Doğu Türkistan da denen Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananlara ilişkin gerçekleri sağlam bir kaynaktan aktarmak istedim.
Sekiz yıl önce bilimsel bir konuşma yapmak için gittiğim bölgede, Urumçi, Turfan, Artuş ve Kaşgar’ı gezme, çok sayıda Uygur Türkü’nü tanıma ve uzun uzun konuşma şansı bulmuştum. Türk akademisyen ve memurların Çinlilerden çok daha yetenekli ve donanımlı olmalarına karşın, zor yükselebildiklerini gözlemledim. Bizim yanımızda, güvenlik görevlilerinin aşağılayıcı davranışlarıyla karşılaştıklarında, yüreğimiz parçalanmıştı. Ancak bugün çok daha kötü durumdalar, sanırım.
Konuyu, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Türk Folkloru Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan bir Uygur Türkü’nün anlattıklarından özetleyeceğim.
Prof. Dr. Alimcan İnayet Anlatıyor:
“Türk'ün ata yurdu, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacib'in doğup büyüdüğü, Hoca Ahmet Yesevi ve Ali Şir Nevai'nin köklerinin bulunduğu Doğu Türkistan, post-modern bir işgal altındadır. İktidara gelmeden önce azınlıkların bağımsızlığını destekleyeceğini vaat eden Çin komünistleri, Uygur, Tibet ve Moğolları buna inandırmış, 1949’da Doğu Türkistan’a gelmişlerdir. Bunun bir işgal olduğunu anlayan Türkler karşı çıkınca, yönetim 1955’de Doğu Türkistan’a sözde özerklik statüsü vermek zorunda kalmış, ama bunu pratikte hiç uygulamamıştır.
1949’da Doğu Türkistan’da Çinli nüfus oranı %5 iken, 1970’te %40’a çıkmıştır. Türklerin politik hayatta etkili pozisyona gelmeleri engellenmiş; doğal kaynaklarına sahip çıkamayan, milli ekonomisini oluşturamayan Türklerin zenginlikleri sömürülmüş, ekonomik yönden Çin’e muhtaç duruma düşürülmüştür. 1960’lardan itibaren Türklere yönelik etnik temizlik başlamış; Çinli göçmen yerleştirme, alfabe değiştirme, zorunlu kürtaj, nükleer deneme, çift dilli eğitim ve Çince eğitim gibi politikalarla ve Türk kızlarının Çinlilerle evlenmeye zorlanması gibi yöntemlerle Türkler Çinlileştirmeye çalışılmıştır.
1990’lı yıllarda Çince eğitim baskın hale gelmeye, Uygur Türkçesi seçmeli ders olarak verilmeye başlanmış, 2000’li yıllarda ‘çift dilli eğitim’ adı altında tüm okullarda Çince eğitim başlamış, Uygur Türkçesinin devlet dairelerinde kullanılması yasaklanmıştır. Dini inanç ve özgürlükler de yasaklanmakta, Çin komünist anlayışına uydurulmaya çalışılmaktadır.
Son yıllarda tesis edilen ve bir tür Nazi kampı olan sözde eğitim merkezlerinde milyonlarca Müslüman Türk zorla alıkonmakta, beyinleri yıkanarak, Çin milli kimliğini benimsemeye mecbur edilmektedir. Meslek eğitimi verildiği ileri sürülen bu kamplarda, mesleğinin zirvesindeki yüzlerce, binlerce akademisyen, doktor, sanatçı ve din adamına ne öğretildiği sorgulanmalıdır. (Prof. İnayet’in verdiği eğitim kamplarında tutulan 159 aydının yer aldığı listede, 2 rektör, 2 rektör yardımcısı, 3 dekan, 16 profesör ve 6 doçent yer alıyor.) Bu aydınlardan bazıları aniden suçlu ilan edilerek hapse atılmış, bazıları idama mahkum edilmiştir.
Çin’in din eğitimine izin vermeyerek, toplumu zorla ateist eğitime tabi tutmaları sonucu, bazı kişilerin bir takım mezhep ve akımların etkisinde kalmaları mümkündür; bu durum yanlış din politikasının neticesidir.
Çin gelişen ekonomisini ve büyük pazarını, kendi politik, stratejik ve emperyal hedefleri için kullanmaktadır. İşgal ve yaşanan sıkıntıların asıl kaynağı kadim İpek Yolu’dur. Doğu Türkistan Yeni İpek Yolu Projesi’nin ilk kurbanıdır. Çin, şimdi de diğer Türk topraklarını işgal etmeye niyetlenmektedir. Türkler projeyi kendi lehlerine çevirebilirler; çünkü güzergahın üçte ikisi Türk topraklarından geçmektedir. Türkler birlik olup, ortak hareket ederlerse, yolun kontrolünü ellerinde tutabilirler, böylece Çinliler Türklere muhtaç olacaktır.”
Öneriler
Çözüm, tabi ki Atatürk…
Atatürk’ün antiemperyalizm, milliyetçilik, laiklik ve ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkeleri doğrultusunda çözüm önerileri geliştirerek, Uygurlu soydaşlarımızı desteklemeli; Çin’i, baskı rejimine son vermeye zorlamalıyız. Görev CHP ve İYİ Parti’ye düşüyor. Geçtiğimiz yıl İYİ Parti tarafından sunulan ve AKP-MHP oylarıyla reddedilen Çin zulmü hakkındaki araştırma önergesi yeniden gündeme getirilmelidir. Getirilmelidir ki halkımız, kimin ‘gerçek’, kimin ‘sahte’ milliyetçi olduğunu anlasın.