Adı Marcus Aurelius’tu.

İmparatorluk tacını giydiği andan başlayarak 19 yıl boyunca seferden sefere koştu.

Batıda, Tuna nehri üzerinden imparatorluğun kalbine sel gibi akan Cermen kabilelerini püskürttü.

Doğuda ise, Ermenistan Krallığı’na ve Part İmparatorluğu’na boyun eğdirdi.

Roma İmparatorluğu’nu, kurucularının hayal bile edemeyeceği bir güce kavuşturdu.

Döneminde imparatorluğun sınırlarını, Britanya’dan Basra Körfezi’ne, Fransa içlerinden Etiyopya’ya kadar genişletmeyi başardı.

Sadece çok iyi bir asker ve devlet adamı değil aynı zamanda tarihin gördüğü en bilge ve en erdemli liderlerden biriydi.

Marcus Aureli̇us

STOACI İMPARATOR

Tarih M.S. 180’di.

Asırlar sonra “Filozof Kral” olarak anılacak Roma İmparatoru Marcus Aurelius, vücudunu esir alan vebaya yenik düşmüş artık son nefesini vermek üzereydi.

Yıllardır özenle tuttuğu günlüğü yüzlerce sayfaya ulaşmıştı.

Titreyen elleriyle son kez göz gezdirdiği parşömenler, insanlığın başından bu yana sorulan bir soruya ışık tutuyordu. “Sınırsız güç her zaman yozlaşma getirir mi?”

“Kendime Düşünceler” adını verdiği günlüğü Stoacı felsefenin baş yapıtlarından biri olarak kabul edilir ve erdem ile güç arasında dengenin nasıl sağlanabileceğini anlatan eşsiz bir eserdir.

Cali̇gula Ve Nero

SADE BİR YAŞAM SÜRDÜ

Aristokrat bir ailenin çocuğu olmasına rağmen sarayın ihtişamını değil felsefe kitaplarını okumak için kütüphaneyi seçti.

Roma’nın efsanevi imparatoru Hadrian, bu delikanlının içindeki  ışığı gördü ve tahtın varisi olarak gösterdi.

Henüz daha 16 yaşındaki Marcus, bu haberi aldığında günlüğüne “Bugün kaderim değişti ama ben değişmeyeceğim. İmparator da olsam dilenci de olsam görevim aynı. İyi bir insan olmak” yazacaktı.

Stoacı felsefenin önde gelen temsilcilerinden biri olan imparator Marcus’a göre bir lideri, lider yapan sadece gücü olamazdı.

Lider dediğin bilgeliği hayatının merkezine koymalı, adil, alçak gönüllü, erdemli ve cesur olmalıydı.

Marcus, Stoacı felsefenin “Ölçülülük” ilkesine de sıkı sıkıya bağlıydı.

Lüks ve gösterişten uzak durdu, sade bir yaşam sürdü.

Bu ilkeye göre, kamil bir insan tutkularını kontrol etmeyi ve aşırılıklardan kaçınmayı bilmeliydi.

Marcus, imparatorluk gücünü elinde tutmasına rağmen, asla bu gücü kötüye kullanmadı.

TAHTINI KARDEŞİYLE PAYLAŞTI

Pek çok imparator “Bir gün tahtımı elimden alabilir” diye öz kardeşlerini hunharca katlederken, o tacını giyer giymez tahtını kardeşiyle paylaşma kararı aldı.

İmparatorluğu boyunca adaleti her şeyin üzerinde tuttu.

Liyakata önem verdi,  insanlara eşit ve saygılı davrandı.

Bu anlayışını imparatorluk yönetimine de taşıdı.

Reformlar yaparak yoksullar ve zenginler arasındaki eşitsizliği gidermeye çalıştı.

Eşi Faustina’nın ölümü ve çocuklarını erken yaşta kaybetmesi gibi büyük acılara rağmen güçlü iradesi ile dengeli yaşamını sürdürmeyi bildi.

Halkına hizmet etmek ve refahını artırmak onun için bir görevdi.

Savaşlar sırasında askerleriyle düşmana karşı omuz omuza savaştı.  

Açık fikirli ve ön yargısızdı. İmparatorluk yönetiminde kararları danışmanlarının fikrini sorarak alırdı.

PLATON’UN HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ

Antik Yunan filozofları Platon ve Aristo, gücün adalet, bilgelik ve erdemle dengelenmesi gerektiğini aksi halde gücün kötüye kullanılacağını ve zulme dönüşeceğini vurgularlar.

Hatta Platon bir adım daha ileri gider ve kralların filozof olmasını ister. 

Çünkü Platon’a göre devlet yönetiminde esas olan erdem ve bilgeliktir.

Platon’un “Filozoflar kral, krallar filozoflar olsaydı kentlerin yüzü ışırdı” sözü ünlüdür.

CALİGULA VE NERO FACİALARI

Antik Yunan felsefesi, Roma İmparatorluğu’nun kültür ve düşünce dünyasında derin izler oluşturmuştur.

Ancak bütün Roma imparatorları Marcus Aurelius gibi bilge ve erdemli değildi.

Caligula ve Nero gibi imparatorlar erdemsizlikleriyle yozlaşmaya giden yolun taşlarını döşedi.

Kendini yaşayan Tanrı ilan eden, atını senatör yapan ve tarihin gördüğü en zalim liderlerden biri olan Caligula, kurbanlarının organlarını kestirirken zevkle izlerdi.

Roma’nın mimarisinden sıkıldığı için koca kentin yakılması emrini veren Nero ise, alevler ve çığlıklar gökyüzüne yükselirken keyifle lir çalardı.    

Üçü de Romalıydı üçü de imparatordu. Aynı kültür dünyasında yetiştiler aynı uygarlığa aittiler ama Marcus, onlardan çok farklıydı.

Caligula ve Nero, yaptıkları kötülüklerle, sapkınlıklarla hatırlanırken; Marcus Aurelius 2 bin yıl uzaktan, ilham vermeye ve ışığı ile insanlığı aydınlatmaya devam ediyor.

TRUMP’IN ALTIN ÇAĞI

Trump Telefonla Konuşurken

Aurelius, Latince “Altın” anlamına gelen “Aureus” sözcüğünden geliyor.

Pek çok tarihçi için Marcus Aurelius’un 19 yıllık imparatorluk dönemi Roma’nın altın çağıdır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin 47. Başkanı seçilen Donald Trump da yemin töreni sonrasındaki konuşmasında göreve gelmesi ile birlikte ülkesinin altın çağının başladığını söyledi.

Ancak Trump’ın altın çağı, erdeme değil güce dayanıyor.

Trump önceki Amerikan başkanlarından oldukça farklı bir bakış açısına sahip.

Kurumları, ilkeleri umursamıyor.

Bir iş adamının yaklaşımıyla bakıyor dünyaya ve temel motivasyonunu kar, kazanç ve çıkar oluşturuyor.

Ülkelere bakarken, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği, uluslararası hukuk, adalet gibi kavramlar Trump’ın önceliğini oluşturmuyor.

Eğer zengin doğal kaynakları, ticari çıkar olanakları varsa bu ilkeler görmezden gelinip o ülke baş tacı yapılabiliyor.

SADDAM HÜSEYİN’İ HATIRLATIYOR

Saddam Hüseyi̇n-1

Trump Birleşmiş Milletler’i de kaale almıyor.

BM’ye üye devletlerin "toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına" karşı tehdit veya güç kullanımını yasaklayan maddeleri ortadayken Grönland, Kanada ve Panama Kanalı örneklerinde olduğu gibi egemen devletlerin toprakları üzerinde hak iddia edebiliyor.

Trump’ın bu yaklaşımı Irak’ın eski lideri Saddam Hüseyin’i hatırlatıyor.

“Kuveyt Osmanlı döneminde Basra vilayetine bağlı bir sancaktı” diyerek bu ülkeyi işgal eden Saddam Hüseyin’in üzerine çullanan ABD, şimdi benzer hesaplar yapan bir lider tarafından yönetiliyor.

TRUMP’IN GAZZE HAYALİ

Trump bununla da yetinmiyor Saddam’ı da aşarak sadece ABD’nin değil başka ülkelerin de sınırlarını değiştirmeye çalışıyor.

BM’ye göre Filistin toprağı olan Gazze Şeridi’nin harika plajlarının olduğunu buranın İsrail toprağı olması halinde Akdeniz’in gözde turistik sahillerinden biri olabileceğini belirtiyor.

Trump benzer yaklaşımları Golan Tepeleri, Kudüs, Kırım ve Donbas için de uluslararası hukuku hiçe sayarak sergileyebiliyor.

Suriye’nin ve Filistin’in topraklarını İsrail’e; Ukrayna’nın topraklarını ise Rusya’ya bahşediyor.

VER PARAYI AL ZİYARETİ

Bizdeki ilk ziyaretin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ya da Azerbaycan’a yapılması gibi ABD başkanları da göreve başladıktan sonra genelde ilk yurt dışı ziyaretlerini İngiltere’ye yani soydaş bir ülkeye yapar.

Şu ana kadar görev yapan bütün ABD başkanlarının tüm yurt dışı ziyaretleri incelendiğinde de İngiltere’nin toplam 43 ziyaret ile en fazla ziyaret edilen ülke olduğu görülür.

Ancak Trump ilk başkanlık döneminde bu geleneği bozdu ve ilk ziyareti Suudi Arabistan’a yaptı.

Trump bu durumu geçtiğimiz günlerde, “Bizdeki gelenek ilk resmi ziyaretin İngiltere’ye yapılmasıdır. Ancak Suudi Arabistan, 450 milyar dolarlık Amerikan malı alacağını taahhüt edince ben de ilk ziyareti bu ülkeye yapmaya karar verdim” sözleriyle açıkladı.

Trump Ve Prens Selman

TRUMP’IN SUUDİ ARABİSTAN AŞKI

Gazetecilerin “Peki ikinci dönemizde ilk yurt dışı resmi ziyaretinizi nereye yapacaksınız?” sorusuna ise Trump, “Suudi Arabistan yeni bir 450 ya da 500 milyar dolarlık alım ve yatırım yaparsa yine ilk ziyaretimi bu ülkeye yapabilirim” yanıtını verdi.

Donald Trump bu sözleriyle S.Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a “Bu kez sadece ürün almakla kalma yatırım da yap ve bastır parayı al ilk ziyareti” mesajını verdi.

Mesajı alan Prens Salman hemen telefona sarılarak Trump’ı aradı ve “4 yıl için ülkenizde 600 milyar dolarlık yatırım yapmayı ve sizden ürün almayı istiyoruz. Sizi de ilk yurt dışı ziyaretinizde Riyad’da görmeyi arzuluyoruz” dedi.

Selman ile Trump arasındaki telefon görüşmesi, Trump’ın ikinci döneminde ilk kez yabancı bir liderle yaptığı telefon görüşmesi oldu.

Donald Trump, görüşme sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada, Prens Selman’ı sıra dışı bir lider olarak tanımladı ve “Aramız onunla gayet iyi kendisinden bu 600 milyar doları 1 trilyon dolara yuvarlamasını isteyeceğim. Beni kıracağını sanmıyorum” dedi.

İşte ABD’nin yeni başkanının dünyaya bakışı bu.

Eğer para geliyorsa gerisinin zerre önemi yok.

İnsan hakları ihlalleri varmış, muhalif gazeteciler vahşice öldürülüyormuş, kadın hakları yok sayılıyormuş, bunlar Trump’ın gündeminde yer almıyor.

KAŞIKÇI’NIN KATLİAMI UNUTTURULDU       

Trump,  Washington Post yazarı Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı yaklaşık 7 yıl önce İstanbul’da Suudi ajanlarca hunharca öldürüldüğünde de Veliaht Prens Selman’ı korumak için seferber olmuştu.

Amerikan Gizli Servisi CIA, katliamın arkasında Prens Selman’ın olduğunu kanıtlamış, aralarında cumhuriyetçi senatörlerin de bulunduğu kongre üyeleri de Riyad yönetimine yaptırım uygulanmasını istemişti.

Ancak Trump, milyarlarca dolarlık silah anlaşmalarını gerekçe gösterip Kaşıkçı katliamını ört bas etmeyi tercih etti.

GÜÇ ERDEMİ GÖLGELİYOR

İnsani değerlerin unutulduğu, ahlaki sorumlulukların göz ardı edildiği, çıkar ve karın her şeyin üzerinde tutulduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz.

Çünkü günümüzde insanların büyük bölümü gücün erdemi gölgelemesinden rahatsız olmuyor. 

Donald Trump, iki bin yıl önce yaşamış Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un “Kendime Düşünceler” adlı eserini okudu mu? Bilmiyorum.

Bildiğim, erdemi biricik iyi sayan, onu akılla temellendiren, doğru yaşamayı ilke edinen ve bu uğurda yaşam boyu mücadele veren Marcus Aurelius gibi insanlar çoğalmadıkça Donald Trump ve benzerlerinin dünyayı yönetmeye devam edeceği.