Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapandığından, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Bayram öncesi en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle..

Ayakkabıcı ona bir kez daha göz attı.

Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Ayakkabıcı dükkandan dışarı fırlayıp:

"Küçük" diye seslendi.

"Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika..."

Çocuk, ayakkabıcıya dönerek:

"Gerçekten çok güzeller" diye tebessüm etti. "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik..."

"Bence önemli değil" diye, atıldı ayakkabıcı. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı..."

Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Ayakkabıcı ise konuşmayı sürdürdü:

"Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi..."

Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Ayakkabıcıya doğru yaklaşıp:

"Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?" diye sordu.

"Çok basit" dedi ayakkabıcı.

Kutsal kitapların tümüne göre eğer vicdanımız yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orada tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler…"

Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Ayakkabıcı, vitrine işaret ederek:

"Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin?"

Çocuk, başını yana sallayıp:

"Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki" dedi.

Ayakkabıcı, "İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder" diye yanıtladı.

Çocuk biraz düşünüp:

"Ayakkabının diğer teki işe yaramaz. Onu kim alacak ki?" dedi.

"Amma yaptın ha" diye güldü ayakkabıcı. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım" dedi.

Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Ayakkabıcı devam etti:

"Üstelik de öğrencisin değil mi?"

"Üçe geçtim" diye atıldı çocuk.

"Tamam işte" dedi ayakkabıcı. "5 lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti" dedi.

Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları altında vitrindeki ayakkabıyı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek;

"Benim satış işlemim bitti" dedi. "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum..."

"Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk. "Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?"

"Sen çok cahil kalmışsın be arkadaş" dedi ayakkabıcı. "Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder..."

Çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi. Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:

"Bana göre 20 lira yeterli" dedi. “İndirim mevsimini başlattınız ya" diye devam etti.

Ayakkabıcı onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.

Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:

"Babam haklıymış. Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yokmuş" dedi.

Kıssadan hisse:

Her rüzgar savuracak bir toz bulur.

Her hayat yaşanacak bir can bulur.

Her umut gerçekleşecek bir düş bulur.

Bulunmayacak tek şey benzerinizdir.

Kıymetinizi bilin...