Aydın Davutlar Milli Parkı veya Dilek Yarımadası'nın karşısında yer alan Sisam Adası (Yunancası: Samos), Osmanlılar devrinde, İzmir, Aydın ve Muğla bölgesinin yerel tarihi açısından önem taşımıştır. Ada, zamanımızda her ne kadar Yunanistan’a bağlıysa da, coğrafi ve tarihi bakımdan Yunanistan’a değil, daha çok Türkiye anakarası ile bağlantılı olmuştur. Aslında İzmir coğrafyasından sayılır. Osmanlı askerleri, Sisam Adası'nı, Fatih Sultan Mehmet devrinde, 1479 yılında, Venedikliler'den aldılar ve Tigani Limanı'nda bir kale yaptılar. İstanbul ile Mısır arasındaki deniz güzergâhı üzerinde bulunan adaya Kılıç Ali Paşa (öl.1587), 1562 yılında Anadolu ve Balkanlar'dan İslam ve gayrimüslim nüfus naklederek, adayı şenlendirdi ve adanın gelirlerini (Rumlardan alınan cizye vergisini) İstanbul’da Tophane’de bulunan camisine vakfetti. 1820 yılına kadar bu statünün korunduğu anlaşılıyor.

IZBANDUT MERKEZİ

Sisam Adası, on altıncı yüzyıl sonlarında korsan merkezi haline geldi. Geceleri korsanlık yapanlar, gündüzleri Sisam Adası'na kaçarlardı. Hatta 1573 yılında Sisam Adası'nda bulunan Kargılık isimli köy korsanlar tarafından yağmalandı. Korsanlar buradan aldıkları esirleri, Anadolu’da sattılar. 1580 yılında Katırcıoğulları denen bir sülale adayı yağmaladı. Osmanlı idaresi, Aydın, Tire, İzmir’in kadı ve beyleri vasıtasıyla, buradaki korsanlığı önlemeye çalıştı. Hatta Antalya ve Muğla beyleri, ada sahillerini gözetlemekle yükümlü kılındılar. Buna rağmen, 1580 yılında Sakız Kalesi'nde görevli bir Osmanlı askeri, başına topladığı kişilerle, adadaki evleri yağmaladı. Bu yıllarda adada asayişin tam sağlanamadığı anlaşılıyor. 1704 yılında Osmanlı idaresi, Tigani Limanı'ndaki kalede Yeniçerileri yerleştirdi. İzmir ve civarında suç işleyenler, Sisam’a kaçarlardı. Osmanlı idaresi adayı sürgün yeri olarak kullandı. 1714 tarihli bir belgede, adada bir metropolitin olduğu belgelenebiliyor. Panaya (Beşevler) Panastırı ve diğer manastırlar adayı çekici kıldı. Hatta Çanlı’da (Güzelçamlı) bu manastırlara bağlı bir manastır ile vakıflarının mevcut olduğu anlaşılıyor. 1768-1769 yılları arasında Rus gemilerinin tacizine maruz kaldı. Ada, Izbandut (Osmanlı kıyı ve kentlerini vuran deniz eşkıyaları) gemilerinin toplanma yeri haline geldi.

YUNANİSTAN’A DEVREDİLDİ

Ada Rumları, Cunda (Yunda) Adası'nın Rumları ile birlikte, 1821 yılında, Osmanlı idaresine karşı ayaklandılar ve Yunanistan’ın kuruluşuna katkıda bulundular. Beyşehir sancakbeyi, Sisam beyi olarak atanıp, iyi bir yönetim sergilemesine rağmen, bu isyanlar, 1833 yılına kadar devam etti. Aynı yıl, ada, Osmanlı idaresinden otonomi elde etti. 1833-1913 yılları arasında İstanbul Fener Rumları'ndan on beş vali (Yunancası: hegemon) buraya atandı. Balkan Savaşı (1912) sonunda Osmanlı idaresinden tamamen çıktı. 1913 Londra Anlaşması'yla tamamen Yunanistan’a devredildi. 1913’ten beri, 110 yıldır, Sisam Adası Yunanistan’ın sınırları içindedir.

OSMANLI'YA MUHALEFET

Osmanlı idaresi Sisam Adası'na her ne kadar bir kadı ile bir Müslüman Bey atasa da, adada Osmanlı idaresine karşı her zaman güçlü bir muhalefet oldu. Bunun nedeni, ağır vergilendirme ve kötü yönetimdi. Ada, coğrafi konumundan dolayı, eşkıyalık ve korsanlığa daima açık kaldı. 1820 tarihli bir Osmanlı belgesinde, Sisam Rumları'nın, Kuşadası’na bağlı Çanlı (bugünkü Güzelçamlı) köyüne baskın yaptıkları ifade edilir. Aslında, Sisamlılar'ın, asli güzergâhı Kuşadası-Söke kıyılarıydı. 1821 yılında adada Osmanlı idaresine karşı isyan çıktı. Sisamlı Rumlar, teknelerle gelerek, Alaçatı’ya saldırdılar. İsyana katılan Söke Rumları'nın bir kısmı ise adaya kaçtılar. 1828-1829 yıllarında bu isyan devam etti. Bu isyanlara Osmanlı terminolojisinde ‘Rum Fetreti’ denilir. Neticede 1831’de Osmanlı donanması tarafından ablukaya alındı. 1833 yılında, Fransa, Rusya ve İngiltere’nin müdahalesiyle adaya serbesti verildi. Ayrıca Osmanlı devleti ile Yunanistan arasındaki sınır, Sisam Boğazı olarak belirlendi. Bundan sonra Osmanlı terminolojisinde Sisam Adası için ‘Sisam Ceziresi Beyliği veya Sisam Emareti’ ifadesi kullanıldı. Fener Rumları'ndan İstefaniki Bey, ilk Sisam beyi olarak, Osmanlı idaresince kabul edildi. 1839 tarihli bir belgede, Osmanlı idaresinin burada bir kadı bulundurduğundan söz edilir. Bu durum, adada sayıları çok az da olsa İslam nüfusunun mevcut olduğunu gösterir. Avrupa devletlerinin çoğu (Hollanda, Almanya, Rusya, Yunanistan, İtalya, Fransa) adanın idari ve adli merkezi olan Vati’de ya konsolos ya da bir konsolos vekili bulundurdular. Yunanistan’ın ada Rumları'nı kışkırtmasıyla, 1850’li yıllarda otonom (serbesti) olmasına rağmen, Osmanlı idaresine karşı ayaklanmalar devam etti. Suça bulaşanlar, yargılanmamak için adadan Atina’ya firar etmeye başladılar. 1851’de Osmanlı askerleri adayı kuşatınca, Portekiz hükumeti bile, Osmanlılar nezdinde olaya müdahil oldu. Osmanlı idaresi, 1851’de adaya ’ Müslüman bir kaymakam’ atamaya devam etti. 1855’te Vati’de mukim Sisam Meclis-i Umumisi kuruldu. Bu meclis 37 kişiden oluşuyordu. Osmanlı idaresi, Sisamlılara Osmanlı Türkçesi öğretmek için adaya bir öğretmen gönderdiyse de, başarılı olamadı. İzmir’de Rumca yayımlanan Proedos gazetesi, Sisam’ın Osmanlı idaresinden ayrılması yönünde yazılar neşretti. 1877 yılında büyük bir depreme maruz kaldı. 1886-1887 yılları arasında Karlıova ile Vati arasına telgraf hattı çekildi. Osmanlı idaresi, hiçbir zaman ada ile irtibatını kesmek istemedi. Fener beyleri sayesinde imtiyazlarını korumak istedi. Ancak, bu imtiyazlarının (vakıflar, kadı atanması, kaymakam tayini, vergiler vs.) hepsini 1913 yılında kaybetti. ‘Sisam eşkıyaları’, İzmir ve Aydın kıyılarını, Cumhuriyet devrinde de tehdit etmeye devam ettiler. Nitekim 1923’te Çerkez Ethem’in Sisam’a gittiği ve 1000 civarında adam topladığı gibi istihbari bilgiler vardır. Sisam eşkıyaları, Söke ve Kuşadası kıyılarını yağmalamaya devam ettiler. 1924’te Türkiye Cumhuriyeti hükumetinden Sisam Boğazı'nda bir hücumbotun sürekli devriye gezmesi istendi. 1925’te burada Yunan idaresine karşı bir isyan patlak verdi. Yunan hükumeti bu isyanı silahlı güç kullanarak bastırdı. Hatta Sisam isyanının elebaşlarından Yani Pandaloğlu, Bodrum’a geldi. Türk hükumeti onu sınır dışı etti. 1925’te Söke civarındaki balık dalyanlarının imarı için Türkiye Cumhuriyeti hükumeti, Sisam Rumları'ndan destek talebinde bulundu. 1927’de Türkiye aleyhine çalışan bir Çerkez grubun burada aktif olduğu anlaşıldı. 1932’de Kuşadası ile Sisam arasında gemi seferleri başladı. 1944’te bir grup Alman, Sisam’a yerleşti. Bunlar sonra adayı terk ettiler.

TİCARİ ÜRÜNLER

Sisam Adası'nın ticari ürünleri arasında, palamut, güherçile (barutun hammaddesi) mermer, ipek, tuz, zeytinyağı, keçiboynuzu, sirke, kereste, şarap, rakı ve misket üzümü vardır. Özellikle Sisam’ın misket üzümü İstanbul’da Saray’a gönderilirdi. Sisam ile Kuşadası ve Söke kıyıları arasında canlı hayvan ve esir ticareti her zaman mevcut oldu.

UNUTULAN TÜRKÇE İSİMLER

Sisam’daki yer isimlerinin bir kısmı Türkçeydi. Türkçe adada konuşulan diller arasındaydı. 1917 tarihli Osmanlı Harita Komutanlığı'nın hazırladığı bir haritada Sisam Adası, Aydın vilayeti paftasında gösterilmiştir. Bu pafta incelendiğinde, Koçkayası, Domuzburnu, Monla İbrahim, Hora Ovası ve Şeytan Limanı gibi Türkçe isimlerin mevcut olduğu görülür. Zamanımızda bu isimler kaybolmuştur. Aslında, Osmanlı'nın imtiyazlarından biri, Aydın vilayet defterdarının, Sisam valilerinin hesaplarını inceleme hakkına sahip olmasıydı. Kuşadası ve Söke’ye Sisam’dan harman vaktinde gelen orakçılardan da Osmanlı idaresi vergi talep etmiyordu. Demek ki, Sisam Rumları, kendilerine özgü pasaportlarıyla, İzmir ve Aydın’a geliyorlardı. Yıldız Evrakı arasında da Sisam ile ilgili birkaç belge bulunur. Bunlardan biri, eski Sisam Beyi Mityadi Paşanın Roma’da oturan zevcesi madam Astaraki’nin, Mahmud Nedim Paşa tarafından izlettirilmesi üzerinedir. Diğer belgeler, Sisam halkının mevcut idareden hoşnut olmadığına dair belgelerdir. Şu husus da belirtelim ki Osmanlı idaresi, Sisam Emareti ile ilgili yazışmaları şifre ile yapmıştır. Bu şifre defterleri, zamanımızda Osmanlı arşivinde saklanmaktadır. Osmanlı kâtipleri ile Sisam valileri, yazışmaları, Arap harfleriyle yazma yerine, Arap rakamlarını kullanarak gizli yazışma yapmışlardır. Osmanlı idaresi altında adanın tüm yerel Rum nüfusunun sayısının da 1000-1500 arasında kaldığını belirtmek gerekir.