Gözyaşı dolu bu coğrafya. Her dönem başka bir trajedi, başka bir insanlık dramı yaşadık, yaşıyoruz ve yaşayacağız.
Her defasında da daha çok kırılacak kalplerimiz.
Sonra zaman geçecek unutacağız. Seçim olacak unutacağız. Hayat akacak ve o acılar yaşanmamışçasına unutacağız. Aralarda hatırladıkça ‘insan, çiğ süt emmiş’ diye söylenip, temize çıkaracağız gitgide taşlaşan vicdanlarımızı.
Bir sabah uyandığımızda Güneydoğu’da 11 ilin birden yıkıldığını öğrendik. Kuzenim orada olduğu için bambaşka bir korku, bambaşka bir kaostu o günler. Üzerinden 10 ay geçmiş olmasına rağmen hala görüntüleri izleyemiyorum. Hala o konuyla ilgili konuşmak istemiyorum ve ne zaman kuzenim oraya dönüyor olsa boğazımız düğüm düğüm. Tüm ülke yasa boğuldu evet ama yakınları olanlar, sevdiklerini kaybedenler, sağ çıkmış olmalarına rağmen hayatları enkaza dönmüş binlerce insan var. Depremin 275. gününde enkazdan cenaze çıktı. Yakınlarının cenazesini bulamayanlar, belki hala nefes alıyor olabileceğini düşünenler, çoktan akıl sağlığını kaybedenler. Kalkmayan enkazlar, enkazı kalkıp bomboş kalan Antakya’nın o eşsiz şehir merkezi, tarihi, sokakları, köprübaşında her yıl bu günlerde nergis satan çiçekçileri. Anılar, acılar, gözyaşları. Ülkenin o kısmına bakınca sadece içimiz kanıyor hala…
Biz şanslı kısımdayız. Sevdiklerimiz sağ, kaybımız yok. Gittik, gördük, doya doya gezdik her şey yerindeyken... Orada yaşamayan bizler bir şekilde hayatlarımıza döndük, devam ediyoruz. Ama orada olan herkes hala eve benzemeyen, soğuk, kimsesiz konteynır ya da çadırlarda. En kötüsü anılarıyla baş başalar. İnsan böyle bir acıyı nasıl atlatır ki? Nasıl döner eski hayatına? Dönebilir mi? Sevdikleri, anıları, çocukları, anası, babası, kardeşi çocuklukları her şey yıkılan onlarca ton betonun altında…
Şimdi kış geldi. Ne kadar derdine çare olabildik orada yapayalnız kalanların? Kime ne yapabiliyoruz. Artık konuşulmuyor bile. Unuttuk. Birkaç dernek, kuruluş ve gönüllüler dışında oraya yapılan bir şey kalmadı. Ama acılar teze. Yaraları hala kanıyor. İnsanlar hala öfkeli. Herkes biraz daha yalnız…
Başka önemli bir konu ise yıkımlar sırasında ortaya çıkan asbest. Uzun vadede sonuçları halk sağlığı sorunu olacak. Bugün sokakta oynayan çocukların, 30’lu yaşlarında kanser olma ihtimalinden bahsediliyor. Asrın felaketinde, depremden sağ çıkanlar ortaya çıkan asbest yüzünden hayatlarını kaybedecekler belki. Ve insan unutabilen bir canlı. Bugünler de yaşanacak olan her felaketi de unutacağız ta ki bizim başımıza gelene kadar. Ama hala bir yanıyla kalbimin umut etmekten vazgeçemiyorum. Belki hep beraber ayağa kaldırırız Hatay’ı… O güzel insanlarını…
Metin Kemal Kahraman’ın şarkısında dediği gibi;
‘’Yalnız değilsin eskici, bir sabah güneş doğar, sevgiden tuğlalarla yeniden kurarız bu kenti…’’