Şarkikaraağaç ile ilgili en eski tarihli Osmanlı arşiv belgeleri, on beşinci yüzyılın ikinci yarısına aittir.
Bu belgelerde ‘Yalvaç Karaağaç’ı olarak geçer. Anadolu’da Karaağaç isminde birçok yer olduğundan, Yalvaç’ın Karaağacı olarak belirtilmiştir
Şarkikaraağaç’ta en eski tarihli yazılı İslami belge, on üçüncü yüzyıl sonlarına tarihli Arapça bir kitabedir. Merkezde yer alan Fatih Sultan Camii temelinde bulunan Arapça girift kitabe, şimdiye kadar tam olarak çözümlenememiştir. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya göre (kendisi bizatihi okumamış, fotoğraftan okumuştur) bu kitabe, Ulu Cami’ye (sonradan Fatih Sultan Camii adını alan) aittir (Kitabeler, s. 237) ve hicri 680 tarihini taşımaktadır. Ömer b. Ali b. Gülşah es-Sivasi veya Sinobi isimli biri tarafından yapıldığı belirtilir. Bu kitabe dikkatle okunduğu zaman, kitabenin bir mescide değil, bir hana ait olduğu (haze’l-hani’l-mubarek) görülür. ‘Han’ sözcüğünü Uzunçarşılı, kitabında‘mesacid’ olarak yazıyor ki, böyle okumak imkânsızdır. Cami 1455-1456 yıllarında tamir edilirken, bu han kitabesi, etraftan bir yerden getirilerek cami temeline yerleştirilmiş olmalıdır. Zaten kitabenin yerleştirildiği yer, uygun bir yer değildir. Bu taş kitabe söz konusu caminin batı temeline yerden birkaç metre yükseklikte konulmuştur ki, bu geleneğe aykırıdır. Bu kitabe 1281-1282 tarihli olup Selçuklu sultanı Ebilfeth Keyhusrev b. Kılıç Arslan zamanında bu bölgede yaptırılan bir hana ait olmalıdır. Sivasi veya Sinobinisbesi de zorlama gibi görünüyor. Zira Süryani okumak daha doğru gibi. Muhtemelen bu han Süryani bir taş ustası tarafından yapıldı. Şarkikaraağaç’ta bildiğimiz en eski tarihli İslami kitabe budur. Buna ilaveten, hamamın da Selçuklu devrine ait bir kitabesi vardı. Fatih Sultan Camii’nin, 1455-1456 yıllarında tamir edildiği ileri sürülüyor. Bu da münakaşalı bir konu gibi görünüyor. Zira Akşehir ve Beyşehir bölgelerinde Osmanlı hâkimiyeti 1468 yılından sonra sağlandı. Belki de Şarkikaraağaç bu tarihlerde Osmanlıların elinde olabilir ama şimdilik bunu teyit edecek vesika yoktur.
‘YALVAÇ’IN KARAAĞACI’
Şarkikaraağaç ile ilgili en eski tarihli Osmanlı arşiv belgeleri, on beşinci yüzyılın ikinci yarısına aittir. Bu belgelerde Yalvaç Karaağaç’ı olarak geçer. Anadolu’da Karaağaç isminde birçok yer olduğundan dolayı, Yalvaç’ın Karaağacı olarak belirtilmiştir. 1530 yılına ait nüfus sayımında, Karaağaç, bölgenin en düşük nüfuslu kentlerinden biriydi. Uluborlu, Eğirdir, Beyşehir, hatta bu dönemlerde bir köy olan Gelendost’un nüfusu Karaağaç’tan fazlaydı. 1530’da 41 adet köyünün olduğu belgelenebiliyor. Yağcı, Cüğiler, Kullar, İmacık, İğdir, Kaplan, Karlu, Nigid, Kürtün, Saraycık, Sollar gibi bazı köyler dağılmıştır. Bu köyler Karakuzulu, Şarvan, Buzlu Yörüklerinin baskısı altındaydı. Yine de köylerinin büyük bir kısmı mevcudiyetlerini korumuştur.
Karaağaç’ın ileri gelenleri, kente Şarkikaraağaç denilmesinden hoşlanmazlar. Zira Şarki sözcüğünü yabancıların yanlış anladığını; kentin Doğu Anadolu’da bir yerde bulunduğu izlenimini verdiğinden şikâyet ederler. Bilindiği gibi Garbikaraağaç veya Asikaraağaç denilen yer, Denizli’nin Acıpayam ilçesidir. Buna nispeten, Isparta’nın Karaağaç’a da Şarkikaraağaç denilmiştir. Yoksa bu isimlendirmenin Edirne’nin Karaağaç’ı ile hiçbir bağlantısı yoktur. Eskiden Yalvaç Karaağaç’ı olarak isimlendirilen kent, sonradan Şarkikaraağaç olarak isimlendirilmiştir. Kentin nüfusu dört İslam mahallesinden ibaretti. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında Girit muhacirleri, 1917-1918’de Karadağlılar, 1914-1915’te Lübnan’dan Marunî Nabluslu Abdüllatif Hentaş ve Abdülgani Hentaş ailesi Şarkikaraağaç’ta iskân edildi. Yörükler, bölgenin eskiden beri asli nüfusundandır.
Şarkikaraağaç’ın idari sınırları zaman içinde epeyce değişiklik gösterdi. 1909 tarihli bir belgeye göre, Gelendost, Şarkikaraağaç’a bağlıydı. 1950’de Gelendost Belediyesi kurulunca, ayrıldı. Yenişar bölgesi de Şarkikaraağaç’a bağlıydı. 1954’te Bademli, Yenice ve Kürtler köyleri birleştirilerek Yenişar Bademli Belediyesi kuruldu. 1947’de bir ara bu bölge Beyşehir’in Manastır nahiyesine bağlandı. Beyşehir ilçesi ile de bazı idari düzenlemeler yapıldı. 1953’te Fele köyü; 1970’te Kıyakdede köyü Beyşehir’den alınarak Şarkikaraağaç’a bağlandı. 1901 yılından itibaren de ticareti geliştirmek amacıyla Akşehir ile posta bağlantısı (sürücü postası) kuruldu. 1916-1917 yıllarında Çarıksaraylı Hasan Hüseyin Çetesi, bölgede dehşet saçtı. Çeteyi dağıtmak için bölgeye Konya’dan askerler sevkedildi.
Cumhuriyet devrinde ilçede önemli gelişmeler kaydedildi. 1927’de Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla, yüz bin TL sermaye ile Şarkikaraağaç Bankası Türk Anonim Şirketi kuruldu. Bankanın merkezi Şarkikaraağaç’tı. 1940’lı yıllarda El Tezgâhları Dokumacılar Küçük Sanat Kooperatifi; 1951’de Halıcılar Küçük Sanat Kooperatifi; 1957’de Kültür Derneği kuruldu. 1933’te Mektep binasından çıkan yangın Hükümet Konağına sirayet etti ve ayrıca yedi dükkân da yandı. Osmanlılardevrinden beri bir ilkokul ile ortaokulun bulunduğu Şarkikaraağaç, çevre köyler açısından bir eğitim merkezi oldu.
ÇARIKSARAY KÖYÜ
Şarkikaraağaç’ın en önemli köylerinden biri (şimdi kasaba) Çarıksaray’dı. 1616 tarihli resmi bir belgede,‘Çarıksaray köyü’ sözcüğü geçer. On altıncı yüzyılda ‘Çarık’ isimli bir köy vardı. ‘Saray’ sözcüğü sanırım 17. Yüzyıl başlarında eklendi. Ömercik (Omarçı köy), Yukarı, Bölükler, Suvar, Bayat (Çukurköy), Çarık ve Uluköy birleştirilerek, Çarıksaray yapıldı. On altıncı yüzyılda, Bölükler köyünün ismi geçmez. Bu köy sonradan gelenlerce kurulmuştur. Çarıksaraylar Ortaokulunun merhum müdürü Hasan Hüseyin Taştekin, Haydarlar, Araplar ve Dilsizler (Kamberler) cemaatlerinin gelerek burada parça parça yerleştiklerinden söz eder. O, Çarık ile Çalış sözcükleri arasında irtibat kurar. Ona göre, ‘Çalık Dede denilen bir Horasan ereni, Ulu Mahalleye gelmiş; Çalık Dede, hep çarık ile gezermiş; Dede, çadırının girişine çarıklarını asarmış; bunu görenler Çarıklısaray demişler. Bu sözcük Çarıksaray’a dönüşmüş. Tarık Buğra’nın Küçük Ağa romanındaki Çakırsaraylı figürü de Çarıksaraylı Hasan Hüseyin Efe’den kaynaklanırmış’ (Efsane Olmak, Isparta 2021, s. 84-85). Kuşkusuz Taştekin’in yazdıkları bir efsane. Bunu destekleyen başka kaynaklar yoktur. Ancak, Çarık, Çalık ve Çakır sözcükleri birbiriyle karışmıştır. Saray sözcüğü ise, daha önce de belirttiğim gibi, 17. Yüzyıl başlarında Çarık sözcüğüne eklenmiştir. Osmanlı belgelerinde ‘Çarıksaraylı’ sözcüğüne rastlamadığımı da belirtmek isterim. Sultan dağlarından Şarkikaraağaç’a doğru akan bir çayın etrafında yer alan bu yedi köy (mahalle), Çarıksaray’ı oluşturmuştur. Buralar Osmanlılara devrinde devlet otoritesinin tam olmadığı yerler olarak görülüyor. 1726-1727 yıllarında Seyyid Molla Hasan, imdad-ı seferiye (bir çeşit Osmanlı vergisi) vergisinin toplanması esnasında köylülere epeyce eziyet etmiştir. Köylüler toplu halde şikâyet edince, kendisi bölgeden uzaklaştırılmıştır. 1729-1730 yıllarında Tantana Halil isimli bir yeniçeri, Çarıksaray’da köylülere eziyet etmiştir. Köylüler, toplu halde Yalvaç kadısına başvurarak, Tantana Halil’in kalebent olarak cezalandırılmasını talep etmişlerdir. Kanunsuz yere köylülerden para toplayan Tantana Halil, cezalandırılmıştır. Yine 1756-1757 yıllarında Çarıksaray’da eşkıyalar türemiştir. Bunlar İstanbul’a kaçmışlar. Aydın ve İzmir yolu üzerindeki tüm memurlara emirler gönderilerek bunların yakalanması istenmiştir. Eşkıyalık, bölgenin temel sorunlarından biri olarak görülüyor. 1916-1917 yıllarında da Hasan Hüseyin (Efe) Çetesi, yine bu bölgede dehşet saçmıştır. Milli Mücadele’de Yunanlılara karşı Nazilli’yi korumak için oluşturulan Demiralay kuvvetine (İbrahim Demiralay’ın kurduğu ordu) bu bölgeden pek çok asker (efe) katılmıştır.
1903 tarihli bir belgeye göre Çarıksaray’da bir İbtidai mektebin mevcut olduğu anlaşılıyor. Bu okulun ilk öğretmeni de Konya’dan diplomalı (ehliyetname) Hafız Hamid efendi idi.
16.3.1953’te Celal Bayar’ın cumhurbaşkanlığı zamanında Bölükler, Ulu Mahalle ve Çukur Mahalle’nin katılımıyla, Çarıksaraylar Belediyesi kurulmuştur. Suvar ise 1970’te bu belediyeye katılmıştır.