Gün, bu sabah dün sabahtan daha erken erken aydınlatacak. Yarın bugünden daha erken, ertesi gün bugünden diye diye. Kendi gitti, karanlığı kaldı -Sumru Yavrucuk

12 Eylül faşist darbesi öncesiydi. İzmir Fuarı’nda Cem Karaca bir gazinoda sahne alıyordu.

Mahalleden 10 arkadaş hayranı olduğumuz sanatçıyı izlemeye gittik. Sanatçı, en son çıkıyordu. İsmi anons da edilmemişti. Birden gazinonun tüm ışıkları söndürüldü. Yüzüne bir tek spot ışığı vuran Cem Karaca üstünde yağlı bir işçi tulumu ve elinde İngiliz anahtarı, “Tamirci Çırağı”nı söylemeye başladı. Bu sırada gazino müşterilerinin bir bölümü kapılara akın etmeye başladı. Onun dünya görüşüne karşı olanlardı bunlar. Cem Karaca orkestrası “Dervişan’’ı bir el işaretiyle susturdu ve hiç unutamayacağım şu sözleri söyledi: “Yakın bütün ışıkları, aydınlık yolu onlar da görsün! Aydınlığın karanlığa yenildiği görülmemiştir!”

***

Anekdot bana neyi hatırlattı bakın?

Damat Bey’in “ileri saat uygulaması”, 4 yıldır karanlığa mahkum etti bizleri. Her gün milyonlarca insanımız kör karanlıkta uyanıyor, o karanlıkta güneşe hasret işe gidiyor. O insanlar uykusuzlukla, stresle, gerginlikle güne başlıyor, dolayısıyla üretmesi verimi azalıyor. Bu karanlık çile yani “ileri saat uygulaması” son bulmalı! Olumsuz etkileniyoruz.

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, uygulamanın kaldırılması için TBMM Başkanlığı’na yasa teklifi bile verdi! Ağbaba “dayatmacı” uygulamanın enerji tüketimini artırarak milyarlarca lira israfa da neden olduğu öne sürüyor. Gerçekten, neredeyse hepimiz şair Nevzat Çelik’in dizelerindeki gibiyiz: “Karanlık/ Hep mi karanlıktı? Kara tahtaya yazıyormuş gibi hissediyorum. /Aman tebeşiriniz kırılmasın…”

***

Uygulama, vücudun da biyolojik saatini etkiliyor, başta uykusuzluk sorunlarıyla buna bağlı psikolojik problemleri de tetikliyor. Peki “Biyolojik Saat” ne demek?

Değerli psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Fisun Akdeniz bilimsel açıdan şöyle izah ediyor: “Beynimizde ‘hipotalamus’ denilen ufacık bir bölgede suprakiazmatik çekirdeği, hormonların salınımı, gece gündüz algısı, uyku-uyanıklık döngüsü, beden ısısının ayarlanması gibi pek çok görevden sorumludur. Beyin ve bedendeki sirkadiyen ritmleri düzenler. Beden-beyin ritmi ile dış dünya ışığı arasında senkronizasyon bozukluğu olduğu zaman bedenin işleyişi, davranışlarımız ve duygularımız değişmeye başlar. Örneğin, Türkiye’den ABD’ye uçtuğunuz zaman minimum 7 saatlik saat fark nedeniyle gece uykunuz şaşırır, gecenin bir yarısı uyanırsınız, öğleden sonra uykunuz gelir, konsantrasyonunuz bozulur, enerjiniz azalır. Yani; iç saatiniz-biyolojik saatiniz ile dış dünyanın gece gündüzü arasında bir uyum için zaman gerekir.”

Fisun Hoca, benzer şekilde vardiyalı çalışanlarda da kimi yakınmaların gözlendiğini belirtiyor ve ekliyor: “Bedensel yakınmalar: sindirim sistemi ile ilgili, diyabet, obesite ve ruhsal yakınmalar ise: konsantrasyon güçlükleri, sinirlilik, gerginlik, uyku bozuklukları gibi. Biyolojik saatin senkronizasyonun bozukluklarında en sık gördüğümüz yakınmalar gündüz uykuluk hali, anksiyete, depresyon, iş performansında düşüklük, dikkatsizlik gibi. Biyolojik saat ile dış dünya saati birbirine senkronize olmalı (…)Biyolojik saat senkronizasyonunu gün ışığının yoğunluğu, ışığın süresi vs göre yapar.”

“Herkesin biyolojik saati var mıdır” sorusuna da şu yanıtı veriyor Prof. Dr. Akdeniz: “Vardır, insanların, hayvanların hatta bitkilerin bile!..”

***

Alman bilge Goethe, hayata gözlerini yummadan az önce güneşi göstermiş başucundaki dostlarına ve “batarken bile büyük” demiş, sonra da şu ünlü sözcükler çıkmıştır ağzından: “Licht..Mehr licht - Işık…Biraz daha ışık…”

Işık, bizde yaşama sevincini, içtenliğimizi yükseltir. Sabahlarımızı geri verin, güneş ışığıyla tanışalım erkenden. Sonra; sonra, “Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin” diyelim birbirimize!..

Her ne kadar, yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insanlar olsa da, güneş her gün yeniden doğar!