Sedat Peker’den öğrendiklerimiz, derin devletin sırları, kirli devlet-mafya-siyaset-basın ilişkileri ile sınırlı değil; kelime dağarcığımız da gelişti sayesinde. Öğrendiğim argo sözcükler arasında en ilginci ‘çökme’ oldu. İnternette ‘birinin malına mülküne göz göre göre, göstere göstere, korkutarak, yıldırarak el koymak’ olarak tarif edilmiş, bu eylem… Peker’in konuşmalarından Türk devletine kimlerin çöktüğünü anlamaya çalışırken, ‘çökme’ ile ilgili başka eylemler de gerçekleşti: Sürekli konuşan birçok kişinin üzerine sessizlik çöktü. Bazı faili meçhul olayların üzerine çökmüş olan sis perdesi aralanmaya başladı. Hukukun, adaletin, demokrasinin, laikliğin ve ahlakın çökmüş olduğu daha net anlaşıldı. Giderek sıklaşan gafları, Erdoğan’ın iyice çöktüğünü gözler önüne serdi. Cumhur ittifakında başlayan çöküş hızlandı. Duyarlı vatanseverlerin içine hüzün ve kaygı çöktü. En önemlisi, Türk Devletinin bütünüyle çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ortaya çıktı…
BUGÜNLERE NASIL GELDİK?
Tarihsel süreci bilmeden; perde arkasına bakıp, kuklaları oynatanları fark etmeden, büyük tabloya bakmadan, doğru tanıyı koymak ve kalıcı çözüm yolları geliştirmek güç. Marshall Yardımı ve Truman Doktrini'nin (1947) ardından 1950’de göreve gelen Menderes’in ilk işi ezanın Türkçe okunma zorunluluğunu kaldırmak ve Köy Enstitüleri'ni kapamak olmuştu. Ülkeyi sağ ve sol diye bölüp, iki tarafı aynı silahlarla donatanların 1980’de göreve getirdikleri Kenan Evren, karşılık almadan, Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine izin verdi ve okullarda din dersini zorunlu hale getirdi. Bahçeli’nin koalisyonu bozması ve AKP’nin kurulmasıyla başa geçen Erdoğan ise ilk iş, Amerikan askerlerini güneydoğuya davet etti ve devletin elinde ne varsa sattı. AKP-FETÖ işbirliğiyle ekonomi, adalet, eğitim ve yönetim çökertilirken, muhalefet de şekillendirildi ve Atatürkçüler pasifleştirildi. 15 Temmuz sonrasında, ikna edilmesi kolay ‘Tek Adam’ rejimine geçildi ve FETÖ’den doğan boşluğu mafya doldurdu.
ASIL SORUMLUSU KİM?
Tüm bu olayları bir arada incelersek, çöküşün asıl sorumlusu net olarak ortaya çıkıyor: ‘Emperyalizm’. Kullanılan ortak yöntem, Azeri soydaşlarımızın ‘Ayır, buyur’ dedikleri ‘Böl, yönet’ yöntemi. Zamanın ruhuna (Zeitgeist) göre, siyasal görüş, din/mezhep veya ırksal farklılıklar kaşınmış; kendini büyük gören kifayetsiz muhterisler, suçu, açığı veya zaafı olanlar kullanılmış. Bu bazen bir komutan olmuş, bazen de siyasetçi, yönetici, tüccar, gazeteci, hatta mafya bozuntusu… Kullanılan kişi birçok kez, kullanıldığının farkına bile varmamış. Bu kişilerin önünü açmak için vatansever antiemperyalistlere kumpaslar kurulmuş, gözden düşürülmüş, görevden uzaklaştırılmış, hatta öldürülmüş.
NASIL AYAĞA KALKAR?
Tanı doğru konduğunda, tedavi (çözüm) de ortaya çıkıyor: “Atatürk”. Emperyalizme “Dur” demeyi başararak, sadece Türkiye’nin değil, birçok Ortadoğu ve Asya ülkesinin kaderini değiştiren Atatürk’ün ilke ve devrimlerini, günün koşullarına uygun biçimde yeniden uygulayabilirsek, hızla ayağa kalkıp, yürüyebilir, hatta koşabiliriz. Bunun için iktidarın yanında, muhalefetin de değişmesi gerekiyor. FETÖ ile işbirliği yapmış, onun kumpaslarından yararlanan, dershanelerinde öğretmenlik yapan, ona övgüler düzen veya dergilerinde yazı yazan liderlerle ayağa kalkmamız olanaksız. Sözde değil, özde Atatürk’e bağlı, donanımlı, tertemiz isimlere gereksinim var. Umudunuzu kaybetmeyin, “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine, uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır” diyen Atatürk, her zaman olduğu gibi, haklı çıkacak.