Onu bana yıllar önce Gazeteci Semiha Çağlıyangil tanıştırmıştı. Oğlu Mehmet’in doktoru olarak yakınlık kurduğum Çağlıyangil ailesinden sevgili Reşit o sırada Hürriyet’te, Semiha ise Güneş Gazetesi’nde çalışıyordu. Gazetecilik mesleğine, özellikle de spora yakınlık duyduğumdan Semiha beni onunla tanıştırmıştı.
Fırsat buldukça görüştüğüm bu arkadaşımda çok olumlu özellikler keşfetmiştim. Oldum olası, gözlerinin içi gülen insanlardan hoşlanmışımdır. İsmail de böyle biriydi. Gülümseyen gözleriyle size sadece bakmıyor, ruhunuzun derinliklerine inerek dostluk duygularınızı ateşliyordu.
Alçak gönüllü, şakacı ve espri yapmayı seven insandı. Bir de, çok ama çok vefalıydı. Her yaş günümde, her yılbaşında mutlaka arardı. Şiiri çok severdi ama onun Neruda’ya olan düşkünlüğünü bilmezdim.
Doksanların ikinci yarısıydı. Bir tıp toplantısı için Şili’ye gideceğimi öğrenince;
“Pablo Neruda’nın İspanyolca yazılmış bir şiir kitabını getirebilir misin?” diye ricada bulunmuştu. Ayrıca Neruda hakkında bilgiler vermiş, onunla ilgili görmemiz gereken yerlerden söz etmişti.
Nitekim onun sayesinde Neruda’nın Santiago’daki evini ziyaret etmiş orada Nazım Hikmet ile aralarındaki mektuplaşmaları görmek istemiştik. Ama asıl bizi heyecanlandıran, Büyük Okyanus kıyısındaki bulunan İsla Negra’daki Neruda evi/ müzesiydi. Denizciliğe düşkün olan Neruda’nın topladığı deniz objelerinden oluşan bu müze/evi görmek bütün Şili seyahatimize değmişti.
“MERUDA… MERUDA…”
Sevgili İsmail sayesinde hem Pablo Neruda’yı tanımış, hem de Neruda’nın yaşamının içine girmiştik.
İsmail’e getirdiğim kitabı zor bulmuştum. Çünkü baskıları Şili’de hala sürmekte olan Diktatör Pinochet, sadece öldürdüğü Allende’den değil onun en yakın dostu olan Neruda’dan da nefret ediyordu.
Bizi gezdiren rehber kadından Neruda’nın kitabı için yardım istediğimde, -N harfini M olarak okuduklarından- “Meruda… Meruda!” diye ağzında birkaç kez gezdirmiş, sonra da korkulu gözlerle bana bakarak alçak bir sesle; “Size bunu getireceğim, merak etmeyin!” demiş, sonra da kendi kitaplığından getirmişti.
Onu Sevgili İsmail’e verdiğimde oyuncak bulmuş bir çocuk gibi kitabı iki eliyle kavramış ve bana sarılmıştı.
Zaten unutulması mümkün olmayan bu dostumdu İsmail Özelçinler. Ama her yılbaşı ve her doğum günümde onun sesi kulaklarımda olacak!