Korona virüsün dünyayı avuçlarının içine aldığı günden buyana ülkelerin koydukları Yasaklar” ya da kısıtlamalar yüzünden insanlar dışarıdaki hayatı olumlu-olumsuz yönleri ile özleyip aşırı merak eder hale geldiler. Genel deyimle “yasak olan şeyler neden daha cazip hale gelir?”

Bunun cevabını kendi kültürümüz içinde bulmaya çalıştık, şu kanaate vardık: Yasaklar merak duygularımızı kamçıladığı için!

Adem ile Havva için anlatılan “Yasak elma” misali ve diğerlerindeki gibi… Osmanlı’daki Saray entrikalar yasaklarla perdelendiği” için, kafes arkasında olup bitenler de hep merak çekmedi mi?

* * *

Covid-19 dışarıda kol gezerken, bizler pozitif bilime uyarak evde kaldık. Hatta dünya lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün çok sevip güvendiği, geleceğin umudu çocuklarımıza ve gençlerimize armağan ettiği 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı' evde geçirdik. Ama Cumhuriyet aşkı ile saat 19.19 da 83 milyon evlerimizin balkonlarına çıkıp İstiklal Marşımızla yeri göğü inleterek dünyaya duyurduk…

Şimdi sıra Atamızın “Ey Türk Gençliği birinci vazifen” diye hitap ederek emanet ettiği İstiklal ve Cumhuriyetimizi kutlayacağımız 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na geldi…

Eh! Son dakika haberine göre 1 Haziran’da yasaklar maske hariç kalkacakmış.

Eh! Bize de Maske var, yasak yok” diyerek yarım kalmış sevdalarımızın peşine düşmek kalıyor.

* * *

Türkiye’miz Asya’dan Avrupa’ya uzanan büyük bir yarımada…Ege, Akdeniz ve Karadeniz ile çevrili yarımadanın çevresi de kıymetli adalar ve yarımadalarla dolu. En büyüğü de 171 hektarlık bu değerli adı da Urla Yarımadası…

Tabii ki bendeniz de 80 yılı aşkın doğma büyüme bir İzmirli olarak Türkiye’nin en bu büyük yarımadası içinde yer alan Urla merkez olmak üzere Narlıdere, Güzelbahçe, Seferihisar, Balıklıova, Mordoğan, Karaburun, Alaçatı ve Çeşme’yi kapsayan bu yarımadayı defalarca turladım. Ancak 30 yıllık değişmeyen dostum ve bu yarımadanın tabiri caizse benim yakıştırmamla “havarisi” olan Gürol Tulunay’la da bunun tadını çıkarmak ayrı bir farkındalık yaratıyor. Aslında onu sevgili Hanri Benazüs’ün Narlıdere’deki Atatürk’ün Fotoğraf Koleksiyonu açılışı ile Reha Tanör’ün düzenlediği Öğretmenler Günü toplantısında tanıdım. Sonra Balçova, Narlıdere ve Urla belediyelerindeki üstün çalışmalarına ve de Yarımada konusundaki araştırmalarına tanık oldum. Hatta yüzlerce makalesi ile kitaplar yazacak kadar bilgi ve belgeye sahip olduğunu da biliyorum. Kısacası o, benim için Yarımada’nın canlı bir el altı kitabı veya bilgi küpü…

Yasaklar dolayısı ile Urla’da ki yazlığıma gidemediğim gibi onunla yapacağım Yarımada’daki Gezelim, görelim” programımızı da erteledik. Ancak dün tele-röportajla verdiği bilgilerden sadece Urla Yarımadası ve Urla bölümünü sizlere özetle aktarmak istiyorum:

***

-URLA Yarımadası, 1940 yılında Birinci Coğrafya Kongresi’nde ismi tescil edilmiş Türkiye'nin en büyük yarımadasıdır. Urla’nın da eski kavimi Klazomanaililer tarım, demircilik ve toprak kapla ile yani anforalarla Mısır’a kadar gidip Zeytinyağı satmışlardı. Bunları eski Urla evlerinde görebiliriz.

-Karantina Adası’ndaki taffuzhane’nin restore edileceğini ve 16 Haziran'da ihalesinin yapılacağını dün öğrendim. Konu saedece restorasyon değil, ada her gün aldığı kuvvetli kuzey rüzgarı poyrazın dalgaları ile erimektedir. Eridiği yere çok yakın beş bin kişilik bir anfitiyatro ile onun üstünde bulunan Tanrıça Athena Tapınağı’nın temelleri durmaktaydı. Ayrıca ada içinde bulunan bir mağara aynı zamanda tapınaktı ve Urla’ya deniz altından yapılan bir menfez ile irtibatlıydı.

Umarım ve dilerim adanın erimemesi için bir çare olan resif koymayı denerler. Ve de dalgaların kırılmasını uzakta tutar.

Gelecek yazılarımda Yarımada’nın diğer yerleşim alanları ve özelliklerini ele alacağım.