“Bu kıyılar alçak yerlerdir, deniz ise yufkadır. Denizde iki mil mesafede demir atılır. Yaz günlerinde gemiler yatarlar.

Alaca at kıbleye karşı bir körfezdir. O körfezin denizden işareti budur: İki tarafında ak süt gibi tepeler vardır. Bu limana büyük gemiler yanaşamaz. İç kısmı sonuna kadar sığdır. Bu körfezden Sablıca 5 mil uzaklıktadır. Gün doğusu, keşişleme üzerinde bulunan Sablıca eşi bulunmaz genişlikte tabii bir limandır. Büyük gemiler girerler. Denizden varırken bu limanın işareti de, limanın beş altı mil kadar kara içersinde olan dağdır. O dağın üzerinde yerli kayalar uzaktan, harap bir kaleye benzemektedir. Bu dağa doğru varırlar. Oraya varınca küçük bir ada seçilir. O küçük ada limanın ağzındadır. Buraya varan büyük gemiler, bu küçük adayı sol tarafa alırlar ve içeri girerler. Bu limanın ağzından içeri girince, orta yerinde bir taş vardır. Bu taş su yüzünde görünür. O taşı gün batısına alsınlar ki gün doğusu tarafı geniştir. Limandan içeri girince, yüz parça gemiyi alabilecek bir genişlik vardır. Ancak içecek suyu azdır.

Yalnızca bir kuyu vardır. O kuyunun işareti bir ahlat ağacıdır. Kuyu bu ağacın altındadır.”

(Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, Ed. Bülent Özükan, Boyut Yayınları 2013)

Piri Reis Kitab-ı Bahriye’sinde Alaçatı kıyılarını ve bu kıyılardaki iskele ve limanları böyle betimliyor. Piri Reis’te Alaçatı, Alaca at olarak geçmektedir. Yazının başlığında adını andığım kitapta hem dönemsel olarak hem yerleşim adı olarak ele alınan Alaçatı, Alacaat dönemi Türkmen yerleşimi olarak anılmakta ve ele alınmaktadır.

Evet, sözünü ettiğim kitap çok değerli dostum Engin Önen’e (sadece bir sosyolog, bir araştırmacı olarak değil sözcüğün gerçek anlamında insan olarak da değerli olan…) ait olan ve pandeminin ilk aylarında yayınlanan (Wesida Kitap 2020) Yarımada ve Alaçatı için önemli bir kitap.

ÇOCUKLUĞUNUN ALAÇATI’SI

Sevgili Engin zaten kendisi de Germiyan doğumlu olduğu içindir ki kendi çocukluk ve ilk gençlik coğrafyasını araştırmak/anlamak amacıyla yola çıktığı bu serüvene kendi çocukluk ve gençlik yıllarına dair algıladığı Alaçatı anılarıyla başlamış.

Daha çok çocukluğunun ve ilk gençliğinin coğrafyasını tanıma ve anlama uğraşı içindeki yazar bunu ancak tarihsel köklerine inerek yapabileceğini düşünür. Sosyolog olmasının avantajlarını da kullanarak bir mekânın tarihsel arka planına ilişkin bilgileri kendi metodolojik anlayışı çerçevesinde anlamaya/kavramaya çalışır: “Aile ve kişisel hikâyemde Alaçatı bağlantılarım ana hatları ile bunlar. Ve bu bağlantılar, anılar vb Alaçatı’nın ilk üç evresini de içermekte…”

ALAÇATI’NIN 4 DÖNEMİ

Yazar, Alaçatı ve çevresini anlama/aktarma kaygısını kolay kılmak için 4 ana döneme ayırmış: Türkmen Köyü Alacaat, Rum kasabası Alatsata (18. Yüzyıl sonlarından itibaren Adalardan ve Yunanistan’dan Rumların Yarımada’ya ve İzmir merkeze gelerek köy ve mahalle kurarak yerleştiğini biliyoruz), Muhacir kasabası Alaçatı ve son olarak kentli yeni orta sınıfların medyatik mekânı Alaçatı…

ALACAAT, ALATSATA VE ALAÇATI

Alaçatı’nın dönemlere dayalı olarak farklı yazılış ancak birbirine yakın çağrışımlar yapan ismi üzerinde dururken şu saptamaları yapar: “Alacaat isminin nereden geldiği konusunda halk arasındaki bilgi düzeyi; düzenlenen at yarışlarını kazanan bir ‘alacaat’ın varlığı veya bir ağanın sahip olduğu doru ata halk arasında ‘alacaatlı’ derlermiş…

“Diğer daha ciddi bir iddia bölgenin bir cemaat yerleşmesi olması ve adını Alacaat isimli bir Türkmen aşiretinden aldığı yönündedir. Bu görüşe göre ne zaman yerleştiği bilinmeyen bir Türkmen Cemaati bölgeye adını vermiştir. Aynı iddia hemen yakındaki Germiyan, Alişar (Alaşar) ve Zeytineli köyleri için de kullanılmaktadır. (Kütükoğlu, 2010:46) En güçlü ihtimal bu olmakla birlikte bölgede Türklerden önce de yerleşim olduğu için diğer yorumlara da dayanak oluşturmaktadır. (Gezgin, 2012) Bazı Yunan kaynaklarına göre bu ismin tuz anlamına gelen ‘alati’den türediği de iddia edilmektedir. Bölge yakınındaki tuz gölleri nedeniyle bu ismi aldığı söylenmektedir. Rumlar tarafından kullanılan ‘Alatsata’ isminin de bu kökten geldiği ileri sürülmektedir.”

TURİZM VE EĞLENCE

Alaçatı’nın dördüncü dönemine işaret eden günümüzdeki toplumsal, kentsel ve kültürel açıdan bir dönüşüm geçirmiş olan Alaçatı için yazarın değerlendirmesi şöyledir:

“Belki de kendini diğer sınıflardan ayırarak ve sınıfsal ayrıcalıklarını koruyarak yaşama arzusuna Alaçatı merkez tam yanıt vermese de Alaçatı Port bir elit gettosu olarak böyle bir ihtiyacı karşılayabilirdi. Alaçatı’nın tarihi merkezi yerel halkı dışa atmıştı ama burayı sadece yeni orta sınıfın nezih mekânı haline getiremedi. Öylesine medyatik ve popüler bir mekân oldu ki, kolay para kazanmak isteyen, özellikle eğlence ve turizm sermayesi buraya akmaya başladı. Her ne kadar koruma imar planı ile çok sayıda eski yapı tescillenmesi ile başlayan bu süreç, yapıları korumaya ve restorasyonuna imkân verse de yerel halkı ve kültürü korumaya olanak sağlamamıştır. Çünkü buna uygun bir planlama ve ruhsat disiplini uygulanmamıştır.”

YARIMADA ARAŞTIRMALARI

Tarihte önemli yerleşimlerin kurulduğu ve halen önemini her açıdan koruyan Yarımada üzerine yapılan araştırmalar –Çeşme ve Urla’da çalışmalar olmasına rağmen- henüz olması gereken düzeyde değildir… Örneğin, Seferihisar ile ilgili yapılan çalışmalar iki elin parmaklarını geçmez. Güzelbahçe ile ilgili ilk çalışmayı yapmak 2012’de “Kilizman’dan Kızılbahçe’ye Tarih İçinde Güzelbahçe” adlı çalışmayla bana nasip olmuştu. Bu nedenle Sevgili Engin Önen’in çalışmasını önemsiyorum. Çünkü Yarımada’da bir yerleşimle ilgili yapılacak olan çalışma sadece o yeri değil bağlamıyla birlikte tüm Yarımada’yı da yakından ilgilendirecektir…