Habercilikte, yayıncılıkta eski bir âdet vardır, yılın sonuna yaklaşırken panorama çıkarılır. O yılın arşivleri taranır, politikadan sanata, sıcak olaylardan ekonomiye, magazine dek ülkede ve dünyada her alanda zamana iz bırakan, dönüşüm başlatan, tarihe geçmeye namzet olaylar derlenir.

Gazetelerde dizi yazı, televizyonlarda program serisi yapılır. Hatta bazı yayın organları dergi formatında almanak basar. Ya da bütün bunlar için “yapılırdı” mı demeliyim? Artık her şey değişti çünkü. Usuller değişti, âdetler değişti; gazete, dergi satın alıp okuyan kaç kişiyiz şurada? Televizyonun tanımı değişti. Geleneği, arşivi, birikimi olan bazı televizyon kanalları sürdürüyor bu âdeti. Haberin, yayıncılığın ana aksı internete kaydı. Artık internet sitelerinde, sosyal medya hesaplarında görüyoruz almanakları. 

Çok mu gerekli peki? Büyük eksiklik mi? Geçen yıla dönüp bakmasak, haberleri derlemesek, hatırlamasak olmuyor mu? 

İnsan, unutan varlıktır. Unutmazsa çıldırabilir. Eskiler ne güzel ifade etmiş: Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Şiir gibi. Madem unutmazsak çıldırıyoruz, o zaman neden tekrar hatırlamak için durup geriye bakıyoruz? 

Çünkü kendimiz de hatırlanmak istiyoruz. Hatırlanma arzusu, insanın ölümlülüğüne yaktığı bir ağıt. 

Çünkü içinden geçip gittiğimiz zamana ne bıraktığımızı görmek istiyoruz. 

Çünkü insanın yapıp ettiklerinin dünyaya, hayata, tüm canlılara ödettiği bedeli aklımızda tutmak istiyoruz. Aklımızda tutalım ki eşikteki yeni yılda kendimizi koruyalım. Hayatta kalma refleksi işte… İnsan, evrimleşen varlıktır. 

Bireyselin içindeki toplumsal, toplumsalın içindeki bireysel. Her şey birbiriyle iç içe. Herkes kişisel panoramasını kendine saklasın da ülkeye ait olandan ne dersler çıkarırız, bir hatırlayalım. Elbette almanak hazırlamadım, size 2024’ün panoramasını sunmayacağım. İnternet diye bir şey var! 
Bu ülkede nasıl hayatta kalırız, neden hayatta kalmalıyız, hayatta kalmak için nerede durmalı, nereye yürümeliyiz, ne uğruna yaşamalıyız, biz aslında kimiz; toplumsal 5 N 1 K’mizi düşünmeye; gittikçe kalabalıklaşan bu ülkede nasıl yalnızlaştırıldığımızı unutmamaya çağırıyorum sadece. 

İNSANLIĞIN ELİNDEN İNSANLIK BERATI HÂLÂ NASIL ALINMADI?

Sekiz yaşındaki bir kız çocuğu, Narin Güran, Diyarbakır’da küçük bir köyde, en güvendiği yer olan doğduğu evde, en güvendiği kişiler olan ailesi tarafından öldürüldü. Cansız bedeni on dokuz gün sonra derede, taşın altına saklanmış olarak bulundu. Bütün köy sustu. “Sus birliği” diye bir bileşik kelimeyi sözlüğe ekleyebilir miyiz? #naringüraniçinadalet 

Yirmi bir yaşındaki bir genç kadın, üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş, ardında soru işaretleri bırakarak öldü. Cansız bedeni, kaybolduktan on sekiz gün sonra, kaldığı öğrenci yurdunun yirmi kilometre ötesinde, Van Gölü kıyısında bulundu. Adli Tıp Kurumu, üstünde iki erkeğe ait DNA örneği saptandığını söylemişti ama “İntihar etti” dendi. #rojinkabaişiçinadalet

İki yaşındaki bir bebek, Sıla, İstanbul’da cinsel istismar ve şiddet nedeniyle öldü. İnsanlığın elinden insanlık beratı nasıl hâlâ geri alınmadı, açıklanamadı. #sılabebekiçinadalet

Sokak köpeklerinin barınaklara alınması ve “ötanazi” diye lafı dolandırarak öldürülmesinin önünü açan bir yasa teklifi, iktidar ittifakının oylarıyla Meclisten geçti. (AKP Milletvekili Alpay Özalan’ın, TİP Milletvekili Ahmet Şık’ı yumrukladığı Meclis’ten...) Ötanazinin, ölümcül hastalığa yakalanan kişinin ancak kendi rızasıyla ölmeyi seçmesi anlamına geldiğini, hayvanların böyle bir iradeye sahip olmadığını, bütün hayatlarının, insanın iki faşist dudağı arasında olduğunu söylemekten dilimizde tüy bitti. Ötanazi ibaresi tekliften çıkarıldı ama ne çare, bu garabet yasalaştı. Sonra Türkiye’nin dört yanındaki barınaklardan gelsin katliam haberleri… İmam, sokak hayvanlarının öldürülmesine çanak tutarsa cemaat ne yapar? #katliamyasasınahayır

Dünyada savaşsız bir yıl yine yaşanmadı. Sınır komşularımız Suriye, İsrail, Filistin… Orta Doğu cehenneminin odun taşıyanları bol oldu. #savaşahayır
Hayatta kalmak için gereken para, yine ülke insanını süründürdü. Türkiye’de hayat pahalılığı, gerçek enflasyon ve TÜİK enflasyonu diye iki çeşide ayrılmaya devam etti; asgari ücret, TÜİK’in oranına göre bile fantastik boyutta kaldı. Her ücretin temelini oluşturan ve çoğunluğun talim ettiği asgari ücret, yılı 22 bin 104 lira ile kapattı. 68 bin 675 lira olan yoksulluk sınırıyla arası epey açıldı. Yoksulluğun sağlıklı olduğu savunuldu fakat asgari ücretli, yoksul bile olamadı. #asgariyiezdirdinizemekliyibitirdiniz

KENDİNİ KORU, HAYATTA KAL

BTK’nin Instagram’a getirdiği erişim engeli sekiz gün sürdü. Elinde telefonla ne yapacağını bilemeyen, ekranı kaydıramayan, reels izleyemeyen, keşfet’e dalamayan çoluk çocuk, genç, yetişkin milyonlarca insan ne yapacağını şaşırdı. Ne yapsınlardı; kitap, gazete, dergi okumaktan, bir sayfacık olsun yazıya odaklanmaktan uzaklaşmışlardı. Beyinlerini, sosyal medyanın birbiri ardı sıra dönüp duran, kayıp geçen içeriğiyle doldurmaya alışmışlardı. Oxford Sözlüğü, 2024 yılının kelimesi olarak “beyin çürümesi”ni (brain rot) boşa mı belirlemişti? #beyinlerçürümesin

Türkiye’de 2024 yılının kelimesi olarak ise Türk Dil Kurumu ve Ankara Üniversitesi iş birliğiyle yapılan, yaklaşık bir milyon kişinin katıldığı ankette “kalabalık yalnızlık” seçildi. Ülke tarihinde nüfus patlaması yaşanan bir dönemde; iletişim teknolojilerinin her deliğe girdiği, dört yanımızın sosyal medya zulasıyla dolduğu, her kanaldan kendimize dair fotoğraf, video, söz paylaştığımız bir dönemde yaşanan yalnızlık… #kalabalıklariçindeyalnızız

Öyle bir yalnızlık ki sekiz yaşındaki çocukları, iki yaşındaki bebekleri sığındığı anne eteğinin altında öldürüyor. 

Öğrenciyi devletin üniversitesinde, devletin öğrenci yurdunda koruyamıyor, şüpheli ölümler aydınlığa çıkmıyor. 

Öyle bir yalnızlık ki yoksulluk bile mertebeli hale geliyor. 

Beyinler internetin akışkan, dipsiz gayya kuyusunda çürümeye terk ediliyor. 

Yeni yıla yeni dileklerle girmek âdet olmuş. Bu düzensizlikte onu da kendimizden dileyeceğiz, mecbur. Aslında yapılacaklar listesi basit, biz zorlaştırıyoruz. 
2025 yılında insanın yapıp ettiklerinin dünyaya, hayata, tüm canlılara ödettiği bedeli aklında tut. İnsanın insana iyi de geleceğini hatırla. Fenalıkları üreten insan, ona son da verebilir. Beynini çürütme. Kendini, toplumun tüm hücrelerindeki kötülükten koru. Hayatta kal!