İngiliz Dışişleri belgeleri arasında 1934 yılında İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan ve Atatürk’ün de katıldığı İkinci Türk Dili Kurultay’ı üzerine İngiliz diplomat James Morgan tarafından hazırlanmış İngilizce bir rapor bulunmaktadır (FO 424/279, s. 17-18). Morgan’ın Kurultay ile ilgili değerlendirmesi içeren raporun Türkçesi aşağıdadır:
Bay Morgan’dan Sir John Simon’a (6 Eylül’de alındı),
İstanbul, 1 Eylül 1934
Efendim,
18 Ağustos-23 Ağustos 1934 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı'nda İkinci Türk Dili Kurultay’ının yapıldığını sizlere bildirmekten onur duyuyorum. Kurultaya TBMM başkanı (Kazım Özalp) başkanlık etti ve Kurultaya her gün Gazi ve tüm önde gelen Türkler katıldı. Okunan çok sayıdaki bildiri arasında Sovyet Bilimler Akademisi'nin iki üyesine (İ. İ. Meşçaninof, ‘Dilin neşvünema tarihi hakkında’ ve Aleksandr N. Samoiloviç , ‘Cuci Ulusu Edebî Dili’) ve İstanbul Üniversitesi'nden bir Alman profesöre (Prof. W. Friedrich Carl Giese, ‘Dilciliğin yeni mefhumları’) ait bildiriler de vardı.
Türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri, Türk dilinin tarihi ve günümüzde Türk dilinde yapılan reformların anlamı ve hedefleri çeşitli konuşmacılar tarafından anlatıldı. En eski kültürün Türk olduğu, başlıca antik ve modern dillerin kaynağı olan Türkçenin en eski dil olduğu hatırlatıldı. ‘Medeniyet Türkler aracılığıyla dünyaya gelmiş ve Türkçe bütün dünya dillerine ilham kaynağı olmuştur’. Bu nedenle, modern Türk'ün kadim ihtişamını, evrendeki üstünlüğünü hatırlaması gerekir. Türk ırkının uzun tarihinde geç ortaya çıkan bir belirti olan İslam, Türklerin zihinlerinden İslamiyet öncesi büyüklüklerini silmiş, dillerine yabancı sözcükler katmış ve onlara, geçmişi unutup küçümseyen, yalnızca kendilerinin övündüğü yabancı bir kültür dayatmıştır. Türk'e kendini tanıması, mirasına değer vermesi ve atalarının şan ve şerefinin kendisine verdiği dünyadaki yerini alması öğretilmelidir.
Kurultayın amacının, Türk halkının yazılı ve sözlü dilini ayıran uçurumu ortadan kaldırmak olduğu, dolayısıyla Türkiye'nin dilinin halkın dili olması gerektiği anlatıldı. Artık bir yazarın, böylesine anlaşılması güç ifadelerle dolu, okuyucularının anlayamayacağı kadar anlaşılması zor Arapça ve Farsça kelimelerle dolu bir başyazı yazarak, hem kendi sınıfının saygısını hem de halkın alkışını kazanması mümkün olmayacaktı. Dil, bütün yabancı unsurlardan arındırılmalı ve bunların yerine, ya ortak konuşma dilinden veya eski veya akraba Türk lehçelerinden alınan yahut Türk dilinin ruhuna ve biçimine uygun olarak yaratılan Türkçe karşılıkları konulmalıdır. Şimdiye kadar yaklaşık 30.000 eşdeğer kelimenin bulunduğu ve yeni bir Türkçe sözlüğün çekirdeğini oluşturduğu açıklandı.
Kurultayın amacına bir ölçüde ulaşıldığı konusunda pek şüphe yoktur; çünkü son yıllarda ortaya çıkan pek çok yeni sözcük artık ülke çapında genel olarak yerleşmiş durumdadır. Kurultay, kendisine düşen 'onur'un (Fransızca 'honneur' kökünden gelen Türkçe bir kelime) bilincinde olan başkanın yeni Türkçe bir konuşmasıyla açıldı. Dinleyiciler yeni Türkçe’yi tamamen inanılmaz ve tamamen takdire şayan buldular. Gazeteler bunu çoğaltırken yeni kelimeleri metinden çok daha uzun bir sözlükle açıklamak zorunda kaldılar. Başkan'ın çabasını hararetle övdüler, ancak onun 'tez' (thèse) konusunda 'tribun'dan kalabalık bir 'salon'a benzediğini ve ulusun büyük çoğunluğunun 'hoperlör' sayesinde onu dikkatle izlediğini söylemekte bir tutarsızlık görmediler. Daha normal bir Türkçe ile Arapça ve Fransızca kelimelerle dolu diğer konuşmalar da yapıldı ve dinleyiciler tarafından huzur ve anlayışla dinlendi.
Oturumların sakin akışı, ‘Université'de ‘doçent’ olarak görev yapan Caferoğlu Ahmet Bey'in, ‘Rus Dilinde İlk Türk Dili Yadigârları' konulu bir bildiri okurken siyasete sapması dışında pek bozulmadı.* Bunun üzerine, Gazi, salonu terk etti, konuşmacı açığa alındı ve daha sonra görevinden alındı. Kurultay, yeni dil reformundan pek de etkilenmediği görülen bir konuşmayla kapatıldı. Konuşmacının Kurultay sürecini çevreleyen özgürlük atmosferini anlatırken aldığı zevk özellikle dikkat çekiciydi. Seyircilere en iyi şekilde açıklayabileceğini düşündüğü atmosferi, 'piréjugé'den (önyargı) uzak olduğunu iddia ederek dile getirdi. James MORGAN (FO 424/279, s. 17-18).
*Kurultayın tutanaklarında (s. 57-58) Caferoğlu Ahmet Bey ile ilgili şu satırlar yazılmıştır: ‘Üçüncü celseyi Kurultay başkanı Kazım paşa hazretleri açtı. Kürsüye gelen Caferoğlu Ahmet Bey Rus dilinde ilk Türk dili yadigarları adını vermiş olduğu tezini okumağa başladı ise de bu sözlerine dil mevzuu ve dil tetkikleriyle hiçbir alakası olmıyan yersiz ve gayrimuvafık beyanat karıştırması üzerine müzakereleri takip buyuran Reisicümhur hazretleri salonu terketmişler ve Kurultay Başkanı hatibin sözünü keserek kendisini kürsüyü terke davet etmiştir….Zabıt hülasasının nihayetinde Caferoğlu Ahmet Beyin tezinin dil ile alakası olmadığından dolayı sözüne nihayet verildiği yazılıdır. Binaenaleyh o tezin devamı mevzuubahis olamaz’. Caferoğlu, bu kurultay üzerine bir yazı yayınlamıştır: ‘İkinci Türk Dili Kurultayı’, Azerbaycan Yurt Bilgisi III, 1934, s. 241-242.