Bu başlı başına bir Aşk hikâyesidir dostlar! Piyasa yazısı değildir. Bu bir kendimden özgün, Salı-Edebiyat, 9 Eylül Gazetesi köşe yazısıdır... Mecnun’a Leyla için demişler ki:
“Bu mu uğruna deli divane olup çöllere düştüğün kadın?”
“Şşşşşt!..” demiş Kays (Mecnun),
“O Leyla evet ama siz Kays değilsiniz…”
Aşk budur!
Kimi platonik der, kimi kavuşamamak; kimi ise, tutkulu Sevginin 'Acı çekme hâli'...
Bin yıllardır konuşulur tarifi...
Çok var hakkında söylenen ama bence aşk; ruhunu ve tüm benliğini kapsayan, yüreğini teslim ettiğin bir 'Sarmaşık olma hâli'...
Önceleri avucunun içinden kaçıp gidecek bir kuş gibi hissettiğin ve coşkusuyla dünyaları yenebileceğini düşündüğün, yürekte açan bir tomurcuk. İlgini ve sevgini verdikçe yeşeren bir fide. Yüreklere kuraklık gelmedikçe çepeçevre sarmaşıkla sarmalanan sürekli büyüyen görkemli bir ağaç...
*****
Bazı adamlar var bu hayatta; sevgisini, merhemli parmak uçları marifetiyle dizelerine serpiştiren...
Bazı kadınlar var dostlar; adına destanlar şiirler yazılan, sevgisini yüreğinin en güzel yerine yerleştirip, alıp başına tâc eden...
*****
Bu bir Cemil Meriç ile İngilizce öğretmeni Lâmia Çataoğlu'nun Aşk hikâyesidir...
Bu Cemil Meriç'in, sevdiceği Lâmia Çataoğlu'na yazdığı Aşk mektuplarından birisidir...
Yüreğinde sevgi barındıran, bir gün sevginin galip geleceğine inanan hassas yürekler tarafından okuna...
*****
23 Kasım 1966'da Lamia'sına bir mektup, daha doğrusu bir Şiir yazar Cemil Meriç:
“Yalnız sende yaşamak,
Yalnız senin için yaşamak!
Bütün dostlardan,
Bütün düşmanlardan,
Bütün yabancılardan uzak bir dünyada;
Senin için konuşmak,
Senin için yazmak,
Senin için yaratmak...
Sen, dokunduğunu altına kalbeden büyücü...
Krezüs’ün dilsiz oğlu;
Savaşta babasını kurtarmak için,
Birden dile gelir...
Sen, dilsizleri konuşturacak kadar dilbersin...
Yılların levsi iskarpinlerini yalayıp geçmiş,
Yaşamamışsın ki kirlenesin...
Benim gözyaşlarından temiz sevgilim…
Sen bir anne sütü kadar,
Bir dua kadar temizsin...
Yalnız seni okumak istiyorum,
Yalnız seni dinlemek istiyorum...
Lamia'm benim!
Kollarımda;
Yeni doğmuş bir bebek gibi,
Uyuduğunu hatırlıyorum...
Ve yeni doğmuş bir bebek gibi uyanırdın...
Baş başa yaşadığımız bu asırlar kadar uzun,
Bu asırlar kadar dolu
ve bir rüyâ kadar kısa günlerde,
Gecelerde diyecektim aslında;
Dudaklarından bayağıya benzeyen,
Tek hece dökülmedi...
Uyurken, uyanıkken, sarhoşken...
Yalan söyleyen aynaları kırdım...
Sen şimdi o içten gülümseyen,
O içten ağlayan tertemiz Lamia'msın...
Saat, 6.30...
Az sonra seni arayacağım.
Ve sesin bütün karanlıkları dağıtacak.
Hangi karanlıkları?
Gönlüm bir ışık tufanı içinde...
Mektupların, gök kubbem!
Kelimelerin, bir yıldız yağmuru...
Bana öyle geliyor ki;
Yalnız mektubunu okurken,
Yalnız seni düşünürken,
Yalnız sana yazarken yaşıyorum...
Aşkımızın;
Kanunların - mevsimlerin dışında,
Kitaplardakine benzer tarafı yok...
Neden hislerini gizleyeceksin?
Aynı anları yaşamıyor muyuz?
Göğüs boşluğumda,
Senin kalbin de çarpıyor...
Sen ağlarken, ben de ağlıyorum...
Perhize gelince;
Senden başka kadın düşünemeyecek kadar,
Seninle doluyum birtanem..."
*****
Şairler ve Aşkları!
Bin yıllardır süregelen evrende, az kullanılmış kelimelere sihir üfleyip bakire anlamlarla yüklü cümleler kuran... Nakış nakış işlediği dizeleriyle, mısra mısra yüreğinden parmak uçlarına döktüğü kalemiyle; sanki başka bir evrene ait, başka bir boyutta gibi yaşadığı, yaşattığı ve hissettirdikleriyle... Şairler ve Aşkları dedik ya, ne dersiniz?
Tıpkı; Lamia Çataoğlu'nun, Cemil Meriç'e gönderdiği yine bir cevap mektubunda:
"O kadar edebi yazıyorsun ki,
Beni o kadar yüceltiyorsun ki;
Hitap edilen kadın,
Ben değilim sanki!" dedirtecek kadar...
Sizsiniz siz; bu kadar çok sevilen ve özlenen, adına şiirler yazılan özel kadınlar...İzmir'den, bir insanın anayurdu çocukluğudur ya; doğduğum topraklardan, memleketimden, iyi salılar...