Duyduk, duymadık demeyin. Bugün 2 Nisan. Birleşmiş Milletler’in 2008 yılında verdiği kararla

Bugün Otizm Farkındalık Günü, Nisan ayı da Otizm Farkındalık ayı olarak belirlendi.

Bu sayfada daha çok yapılmayanları konuşup engellilerin ve özel olarak otistiklerin hak mücadelesine bir tuğla eklemek istediğimi ilk yazımda vurgulamıştım. Devletin ve yerel yönetimlerin yapması gerekip de yapmadıklarını her engelli topluluğu için gündeme getirmeye, ses olmaya çaba göstereceğim. Ama birçoğunuzun bildiği üzere otistik bir oğlum var. Gazetemiz 9 Eylül için hazırladığım Engelli Hakları sayfasının ikincisi, tesadüf eseri 2 Nisan’a denk gelince, bu yazının konusunu doğal olarak otizm olarak belirledim.

Belirledim belirlemesine de aslına bakarsanız, 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü artık benim için bir anlam taşımaktan çok uzak. Devletin ve toplumdaki ilgili diğer unsurların 2 Nisan’a özel otizmin farkındayız, onların yanındayız sloganları hiçbirimiz için bir şey ifade etmiyor. Çünkü süreç içinde anladım ki otistiklere hayatın içinde hak ettikleri alanı açmadan otizmin farkında olmak yetmiyor.

Kendi adıma söyleyeyim, on tane 2 Nisan tecrübe ettim. İlk başlarda, bütün sosyal medya hesaplarımdan otizmi duyurmak, otistik çocuğumun özelliklerini ve ihtiyaçlarını kendi çevreme anlatabilmek için durmaksızın gönderiler paylaştım. O kadar çok paylaşmışım ki, bir arkadaşım arayıp, otizmle ne ilgim olduğunu sordu, kendi oğlu da otistikti. Daha sonra, şimdi 11 yaşını süren oğlum 3 yaşındayken, devletin en tepesindekilerden otistiklere ilişikin işittiğim sözler ve vaatlerle heyecanlandım. Ancak o vaatler, o sözler, bunca yıl içinde gerçekleşmedi.

Çocuğum okula başladı, onu öğretmenlerine anlattım, sınıfında otistik öğrencisi olan öğretmenler için hazırlanan tavsiyeler buldum, bilgisayarda özel bir tasarım yapıp bastırdım, onlara verdim ki oğluma yaklaşımları bu bilgiler ışığında olsun. Bir ara okulunu değiştirmek gündeme geldi, biz “o” çocukları almıyoruz, “onlar” için başka okullar var, “bu çocuklarla” ilgilenecek deneyimli öğretmenimiz yok sözleriyle kapılardan “kibarca” kovulduk. Çocuk parkında bir kadın gelip, “Abla çocuğun engelli galiba, geçmiş olsun” dedi. Bir adam, “Sizin bir çocuk vardı, özürlü, nasıl şimdi” diye sordu. Ben yaşamadım ama apartmandaki otistik çocuğun istenmemesi ile ilgili onlarca haber okudum. Bir ilköğretim okulunda yaşanan ve otistiklere uygulanan ayrımcılığın son perdesi Aksaray rezaletini biliyorsunuzdur, ana akım medyada gündem oldu.

Evet devlet bir şeyleri fazlasıyla eksik yapıyordu ama içinde yaşadığımız toplumda da sorun vardı. Otistik çocuklar okullarda, apartmanlarda, parklarda, restoranlarda, ulaşım araçlarında istenmiyordu. Yalnız 2 Nisan günleri, sosyal medya hesapları, hatta kentteki bilboardlar coşuyordu. Herkes otizmin farkında ve yanındaydı, mavi ışıklar yakılıyor, mavi giysiler giyiliyordu ama bu işte bir tuhaflık vardı. Bizi kapıdan çeviren okullardan bahsetmiştim. Onlar bile 2 Nisan’da şovunu yapmış, kentteki Otizm Orkestrası’na konser verdirtmişti.

2 Nisanlarda otistiklerin farkında olan toplum, kalan 364 günde otistikleri görmezden geliyor hatta bulundukları, yaşadıkları ortamda istemiyordu.

Zamanı kimse tutamıyor, hızla geçiyor. Bebekler doğuyor, çocuklarımız biz fark etmeden yetişkin oluveriyor. Hayat ise bitiyor. Devletin en tepesinden duyduğum sözler arasında 3 yaşındaki oğlum artık ergenliğe koşar adım yaklaşıyor. Sonra yetişkin bir erkek olacak. Her yıl bir yaş daha yaşlanan bedenime ait ruhumda artık 2 Nisan heyecanları yerini kızgınlığa bıraktı.

Aklımda otistiklerin eğitim, sağlık, bakım, istihdam gibi temel haklarına kavuşarak kendi yaşamlarını özgürce ve bağımsız sürdürebilmesi, önündeki engeller ve oğlum özelinde otistik bireyler için taşıdığım endişe var…

***

SÖZ MORİS’TE

Moris Karmona, 40 yaşında İzmir’de yaşayan ve sosyal yönü oldukça kuvvetli bir otizmli. Hikayesini 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü’nde sizlerle paylaşmamı arzu etti. Moris’in Karşıyaka Haber Gazetesi’nde yayımlanan köşe yazısında, bu özel günde sayfamızda yer alması gereken, engellilerin barınma ve eğitim hakkına ilişkin önemli mesajları var. Bizce okumalısınız, değil mi sevgili Moris?

“Barınma, engelliler için olmazsa olmazlarından biridir. İster apartman, ister otel ne olursa olsun mutlaka bu hakları verilmelidir ama toplumumuzun hala bu konuda ön yargılı olduğu ortada ve bundan vazgeçmesi gerekir. Bazı apartman sakinlerinin “Otizmli çocuklarla komşu olmak ve oyunlarını oynamak istemiyoruz” demesi ne utanç verici. Sormak istediğim soru şu: 'Çocuğun otizmli olmasının ne zararı var?' Kabul edilmeyecek hiçbir şey yok. Çünkü otizmli veya herhangi bir nedenden dolayı engelli olmak hiç kimsenin suçu değildir ve olamaz. Aynı sebep, okullarda görev yapan idareciler, öğretmenler ve öğrenciler için de geçerlidir. Otizmli öğrenciler de devlet okullarında, özel ve Anadolu liselerinde hiçbir ayrım gözetmeksizin eğitim görme hakkına sahiptir. Tüm eğitimcilere, idarecilere bu çağrımı yapıyorum. Tüm apartman sakinlerine ve yöneticilerine sesleniyorum: Lütfen otizmliler dahil her türlü engelli gruplarının sorunlarını dinleyin, öğrenin ve çözüm bulmaya çalışın. Aksi takdirde bu tür ayrımcılıklar yıllar boyu devam eder ve toplumlar hiçbir zaman gelişemez.”

***

SAĞLAMCILIK TESTİ

Sağlamcılık kelimesini belki ilk kez duydunuz. Engelli grupların aşina olduğu ve yıkmak için uğraştığı bu olgunun anlamına, Google’da yapacağınız kısa bir araştırmayla ulaşabilirsiniz. Kısaca tanımlamak gerekirse, engellilere yönelik toplumsal önyargıyla büyüyen sistemsel bir ayrımcılık çeşididir. Sağlamcı düşünce yapısı engellilerin ihtiyaçlarını diğer insanlara kıyasla ikinci plana koyar. Aslına bakarsınız bu sağlamcılık dediğimiz şey, engelli insanların haklarına erişmede aşılması gereken en büyük problem. Peki siz ne kadar sağlamcısınız? Bu sayfanın yayınlandığı her gün, size sık kullanılan 5 adet sağlamcı cümle paylaşıyor ve ne sıklıkta kullandığınız ya da bu cümleler hakkındaki düşünce ve reaksiyonunuz hakkında sizi düşünmeye davet ediyorum. Başlıyoruz…

1 - Engeli olmayan bireylere, yaygın olarak hakaret etme amaçlı kullanılan sözler: Spastik misin? Otistik misin? Gerizekalı! Kör müsün? Sağır mısın? Beyni engelli! Ruh hastası! Özürlü! Kafadan sakat! Aklın kıt mı senin? Dilsiz misin? Şizofren!

2 - Körler sağırlar, birbirini ağırlar.

3 - Bu ülkede adalet kör, sağır.

4 - Onlar da bizden biri, yarının ne getireceği belli olmaz.

5 - Engelli kardeşlerimiz!

Tanıdık geldi mi?

***

SOSYAL MEDYADAN

Alnı öpülecek tweet.

***

KİTAP TAVSİYESİ

Baş kahramanı down sendromlu ilk bilim-kurgu çocuk romanı Aris’in Yolculuğu üçlemesinin 2. kitabı Dünya yayımlandı. Serinin ilk kitabı Dadu, 2020 yılında okucuyla buluşmuştu.

Down sendromlu bir oğlu olan Burak Acerakis tarafından yazılan kitap Ali Doğanlı tarafından resmediliyor.

Almanya’da yaşayan Burak Acerakis, üçlemenin Reise von Aris ismiyle Almanya ve Journey of Aris ismiyle İngiltere’de yayımlanacağı, İspanyolcaya çevrilmesi için de teklifler olduğunu duyurdu.

Aris’in Yolculuğu'nu yazarken sadece down sendromluların değil, özel gereksinimi olmayan çocuk ve yetişkinliklerin de okumasını amaçladığını belirten Acerakis, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Serebral palsili, otizmli, down sendromlu ya da muhtelif özel gereksinimli çocuk sahibi ailelerden mesajlar geliyor. Çocuğumuz konuşamıyor. Kitabınızda yer verseniz, orada konuşsa. Aris’in Yolculuğu, yığınla çocuğun sonsuza dek varoldukları bir evrene dönüşüyor” dedi.

Kitap serisi ile ilgili gelişmeleri, @ArisinYolculugu Twitter hesabından takip edebilirsiniz.

Dünyaya ulaşmak için uzay yolculuğuna çıkacak Aris’in resmedildiği Dadu ve arka planda Dünya ve kitabın baş karakterlerinin silüetinin bulunduğu ön planda ise Aris’in yeşil tişört giydiği ve sağ elini hafif yukarı kaldırdığı resmi bulunan Dünya kitaplarının kapakları. Kapakların üstünde yazan yazı:

Aris’in kendi evi Dadu gezegeninden kalkıp Dünya’ya gelmesinin iki sebebi var. Birincisi çok merak ettiği bu eşsiz gezegeni keşfetmek, ikincisi ise farklılıklara karşı geliştirilen ön yargılarla mücadele etmek. Bu amansız yolculukta Aris’in elini tutmaya var mısınız?