Uçurtmalar rüzgar sayesinde uçmazlar, rüzgara karşı durdukları için uçarlar...” Türk basın tarihinin onurlu sayfalarında yerini alan 9 Eylül Gazetesi'ni yaratanlar da, rüzgara karşı duranlar, rüzgara karşı yürüyenler, basının genç, yiğit baş eğmeyenleri olarak bizleri onurlandırıyor. Ben bu meslekte 50 yılımı güllerle geçirir gibi acılarla geçirdim. Yağmur gibi hüzünlerle yaşadım. Yüreğimi kan gülleri ile dağladım. Ne zaman ki yayına başladı gazetecilerin gazetesi 9 Eylül, güllerim yediverenler gibi açtı. İçim ısındı. Yeniden “Kalk dedim. Durma koş bir şeyler yap,” “Dur dediler bir yandan, koşma yeter, dinlen artık koşma...” Kavganın haricine düşmek olmazdı. Nefrete karşı dostluğu, yalana karşı hakikati, kine karşı iyiliği savunmak, emperyalizme, faşizme her türlü gericiliğe karşı durmanın demokrasi, barış, özgürlük için koşmanın tam zamanında nasıl dururdum.

12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşayan bu ülkede, insanları astılar, kestiler, biçtiler, infaz ettiler, kalleşçe yok ettiler, “dört yanımızı puşt zulası” ile sardılar. Anayasa’da yerini alan laik, sosyal, demokratik hukuk devletini yok ederek Cumhuriyet’in önüne Cemahire çıkarmak isteyen yılanlar, çıyanlar türemeye başladılar. Varsa akıllarının uçlarından bile geçirmesinler. Biz bu ülkeyi üç beş çapulcuya, yobaza yedirtmeyiz. Her dağ kendi destanını saklar koynunda, her orman kendi uğultusunu. Bizim dağlarımızda Mustafa Kemal’in destanı, ormanlarımızda Kuvvacılarımızın uğultusu vardır. Bizler bu karanlığı yırtacağız. Kutsal emanetlerin militanları olarak, bu ülkede, beyaz türküler söylenmesini, kırmızı güller açmasını, kuşların barış için uçmasını, aydın ve güzel bir Türkiye yaratılmasını gerçekleştireceğiz. Gökyüzü şahittir. Sözümüzü yere düşürmeyiz. Bizim Nazım babaya, Denizler’e, Mahirler’e, Ulaşlar’a, İbolar’a, Erdallar’a, Ali İsmail Korkmazlar’a, Berkin Elvanlar’a, Aydın Erten’e, Alpaslan Özdoğan’a, Nedim Öztaş’a, Nihat Aydın’a, Mustafa Kemal Atatürk’e sözümüz var. O sözler ki imgelem sonsuzluğunun ateşten gülüdürler.

Kelebek çarpıntılarıyla doğarlar, ölürler. O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan. Uğrunda asılırız. Aydınlık, çağdaş bir Türkiye yolunda verilen mücadelede, 9 Eylül’e büyük görevler, sorumluluklar düştüğünün bilincindeyiz. Bu yolda verilecek mücadelede, gazetecilerin gazetesi 9 Eylül, ilk kurşunu atan şehit gazetecimiz Hasan Tahsin’in, fikirlerinden, mücadelesinden, hareketlenerek, başkanımız Atila Sertel’in fiziki ve ekonomik koşulları, yani olmazları olur kılarak yayınını gerçekleştirdiği ve bizlere emanet ettiği kutsal bir emanettir. Sen ayağa kalkmazsan, karşındaki büyük görünür. Dünyanın en büyük saraylarını yaptıranların, hırlayanların, ayağa kalkanlar sayesinde nasıl çöplüklere atıldıklarını tarih yazar. Tarih dündür. Coğrafya bu gündür. Tarihte olan coğrafyada da olur. Tarihte kazananlar hep ınsoumis’ler baş eğmeyenler olmuştur. Bizler hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiç kimseye baş eğmedik. Baş eğmeyen gazetecilerin gazetesi 9 Eylül Gazetesi'ne eğilmeyen başımı eğiyorum.