Hep bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz şeyler tek tek gerçek oluyor. Robotlar geliyor, gelecek derken karşımızda Sophia!

Aslında bu dönüşümün çok uzun süredir içindeyiz fakat yenilikler o kadar olağan giriyor ki hayatlarımıza farkında olmuyoruz. Bizler hem eski hem yeni teknolojiyle büyüdük ve yadırgamıyoruz. Fakat bizden bir üst kuşak olan anne ve babalarımız arafta kaldılar. Ne tam yeniye adapte olabiliyorlar ne de eskiye dönebiliyorlar. 
İlk önce kameralarda VHS kasetlerden mini kasetlere geçtik. Disketlerden usb belleklere, kasetten CD’ye, ardından müzik çalara, sonra telefonda müzik dinlemeye derken çok hızlı değişen bir döngünün içindeyiz. Güncel kalabilmek adına her yeni gelişmeyi takip ediyoruz. Etmek zorundayız. Etrafımda çocuğu olan ailelerde insan üstü bir çaba sergiliyor teknolojik gelişmeleri takip edip, çocuklarını koruyabilmek adına. Benim de tüm korkum bu yönde. Evet her şey daha kolay eskiye göre. Akıllı televizyonlar, akıllı süpürgeler, akıllı evler, uzakları yakın eden her şey elimizin altında. Ne kadar güvendeyiz? O kısmı hep soru işareti. Çünkü; internette attığımız her adım, gece uyurken aldığımız nefes bile gelecek süreç içerisinde karşımıza çıkacak yapay zekâ ürünlerine data topluyor. 

Ahlaki boyutta da güvende olmadığımızı düşünüyorum. Dedikodu, ifşa, tehdit elbette insanoğlu var olduğu sürece oldu olacak. Fakat artık birini karalayabilmek, birine kötülük yapıp bunu yaymak gerçekten çok daha kolay ve tam anlamıyla cezasını almıyor.
Her istediğimizi elde edebildiğimiz bir dönemde aslında git gide hem tembelleşiyoruz hem yalnızlaşıyoruz hem de güvenliğimiz azalıyor.  

Eskiden her şey daha mı güzeldi acaba?

Ben daha eski usul kafada olduğum için evet her şeyin bu kadar dijitalleşmesi bir parça yüreğimi burkuyor. Fakat mecburuz. Olana, yeniliğe ayak uydurmaya. Ama o tedirginlik hissi hiç geçmiyor, geçmeyecek. Her anımızın izlenmesi, her anımızın dijital iz olarak düşmesi uykularımı kaçırıyor. 
Ama gelelim esas konumuz, yapay zekâ robotlara. Ben sanırım hiçbir zaman alışamayacağım. Yapay zekanın var olmasına adapte olamamışken mimikleri olan ve insana en yakın olan robota alışmam şu an için mümkün gözükmüyor. Normal hayatımda dokunsal ve duygusal biriyim. Duyguları olmayan bir makine ile ancak iş yapabilirim. O da belli bir ölçüde. 

Oğuzhan Uğur’un program fragmanında gördüklerimiz bile ürkmemize yetti bence. Düşünsenize 20 yıl önce izlediğimiz filmlerde ‘mümkün değil dediğimiz her şeyi yaşıyoruz. Gelecek yıllarda daha nelere ne kadar şaşıracağız kim bilir. Özellikle 

Şu an yavaş yavaş bunlara alışmaya çalışma fikrini sindirmek ve tüm güncel yenilikleri öğrenerek devam etmek hepimiz için en iyi çözüm sanırım.