İzmirli Tıp Doktoru, psikiyatr, akademisyen, fotoğrafçı Levent Küey, bizleri zaman kavramını yeniden sorgulamaya davet eden bir fotoğraf sergisi hazırladı. Serginin adı “Kronia”. Küey fotoğrafların, “an”a hapsolmadan, geçmiş kayıpların hüzünlerine ve gelecek belirsizliğinin endişelerine kapılmadan anlam inşa edebilmenin arayışlarını simgelediğini söylüyor
Levent Küey’in, 'Kronia' adını verdiği fotoğraf sergisi, bugün saat 18.00’de Sergül Okay Sanat Galerisi’nde açılacak, 4 Kasım 2023 Cumartesi gününe kadar, pazar günleri hariç, saat 10.00-19.00 arası izlenebilecek. Ayrıca 21 Ekim Cumartesi günü saat 18.00’de “Kronia” adlı bir sunum, söyleşi ve imza günü düzenlenecek. Levent Küey ile sergisi öncesi fotoğraf dünyası üzerine söyleşi yaptık.
– 1957 İzmir doğumlusunuz, tıp eğitimine başladığınız üniversite yıllarınızdan bu yana fotoğraf sanatıyla uğraşıyorsunuz. İstanbul’un ardından İzmir’de bugün açacağınız sergi, üçüncü serginiz ama İzmir için ilk serginiz. İzmir için niye geç kaldınız?
– Fotoğrafa merakım tıp fakültesi yıllarında başladı. Tank gibi bir Zenith TTL ile dolaşırdım ortalıkta; üç meraklı arkadaş birlikte evin alaturka tuvaletini karanlık odaya çevirip o kimyasalların içinden görüntünün ortaya çıkışını merakla, heyecanla izlediğimiz yılları hatırlıyorum. Edebiyata, şiire, sanata, hatta dünyayı değiştirmeye merakım da aynı yıllara rastlar. Sonra tıp ve psikiyatri eğitiminin ağırlığı girdi fotoğrafla arama. Psikiyatride uzmanlaşma, akademisyenlik, meslek örgütlerinde yoğun, etkin çalışmalar, Dünya Psikiyatri Birliği genel sekreterliği ve yüzden fazla ülkede bilimsel konferanslar... derken, hayat tercihlerim beni bu yüzyılın başında İstanbul’a getirdi. Son altı yıldır da, gençliğimden beri uzaktan izlediğim İFSAK’da yetkin ustalarla eğitimlere, projelere, ortak sergilere/kitaplara katılma olanağı buldum. Fotoğrafın bir merak olmanın ötesinde, dış dünyayı kavrama ve iç dünyamı zenginleştirme aracı olduğunu kavradım. İlk sergi, pandemi koşullarında sanal bir sergi idi, “Kıyısından Köşesinden İstanbul’dan” (X-Hall, Sanal Sanat Galerisi, 2020). Ardından 2022 Aralık ayında, İstanbul Aynalı Çarşı Sanat Galerisi’nde, Serkan Turaç küratörlüğünde, 'Teoria' sergisini açtım; çok olumlu yanıtlar aldım. Bu sergiyle bağlantılı bir de 'Teoria' adlı, küçük şiirler de içeren bir fotoğraf kitabı Bağlam Yayınları'ndan çıktı. Yapabildiklerimin birilerinin dünyalarına dokunduğunu gördüm, cesaret aldım ve işte o cesaretle memleketime de dönebildim. 'Soart'ın, sevgili Sergül Okay ve Nilüfer Küey’in destekleriyle İzmir’de de sergi açma noktasına gelebildim. Bundan dolayı çok memnunun.
– Tıp hekimisiniz, dalınız psikiyatri. Fotoğraf ise uğraş verdiğiniz bir sanat dalı. Niçin fotoğraf?
– Çok güzel bir soru. Benim de kendime sık sık sorduğum bir soru bu. Şöyle düşünüyorum: Bilimsel ve sanatsal çalışmalar hayatı anlama, kavrama, kucaklayabilme ve değiştirebilme yolunda bize araç oluyor; hayatın geçiciliği içinde bizlerin hayatlarına anlam katma çabalarımızı şekillendiriyor. Bu anlamda, yıllarca kendimi bilimsel çalışmalar içinde ifade etme çabalarımın ötesine geçebilme yolunda, iyi kötü becerebileceğim bir sanat dalı olarak fotoğrafa sarıldım. Ama bu arada şunu da eklemeliyim, kıdemli bir psikiyatrın dediği gibi; psikiyatri, bilimlerin en sanatsalı, sanatların en bilimselidir. Buna koşut olarak, fotoğraf için de benzer bir önermeden söz edebiliriz: fotoğraf sanatların en bilimseli, bilimsel/teknik uğraşıların en sanatsalıdır.
– Sitenizden fotoğraflarınızı incelediğimizde, genel olarak dinginlik öne çıkıyor. Fotoğrafta, “uzun pozlama” adı verilen teknikle bu dinginliği yansıttığınızı görüyoruz. Fotoğraflarınızda izleyiciye neyi ya da neleri verme çabasındasınız?
– Kısaca söylersek, anlam peşindeyim. Yaşamın sürekli değişen, dönüşen kaotik akışı içinde anlam bulmaya, yaratmaya çalışıyoruz. Ben de bu anlamlara, karmaşanın içindeki sadelik ve dinginliği yakalayabilmek, yeniden inşa edebilmekle ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Fotoğraflarım bir tür dinginlik izlenimi yaratıyorsa çok memnun oluyorum. Şunu da eklemeliyim: son birkaç yıldır fotoğraf üzerine okuyor ve düşünüyorum. Bu bağlamda yazabildiklerimi de İFSAK Blog’da yayınlıyorum.
– Serginin adından başlayarak fotoğraflarınızdaki 'anlam inşa edebilmenin arayışlarını' açıklar mısınız?
– Dediğim gibi, ömrümüz akıp giden zamanın içinde anlam inşa etme çabalarımız, umut arayışlarımız ile sürüyor. Kronia, Kronos’a / Zaman’a adanan festivallerin adı. Toplumsal eşitsizliklerin, köleci hiyerarşilerin kırıldığı kutlamalar bunlar; varoluşa toplumsal bir merhaba. Hayatlarını, kendilerini yeniden inşa etmek için cesaret veriyor insanlara. Evet, zamanın akışı içinde hayatı kavramak, kabullenmek, kucaklamak ve değiştirebilmek yolunda arayışlarımız bu cesaret zemininde sürüyor; bilimsel çalışmalar, sanatsal yapıtlar bu arayışlarımızın ürünleri. Fotoğraf da, diğer sanat dallarında olduğu gibi, hayatın karmaşası, değişkenliği ve belirsizliği içinden bir dilim güzellik bulup çıkarma, yaratma, dolayısıyla, olan biteni anlamlandırma çabalarımızın meyvesi. İç dünyamızı, dış dünyamızı anlamlı kıldığınca çarpıcı, güzel, sevilesi. Evet, her şey gibi, bu güzellik algısı da geçici: değişimin o muhteşem sürekliliği.
– Fotoğraf günümüzde pek çok çeşide ayrılmış durumda. Sizin fotoğraflarınız hangi dala giriyor? Temayı önceden belirlediğinize göre proje ölçekli fotoğraf çekiyorsunuz, diyebilir miyiz?
– Evet, diyebiliriz. Süreç şöyle işliyor: Zihnimdeki ve duygusal dünyamdaki temalar nasıl fotoğraflar yapacağımı belirliyor ve tabii çektiğim fotoğraflar geriye doğru zihin dünyamı yeniden şekillendiriyor. İki yönlü işliyor süreç; inşa etme ve inşa edilme süreçleri bunlar. Bazen tasarladığım bir görüntünün, bir kavramın peşinde koşuyorum. Gerekirse birkaç fotoğrafı birleştirerek yarı-kurgusal olarak bunu görselleştiriyorum, bazen önüme çıkıverenin içinde “o anı” yakalamaya çalışıyorum. Dolayısıyla, yılların fotoğraf birikiminin bizlere sunduğu her türlü fotoğraf dalından yararlanmaya çalışıyorum. Evet, fotoğrafta tekniğin önceliği var. Ama estetiğin ve anlamın üstünlüğü var. Yani ortaya koyduğunuz fotoğraf 'teknik' olarak mümkün olduğunca yetkin olmalı, ama bu sanat dalı teknik ustalık ve becerinin gösteri alanına indirgenemez. Yapıtınız içeriğe uygun her türlü tekniği kullanarak sunmak istediğiniz anlamı estetik bir biçimde sunabilmeli. Bunu yapabilme peşindeyim.
'HER ŞEY KONUSU OLABİLİR'
– Mesleğinizin psikiyatr olmasından hareketle, ‘Doğru zaman, doğru ışık ve doğru yerde her şey fotoğrafın konusu olabilir’ der misiniz?
– Size katılıyorum, her şey fotoğrafın konusu olabilir. Yeter ki o fotoğraf öncelikle fotoğrafı çekenin/yapanın duygu dünyasında bir etkilenme yaratabilsin, sonra da izleyen kişinin duygu dünyasında. Ardından o etkilenme düşünsel bir süreci harekete geçirebilsin. Tabii bu da fotoğrafçının samimiyetle fotoğrafını çektiği dış nesnel dünya ile kendi iç öznel dünyası arasında bir bağ kurabilmesiyle mümkün oluyor. Sanırım etkili/güzel fotoğraflar böyle ortaya çıkabiliyor. 40 yılı aşan psikiyatri pratiğim bana şunu öğretti: Bir kişinin dışavurumu ile bende oluşan izlenim hiçbir zaman tıpa tıp örtüşmüyor; bunları birbirlerine ne kadar yaklaştırabilirsek o kadar etkili tedavi yapabiliyoruz. Bu da karşılıklı diyalog ile işleyen bir süreç. Fotoğrafın da fotoğrafçının iç dünyası ile dış dünyası arasında çok yoğun bir diyalog içinde ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu çerçevede, doğru zaman/yer/ışık ile her şeyin fotoğrafın konusu olabileceğini düşünüyorum. Akıp giden hayatlarımız içinde algılarımıza dokunan, bizlerde anlam algısı yaratan her şey fotoğrafın konusu olabiliyor.