İzmir’in 17. Yüzyıl başlarından itibaren Levant’ın yükselen bir ticaret limanı olmaya başladığını belirtmiştik. Bu süreç yaklaşık 50 yıllık bir zaman içinde tamamlanarak bölgenin önemli ticaret merkezleri olan Manisa, Tire, Urla ve Sakız Adası gibi merkezleri geride bırakarak bölgenin ticaret merkezi ve hatta o günkü dünyanın önemli liman kentlerinden biri olmuştur. İzmir’in bu yükselişinde çevre liman gümrüğü olan Scalanova/Kuşadası ve Çeşme gibi liman gümrüklerinin kapatılmasının da etkisi olmuştur. Bu gümrüklerin kapatılmasındaki amaç İzmir gümrük gelirlerinin azalmasını engellemek ve gümrüğün tek limanda oluşmasını sağlamaktı. Böylece Osmanlı’nın da İzmir’in havzanın merkez liman kenti olmasında bir tercihinin olduğu anlaşılmaktadır.

Sakız Adası’nda ve Doğu Akdeniz liman kentlerinde etkin ticaret yürüten Latinler, Fransızlar, Venedikliler ve İngilizler yeni merkeze yani İzmir’e yöneldiler. Manisa ve Tire gibi merkezlerde yerleşik olan Yahudiler de yeni cazibe merkezine akın edince Osmanlı’nın millet sistemine dayalı kent yaşamı başlamış oldu. Her millet kendi mahallesinde yaşıyor kamusal alan olarak çarşı milletlerin buluşma noktasını oluşturuyordu.

Fransızlar 1620’li yıllardan itibaren, Hollandalılar 1612 kapitülasyonundan sonra ve Venedikliler Sakız Konsolosu Francesco Luppazolo’nun 1650’de konsolosluğu İzmir’e taşımasından itibaren kentin merkezi liman olma süreci tamamlanmış oluyordu. İngilizlerin de bu sürece dâhil olmasıyla İzmir bir liman kenti olarak Levant’ın yıldızı konumuna yükseliyordu.

LUPPAZZOLO VE LAURENT

1600’lerin başlarında başlayan sürecin 1650’lerde tamamlandığına dair birçok veri değerlendirebilir; bunlar arasında Venedik Konsolosu Luppazolo’nun kente yerleşmesi ve 18 yaşındaki Marsilyalı Fransız genç Arvieux Şövalyesi Laurent’in (1635-1702) 1653 yılında İzmir’e ticaret öğrenmek amacıyla gelmesini sayabiliriz. Bu tarihlerden itibaren kentin ticaret deneyimi elde edilecek önemli bir merkez haline geldiğini öğreniyoruz. Arvieux Şövalyesi Laurent babasının ölümünden sonra ailesinin mali gücünü artırmak için kuzeni olan Marsilyalı tüccar Bertandié ile beraber çalışmaya başlar. Bertandié İzmir ile ticaret yürütmekte olan bir tüccardır. Bu bağlamda hem kuzeninin İzmir’deki işlerini takip etmek hem de bu ticaret hakkında daha fazla deneyim elde etmek amacıyla Fransız merkantilizminin başkenti Marsilya’dan yola çıkan genç Laurent, Cenova, Livorno ve Malta limanlarına uğradıktan sonra ekim başında çıktığı yolculuğunu 4 Aralık 1653’te İzmir Limanı’nda sonlandırmıştır. Ticaret deneyimi kazanmak, Arapça, Türkçe ve Yunanca öğrenmek amacıyla geldiği İzmir’de 2 yıl kadar kalır Laurent. Bu süre içinde ticaret faaliyetlerinin yanı sıra dönemin İzmiri hakkında ayrıntılı gözlemlere de yer verir anlatısında. Öncelikle kuzeni Bertandié aracılığıyla İzmir Kadısı’nın huzuruna çıkarılır. Laurent’in kent hakkında aktardığı gözlemleri arasında en önemli olgulardan birisi de hiç kuşku yok ki Girit Fethi sırasında yapımı lüzumlu görülen Sancakkale’nin yapım tarihiyle ilgilidir. Laurent, 4 Aralık 1653’te körfezden İzmir Limanı’na girerken kale ile ilgili gözlemlerine yer verir ve kale duvarlarının bitmiş olduğunu ve topların yerleştirilmiş olduğunu aktarır. Bir ikinci önemli gözlemi de Sen Polikarp/Yusuf Dede Yatırı olarak anılan ve karmaşıklığa yol açan yatırın Laurent tarafından 1650’lerin ortasında Rumlar’ın kullandığına dair aktardığı bilgidir. Bu bilgi bize bu yatırın karmaşıklığı konusunda önemli bir ip ucu olmaktadır.

LAURENT VE İZMİR’DE TİCARET

Yazar kentte ticari faaliyetlerini yürütürken, kente dair gözlemlerine yer verir ve kenti daha yakından tanımak amacıyla çevrede gezilere çıkar ve diğer tüccar dostlarıyla birlikte av eğlencelerine katılır.

Kentte yapılan ticaretin Frenkleri ve Türkleri buraya çektiğini aktaran yazar, kentin bu ticaret aracılığıyla mal bolluğu ve refah içinde olduğunu aktardıktan sonra kentin Levant’ın en önemli limanı olduğuna yer verir. Ticaret büyük ölçüde Halep ile yürütülmektedir. İzmir adeta Halep’in limanı işlevini üstlenmiş gibidir. Ticareti yapılan ürünlerin başlıcaları ipek, pamuk, tiftik, baharat, İran ve Hindistan getirilen ipek ve altın, kahve, sakamonya, inci ve diğer değerli taşlardan oluşmaktadır.

Laurent, İzmir’deki ikametinden sonra Suriye, Filistin ve Arabistan’da yolculuklara çıkar. Hem bölge dillerini öğrenir hem de bu bölgenin halklarını yakından tanıma olanağı bulur. Bu deneyimleri elde ettikten ve ülkesine döndükten sonra Fransa Kralı XIV. Lui tarafından önce Cezayir, sonra da Halep konsolosu olarak atanır. 

Ticarette olduğu gibi diplomat olarak da başarılı olan Laurent, bu başarısını özellikle Tunus’ta 380 Fransız köleyi kurtarmasıyla perçinlemiştir. Sahip olduğu zengin deneyim ve birikim dolayısıyla ve de özellikle Türkleri gelenek ve görenek bağlamında yakından tanıması sayesinde ünlü Fransız edebiyatçı Molière ile birlikte çalışarak kendisine bu konularda yol gösterici olur.