Diamond Tema videoları, inanç, din, Tanrı gibi ezeli sorunları bir kez daha gündeme taşıdı. Nereden geldiğimiz ve nereye gidiyor olduğumuz, aslında her çağın, her düşünen kafanın meselesi. Arthur C. Clarke'ın Stanley Kubrick ile yaklaşık 55 yıl önce bilim kurgu geleneğine diktikleri monolitler, bu arayışın sembolü olarak yerli yerinde duruyor

Bilim kurgunun üç devinden biri olan Arthur C. Clarke'ın 2001: Bir Uzay Destanı adlı romanı, hayata, hayatın anlamına ve olası uçlarına dair, etkileyici kısa bir önsözle başlar:

“Şimdi hayatta olan her insanoğlunun ardında otuz hayalet duruyor, çünkü bu aynı zamanda yaşayanların ölenlere oranıdır. Zamanın başlangıcından günümüze kadar Dünya

gezegeninde aşağı yukarı yüz milyar insan yaşamıştır. nBu sayı ilginçtir, çünkü şaşılası bir rastlantıyla bizim yerel evrenimiz Samanyolu’nda yaklaşık yüz milyar yıldız olduğu tespit edilmiştir. Buna göre yaşayan her insan için evrende bir yıldız parlamaktadır... Maymun adamlardan günümüze insan türünün her üyesine kendine ait, dünya büyüklüğünde cennet ve cehennemi verecek kadar yer vardır kuşkusuz gökyüzünde...”

Bizim dışımızda hayatı mümkün kılan gezegenlerin keşfi, oralarda akıl sahibi varlıkların yaşıyor olması, tüm ezberleri değiştirir. Böyle bir şey varsa tanrı, dinler ve kutsal kitaplar, bizim gezegenemizin yerel sorunu haline gelecektir.

 

EVRİME GÖKSEL MÜDAHALE

2001: Bir Uzay Destanı'nın girişi -eş zamanlı yazılıp çekilmiş filmi gibi- aynı sahnelerin tasviriyle başlıyor. Üç milyon yıl öncesinin biyolojik kaynakları kıt dünyasında henüz düşünme yetisine sahip olmayan maymunsu varlıklarının yaşama uğraşına tanıklık ediyoruz. Her gün bir öncekinin kopyası olarak akıp giderken kısacık ömürleri pamuk ipliğine bağlı maymunsuların hayatı, mağaralarının önünde bir monolitin belirmesiyle sonsuza kadar değişiyor. Bu monolit, insan olmaktan uzak maymunsuya 'zeka ve düşünce'yi bahşederek evrim sürecinin akışını baştan sona değiştiriyor. Kendisinin farkına varan maymunsu, eşyanın bilgisine sahip oldukça hayatını kolaylaştıracak keşifleri yapmaya başlıyor.

Bu girizgahtan sonra öykü, üç milyon yıl sonrasına, galaktik yolculukların yapılabildiği 2001 yılına sıçrıyor. Eşsiz yapay zeka programı Hall ile başka gezegenlerde keşfedilen monolitleri takip ederek dünya dışı akıl sahibi varlıklara ulaşma görevini üstlenen mürettebatla birlikte Discovery uzay gemisine biniyoruz. Bu süreçte, kendisi de bambaşka bir ontolojik tartışma konusu olan Hall ile birlikte aynı soruları sormaya başlıyoruz. Monolitleri kim, ne zaman ve hangi amaçla yerleştirmiştir? Monolitler (bir mutlak ve sonsuz güç olarak) zeka sahibi insana evrimin dışında bir müdahalede bulunmuş mudur? Hayat, mavi gezegenimizde başlayıp sonlanan yegâne yanılsama mıdır? Gerçekten de sadece Samanyolu Galaksisi'nde bulunan 100 milyar yıldız, birer dekoratif ışık kaynağı mıdır? Sınırlı fizyolojimiz, ondan da sınırlı zekamızla, sonsuz büyüklüğü, milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki galaksileri ve yıldızlarıyla daima genişleyen evrende bir anlamımız, değerimiz ve hükmümüz nedir?

CEVAPSIZ KALSA DA SORULAR DEĞERLİ

Merak ve huzur yan yana at koşturmaz. Aslında inanmak, başı ve sonu belli bir varoluşu kabullenmek, gayet konforlu ve teselli edici. Şüpheler, korku, yalnızlık ve depresyon kaynağı olsa da uygarlığın varlık sebebi. Ta başından beri elmayı ısırır, arı kovanına çomak sokarız. Aranke örgüsünü örerken Pandora'nın kutusu açılıverir, İskender'in düğümüne bir kılıç iner, lahit sandıklarını arar dururuz. Diamond Tema ve tartışma da onunla münazaraya çıkan diğerleri de aynı soruların cevabını arıyorlar. Hâlâ birbirimizle tartışabildiğimiz bu görece demokratik ortamın kıymetini bilip korumalı ve tabii gelişime açık tutmalıyız. Bazen endişe ve korkuyla izlediğim bu süreçte umutlarımı diri tutan şey, insanın merak etmekten asla vazgeçmeyeceğidir. Bilimkurgunun filozofları Arthur C. Clarke'ı, Isaac Asimov'u, Philip K. Dick'i ve Stanislav Lem'i işte bu merak duygusuyla okumak lazım.

2001 Bir Uzay Destanı, 2010 İkinci Uzay Destanı/ Arthur C. Clarke/ İthaki Yayınları

Yapımcı Stanley Kubrick  ile bilim kurgu yazarı Arhtur C. Clarke'ın benzerine kolay rastlanmayacak işbirliklerinin ürünü olan 2001: Bir Uzay Macerası, insan ırkının evrim yolculuğunu anlatıyor. Film de roman da, insanı insan yapan 'zeka'nın evrimin doğal sürecinin doğal bir aşaması değil, tarafından 'bahşedilen' bir şey olduğunu iddia ediyor.

 

2. Umut treni bu kez

Rusya'ya kalkıyor

Bir süre önce Tatar yazar Guzel Yahina'nın, Ekim devrimi sonrasında açlık ve sefaletten ölümle yüz yüze gelen Rus çocuklarını ılıman iklime, ekmeğe ve yatacak yere, Türkistan'a ulaştırma çabalarını dramatize ettiği romanı Semerkand Katarı'nı tanıtmıştım. Benzer bir kurtuluş treni öyküsü bu kez çağdaş İtalyan edebiyatından geldi. Yine sade bir dil, yine bir solukta okunacak sürükleyici bir öykü. Ancak öykünün başlangıç dekoru, soğuk Rus şehri Kazan'da değil, İtalyan güneyinin pitoresk şehri Napoli'de biçimleniyor.

Kendisi de bir Napolili olan Viola Ardone'nin Çocuklar Treni adlı romanı da Mussolini sonrası döneminin kıtlık ve yoklukla geçen yıllarını, sosyalist bir dayanışma öyküsü eşliğinde anlatıyor.

KIZIL SAÇLI AMERİGO

Çocuklar Treni, güneyin yoksul çocuklarını, Kuzey İtalya'nın zengin şehirlerine ve iyi yürekli insanlarına götürecektir götürmesine ama, bu sosyalist organizasyon faşizmin izlerinin henüz silinmediği güneyde pek hoş karşılanmaz. Şehrin mutaassıp sağcıları, götürülen çocukların Rusya'ya kaçırılacağını, orada ellerinin kesilip ölüme terk edileceği, kimilerininse köle olarak Sibirya'da kullanılacağı söylentilerini yaymaya başlarlar.

Tam bu sırada kızıl saçlı minik Amerigo, perişan kıyafetleri, iki numara küçük ayakkabıları ile annesinin peşindern seğirtmektedir. Çünkü tüm o söylentilere karşın Amerigo'nun annesi, evladını komünistlerin trenine bindirmeye kararlıdır.

Viola Ardone'nin Çocuklar Treni, zarif ve dokunaklı atmosferi, tansiyonu hiç düşmeyen gerilimiyle duygu yüklü bir anne - oğul hikayesi. Dahası, etkisini günden güne artıran şu sıcak yaz günleri için elinizden bırakamayacağınız enfes bir okumalık.

Çocuklar Treni/ Viola Ardone/ Kafka Kitap

 

3.

 

Ulusal sinemamıza özel bir bakış

Türk sinemasının, 60'lardan 80'lere uzanan macerası, ona Yeşilçam unvanını kazandırmıştı. Bu dönem, filmleri, oyuncuları, yönetmenleri, yapımcıları ve set emekçisleriyle belleklerde derin izler bırakmıştır. Yılmaz Güney'in Umut'undan Yavuz Turgul'un Muhsin Bey'ine yapımcı olarak tam 80 filme emek veren Abdurrahman Keskiner'in içinde adeta yıldızlar kayan renkli hayatı, Ali Can Sekmeç'in kalemiyle dile gelmiş. İlginç anekdotları, dönemini yansıtan fotoğrafları, sanatçı görüşleriyle sinema meraklıları için 'tam bir arşivlik çalışma' olan Prodüktör, yıllarını ulusal sinemamızın gelişimine adamış önemli simasını tanımak adına çok değerli. Dürüstlüğü, mertliği, tevazusu, yardımseverliği ve güzel yüreğiyle birçok sanatçının övgülere boğduğu Keskiner'in hayatı, bir bakıma Türkiye modernleşmesinin ilginç bir yüzünü de ortaya koyan önemli bir çalışma.

Prodüktör/ Abdürrahman Yetiş/ Alfa Yayınları

 

4.

 

Hayatımızı değiştiren o icatlar!

Herkes en basitinden en karmaşığına buluşların öyküsünü merak eder. Mesela ilk posta pulu ne zaman kullanılmıştır? Ya da sıfırı icat eden bilim insanı kimdi? Böylesi sorular dile geldiğinde kim merak etmez ki? İcatlar Ansiklopedisi, hayatımızı değiştiren ve şekillendiren gelişme ve buluşlara dair pratik bir kitap.

İcatlar Ansiklopedisi/ Terry Breverton/ Alfa Yayınları

5.

Haneke evreninde geçen bir roman

2004 Nobel Ödülü sahibi Avusturyalı yazar, savaş sonrası bunalımını gençler üzerinden işliyor. Yazar, 60’ların Avusturyası'nda, kendilerini birbirinde arayan, seslerini duyurabilmek ve dikkat çekebilmek için ahlaki kuralları bile yerle bir etmeye kararlı gençler üzerinden sert bir toplum eleştirisi getiriyor. Avusturyalı yönetmen Michael Haneke'nin filmlerinin atmosferinde geçen andıran bir roman.

Dışarıda Kalanlar/ Elfriede Jelinek/ İthaki Yayınları

6.

 

Bir düşünür olarak hekim

Hayatın iki farklı yönünü ele alan tıp ve felsefeyi buluşturan makaleler, iki disiplini yine aynı eksende bir araya getirmiş. Tıp aleminin hayat ve ölümle, insan olmanın ve yaşamanın anlamıyla her gün yüzleştiğini, yüzleşmek zorunda olduğu gerçeğinden yola çıkarak kaleme alınan ve derlenen bu yazılar, tıp dünyasının düşünsel gücü ve ilgisini de ortaya koyuyor.

Hekimin Filozof Hali / Kolektif / Minotor Kitap

7.

Hayatın içinden ilk öyküler

Polat Özlüoğlu, işlediği konuları, yaşama bakışı, yorum gücü, karakterleri ve üslubuyla son yılların göze batan öykücülerinden. Günlerden Kırmızı ise onun ilk kez 2015'te basılan ilk öykü kitabı. Özgün bir yazardan acı, ölüm, keder hüzün, sevgi ve isyana dair yüreğe dokunan öyküler bunlar.

Günlerden Kırmızı/ Polat Özlüoğlu/ İthaki Yayınları