi kardeşim! Ya da siyaseten “topal ördek” durumunda olan Sn. başkan! Küfür ettiğin sokaktaki herhangi bir kişi değil; bir milletin ittifakla biraraya uzun müzakereler sonunda gelerek ülke menfaatleri için seçtiği “Ey milletim, işte bizim 13. Cumhurbaşkanı adayımız” diye deklare ettiği bir saygın kişi: Kemal Kılıçdaroğlu…
Hadi hayal kurup diyelim ki, siyasi literatürünüzde yer alan! O, “Kifayetsiz muhterisler” girizgahınızdan sonra hani o sıralayıp saydırmaya başladıklarınızı! Ben uzun süreceği için sıralayıp, saymamayı tercih ediyorum…
Değerli okurlarım, 14 Mayıs’a kadar sizlerde takibe alıp, o sözlerin çetelesini bir tutun! Tutun ki, hayırlısı ile mübarek Ramazan’dan sonra sandığa uzanan ince yolda tek tek o sözlere bir bakın bakalım şiddet ve etkisini görebilecek misiniz?
Bunları “laf olsun, torba dolsun” diye söylemediğim gibi, “Ahlak bekçiliğine” de soyunmuş değilim! Bunları ekranlarından yüzümüze karşı sıkılan “biber gazı” niteliğinde hissediyorum!
Sosyal medyada dolaşan mesajlar arasında “Haksızın sesi fazla çıkar!” var… Benim diyebileceğim ancak şu; madem konuşamıyorsunuz, o zaman bırakınız batsınlar!
* * *
Değerli okurlarım bakın! Buraya kadar enflasyondan, açlık-yoksulluk sınırından, işsizlikten, eğitimden, maaşlardan, deprem ve sel bölgelerimizdeki çadır sorunundan, Kızılay’ın sattığı çadırlardan, aş ve de kronik konulardan tek kelime bile yazmadım. Sadece vatandaşın elinde kullanabileceği yasal haktan; kendi kaderini tayin edebileceği çok önem arz eden seçimlerden bahsettim.
Biliyorum, “Geç bunları, bırak hikaye anlatmayı! Bazılarından yeteri kadar dinledik” diyeceksiniz!
Öyle ya, bu yaralar sarılamadığı gibi, hala birkaç metrekarelik alana törenle(!) atılmış sözde bir kare fotoğraflık(!) hastane temelleri; yani seçim yalanları serpiliyor! Ardından da kamyonlara doldurulup, yeni ufuklarına doğru koşuluyor! Tabii ki, kim yerse!
Evet değerli okurlarım, ben de sizler gibi TV ekranlarından seyredip “seçim günlüğüme” kaydettim!
Yine sizler vatandaş olarak Ramazan sofralarınıza altınla, dövizle, dolarla, yarışan kırmızı eti alamadığınızı ekranlara çıkıp çıkıp anlatıyorsunuz…
Ramazan pidesi bile zamlı… Saraylık iftariyeleri ihtişamlı AVM ’de görüp resimlerini çekenler hayal kurmuyor mu? Yine pahalı iftar sofralarının kurulduğu lüks ortamlarda WC’ye 25 lira atan, hatta abone ücretini sağa-sola caka satıp peşin ödeyenleri de ekranlarda görmedik mi? Şimdi 14 Mayıs öncesi bazı siyasi bezirganların o parti kapsı senin, bu partisi benim! diyerek keklik(!) gibi koşuşturduğunu görmüyor muyuz?
Tabii ki, seçimler için hazırlanan videolar, şarkılı-türkülü müzikleri de kanayan yaralarımız üzerine tuz gibi basıyoruz!
Tabii “kan kusup, kızılcık şerbeti içtik” diyenlerin yanı sıra sosyal medyada paylaşılan şu mesajlara da bakmadan edemiyoruz:
“Haydi kadınlar, analar, bacılar, yengeler, teyzeler, halalar, kız kardeşler; ‘Sürtük’ sözünün rövanşını alma zamanıdır 14 Mayıs 2023” …
* * *
Bu arada ilk defa sandığa gidecekler de heyecanlı. Bakın Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun şu sözlerine :
“sana söz yine baharlar gelecek”
Kılıçdaroğlu ve 6’lı Masa’nın nezaket sözleri, zaman zaman nezaket dışı itham ve yakışıksız sözlerle karşılık buluyor!
Yarın 1 Nisan… Bakalım yapılacak şakaların adı ve cinsi ne olacak?
Lakin geriye kalan 42 günde nezaket kuralları nasıl işleyecek?
Haddime değil; seçim bitene kadar bir “Nezaket haftası” öneriyorum!
Konuyu biraz o yöne çekmek için sizlere şu fıkrayı nakletmek istiyorum:
NEZAKET HAFTASI
Hitler, tüm dünyaya ne kadar nazik bir insan olduğunu göstermek için Almanya’da “Nezaket haftası” düzenlemişti. O hafta herkes birbirine çok nazik davranacaktı. Haftayı açmak üzere Hitler hazırlanan büyük törene gitti. Halk tribünlere oturmuş, bekliyordu. Hitler kalktı, kürsüye geldi. Tam konuşmaya başlayacağı sırada, tribünlerden biri aksırdı “Hapşuuuuu!”
Hitler oradakilere döndü : “Kim aksırdı?”
Çıt çıkmadı. Hitler hemen muhafız kıtasına işaret etti. Tribünün ön sırasını yaylım ateşine tuttu muhafızlar… İlk sıradakiler cansız yere serilirken, Führer ikinci sıraya sordu: “Kim aksırdı?”
Yine çit yok… Ve yine Hitler’in işaretiyle makineli tüfeklerin sesi… İkinci sıradakiler de öldürüldü. Derken üçüncü, dördüncü, beşinci… Öldürülme sırası, tribünün en arka sırasında oturanlara gelmişti ki... Cılız bir adam ayağa kalktı:
“Ben aksırdım efendim.”
Hitler hemen onun yanına giderek omuzu nu okşadı: “Çok yaşa evladım… Zaten ben de çok yaşa demek için sormuştum kimin aksırdığını…”