Yurtdışında, özellikle de Batı Avrupa’da Türkler 60’lı yıllarda başlayan göçle birlikte varlıklarını göstermeye başladılar. Öncelikle kısa süreli ve bir miktar tasarruf yaparak ülkelerine dönmek gayesinde olan insanlar bir süre sonra kalıcı olmaya başladılar. Her ne kadar anavatanlarıyla ilişkilerini kesemediler ise de… Bu da bir ikilem oluşturuyordu. Bu zorlu süreçler ve kişisel hikâyeler sonunda Batı Avrupa’da dev bir topluluk oluştu; yaşamın her alanında varlığını hissettiren; kültürden akademi, ticaretten siyaset dünyasına kadar…

Türk kökenli siyasetçilerin görev aldığı üst düzey bir siyasi alan geçtiğimiz aylarda Hollanda’da gerçekleşti. 17 Mart 2021’de yapılan genel seçimlerden sonra 271 gün boyunca sürdürülen pazarlıkların adından Başbakan Mark Rutte başkanlığında 4 partiden oluşan bir koalisyon hükümeti kuruldu. 14’ü kadın, 14’ü erkek olacak 28 kişilik kabinede iki de Türk kökenli kadın bakanlık görevini üstlendi. Dersimli Dilan Yeşilgöz, Zegerius Özgürlük ve Demokrasi Halk Partisi (VVD) adına yeni kabinede Adalet ve Güvenlik Bakanı olurken, Afyonkarahisarlı Günay Uslu ise Demokratlar 66 Partisi (D66) adına yeni kurulan hükümette Medya ve Kültürden Sorumlu Devlet Bakanı görevini üstlendi.

GÜNAY USLU

Afyonkarahisar'a bağlı Emirdağ ilçesi kökenli bir ailenin çocuğu olan Günay Uslu 25 Ekim 1972 tarihinde ikinci kuşak göçmen çocuğu olarak Hollanda’nın Haarlem şehrinde dünyaya gelmiştir. Avrupa kültür tarihi, mirası ve müzeler konusunda uzman olan Günay Uslu, 2019 yılından itibaren Amsterdam Eye Filmmuseum Denetleme Kurulu Başkanlığı ve Lahey’deki Mauritshuis Müzesi ve Rembrandt Derneği danışma kurulu üyeliği görevlerini yürütmüştür. Amsterdam Üniversitesi’nde Kültür Tarihi üzerine doktora eğitimi alan Uslu’nun Amserdam Üniversitesi yayınlarından kitap olarak çıkan tezi, “Homer, Troy and Turks-Heritage and Identity in the Late Ottoman Empire, 1870-1915” (/Homeros, Troya ve Türkler-Geç Osmanlı İmparatorluğu'nda [Kültürel] Miras ve Kimlik, 1870-1915) başlığını taşımaktadır. 

HER AY BİR KİTAP

Her ayın son yazısını İzmir ile doğrudan ya da dolaylı ilgisi/ilişkisi bulunan yerli veya yabancı eski veya yeni yayınlanmış bir kitabı ele almayı düşünüyorum. Bu bağlamda Mart ayının son yazısı olarak Günay Uslu’nun yukarıda andığım doktora tezini ele almaya çalıştım.

Günay Uslu, uzmanlık alanı ve çalışma konusu olan kültürel miras, hafıza/mekân ve kimlik konularından yola çıkarak ve Homeros ve Troya Savaşı / Çanakkale Savaşları merkeze alarak Türklerin Homeros ve Anadolu coğrafyası ile nasıl bir hafıza-mekân ilişkisi kurduğunu ve kimlik inşa sürecinde bu ilişkinin nasıl tezahür ettiğini ortaya koymaya çalışmış.

Kitap 5 ana başlıktan oluşuyor: Troya’nın Heinrich Schliemann öncesi nasıl ve kimler tarafından incelendiğini ve keşfedildiğini ele alan birinci bölümün başlığını, “Troya'nın Keşfi” ve buna bağlı olarak “1870’lerde Schliemann ve Osmanlılar” oluşturuyor. Osmanlı’nın eski eserlere bakış açısı ve Osmanlı elitinin antikiteyle ilişkisinin ele alındığı ikinci bölümün başlığı, “Klasik Eski Eserler ve Osmanlı Mirası-Müslüman Elit ve Klasik Uygarlıkla İlişkisi” üzerine. Schliemann konusunu daha yakından inceleyen, “Schliemann'ı Daha Yakından İzleme (1882-1885)” üçüncü bölümü oluşturuyor. “lisan-i asli-i yunandan M. Naim Fıraşari” tarafından “Ilyada: Eser-i Homer” adıyla tercüme edilen “Karabet ve Kasbar” tarafından”İstanbul, 1303/1885-1886”da yayınlanan kitabın kapağına da yer verilen “Osmanlı Edebiyatında Homeros ve Troya” başlığı dördüncü bölümü oluşturmaktadır. Beşinci bölümün başlığı olan “İmparatorluğun Son Yıllarında Homer ve Troya” adı altında Çanakkale Savaşları ve Gazi Mustafa Kemal üzerinden Troya Savaşı ile ilinti kurularak kimlik oluşumundaki rolü üzerinde durulmaktadır.

Yazar kitabın ortaya çıkış sürecini şöyle anlatıyor önsöz bölümünde: “2006 yılında Amsterdam Üniversitesi’nden bir grup kültürel miras araştırması içinde bulunan öğrenci grubuyla İstanbul ve Troya’ya yaptığım araştırma gezisi sırasında oluştu. Gezinin hedefi kültürel mirasın Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki etkisi ve bu etkinin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişi sürecinde nasıl bir işlevi olabilir konusuna katkı sağlamaktı.”

İZMİR VE HOMEROS

Elbette Homeros deyince, Smyrna / İzmir’den söz etmeden olmaz. Yazar da bu bağlamda İzmir’i öncelikle Büyük Ozan’ın vatanı olarak kabul ederek, İzmir’deki Melez Deltası ve Homeros Büstü ve de Homeros Mağaraları gibi konuları ele alarak İzmir’de konunun nasıl ele alındığı üzerinde duruyor.

Yazar Homeros ve Troya üzerinden coğrafyanın entellektüel birikimine vurgu yaparken coğrafyaya sonradan yerleşenlerin yani Türklerin bu coğrafya ve bu entellektüel birikimle ilişkisini kültürel kimlik inşası ve kültürel miras bağlamlarında yapmaktadır.

Zaten yazarın kültürel miras üzerine yoğunlaşmış olması konuyu ele alırken konuya ne kadar hâkim olduğunu ortaya koymaktadır.

BİZE GELİNCE…

Kültürel mirasın somut olan veya olmayan her türlü objesi, mekânı veya olgusu kültürel miras, kimlik, tarihsel ve kültürel bilinç üzerinden değil sadece ve sadece turizm ve döviz ilişkisi üzerinden ele alınarak bilgi, birikim ve bilinç düzeyi dolaylı olarak reddedilme noktasına taşınmaktadır!

Hâlbuki Homeros’un eserleri Rahip Baarlam aracılığıyla 14. Yüzyıl’da (konu üzerinde ayrıca ve ayrıntılı olarak durulacaktır!) Papa’ya gönderilerek Rönesans’ı etkilediği ve hatta başlattığı olarak kabul edilir. Ancak Avrupa'da Rönesans’ın ortaya çıkmasına öncülük etmiş hemşehrimizin üzerine yeterli araştırma ve inceleme yapılmamış olması (Rahmetli Şükrü Tül ve geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Rahmetli Hasan Malay’ın çok değerli makaleleri dışında) ona gösterdiğimiz saygının ve değerin bir ölçüsü olsa gerek…