Gelin, birkaç paragraflık da olsa, şöyle otuz yıl kadar öncesine gidelim; internet adını verdiğimiz, sanallık
okyanusunun, henüz ülkemizde yeteri kadar kullanılmadığı ve elbet ki, hızının bu denli süratli olmadığı yıllara…
Bahsini ettiğim zamanların, dijital anlamdaki en büyük vakit geçiricileri olarak da tabir edebileceğim, daha çok çocuk
ve genç yaştaki kullanıcıların rağbet ettiği, “atari” adı verilmiş olan elektronik oyun makinelerine... Anımsarsınız,
herkes evine bir oyun makinesi satın alamadığı için, her sokakta açılmaya başlamıştı atari salonları adındaki
elektronik oyun salonları…
Yalan yok! Ben de lise çağlarımda çok girdim çıktım o salonlara… Mortal Kombat ve American Soccer oyunları en fazla
oynadıklarımdandı. Elbette cebimizdeki harçlığımız kadardı oyun süremiz ve o günlerden unutamadığım, aklımın bir
köşesinde yer etmiş olan, elektronik oyun makinelerinin çalışmalarını sağlayan jetonlar var! Evet, evet bildiğiniz metal
jeton… Parayla, salonun gişesinden satın alır ve ağzını sonuna dek açmış bir canavar gibi bizi bekleyen oyun
makinelerinin, jeton holüne atardık para yerine geçen bu oluklu metalleri… Sonrasında da, ekrandaki oyunun
içerisinde kaybolur giderdik bir süre; jeton bitene dek!
De gidi günler… Şimdilerde de var jetonlar; hatta hızına hız katan teknoloji ile gelişen internet dünyasında artık
“jeton” yerine “token” adı verilen sanal jetonlar var. Algı nasıl farklı bir şey değil mi? Dilimize Fransızcadan yerleşmiş
olan ve tamamen yabancı bir kelime olan “jeton” kelimesi yerine, artık sanal dünyanın jetonu diyebileceğimiz, yine
Türkçe olmayan ve bu kez İngilizceden dilimize zorlanan “token” kullanılıyor.
Peki, nedir bu token?
Sanıyorum en basit halde şu şekilde anlatabilirim; dijital para adı verilen, piyasalarda da “bitcoin” diye bilinen bir
sanal para hadisesi varya… Hah, işte, o sanal paranın, sanal jetona dönüşen hali…
Hatırlayalım; büyük şirketler harka arz edilirler borsa adı verilen merkezlerce… Hisselerinin bir bölümünü halka arz
ederler, talep toplarlar ve satışını gerçekleştirirler bu hisselerin… Çok kar elde eden de olur, batan da! Halka arz olan
firma da olabilir bu kar/zarar kardeşliğinden etkilenen, hisseyi satın alan özel ya da tüzel kişi de…
Neticede, spor kulüplerinin büyük çoğunluğu, dernek hüviyetinden kurtulup, şirketleşmede gördüler kendi öz
sıkıntıların çözülebileceğini ve yaptılar da bunu; Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, Altınordu ve
Göztepe en iyi örneklerdendir şirketleşmede… Ve şirketleşen bazı kulüpler, borsada işlem görmeye de başladılar.
Yani yukarıda yazdığım halka arz ve satış işlemlerini de başlattılar. Kar da ettiler, zarar da…
Ama son günlerin trendi, sanal dünyada işlem gören sanal paralar… Spor kulüpleri de, özellikle ciddi ve paydaş olma
zihniyetinde büyük taraftar kitlelerine sahip olanlar, bunu bir gelir kaynağı olarak görüp, hemen çalışmalara
başladılar.
En son, Fenerbahçe Spor Kulübünce büyük bir harekete sahne oldu bu konudaki sanal çalışmalar geçtiğimiz
günlerde… Fenerbahçe Token adını verdikleri, bu sanal jeton hadisesine taraftarlar ve yatırımcılar büyük ilgi
gösterdiler ki, ilk gün bu Token’in bedeli, dört katına çıktı iyi mi? İnanılmaz bir kazanç kapısı gibi görülse de; bu ve
benzer hadiseler ilk başladığında kazandırır, ardından da yavaş yavaş, yatırımcısını içeri alır diye düşünmekten de
alamıyorum kendimi… Belli de olmaz tabii, yatırım bu!
Şimdi de, benzer atılımı, İzmir’in Süper Ligdeki yeni temsilcisi Altay başlatıyor. Altay Token için bir sanal kripto para
platformu ile anlaşan Altay, taraftarları ve destekçileri için ön satışa çıkacak ve hem kulüp için hem de yatırım
yapacak olan taraftarlar için, yeni bir gelir kapısı aralamaya çalışacak.
Nasıl ki, passolig adlı dijital bilet hayatımıza girdi ve alıştırdı bizi kendisine; bu kripto paralar ve sanal jetonlar da,
hayatımıza girecek ve alışacağız. Her ne kadar da, kapitalist düzene ayak uydurmamak için çabalasak da, çırpınsak da,
dijitalleşmeden ve getirilerinden kaçış yok anlaşılan!
Dipnot; “Kazanacağınızı ya da kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, her iki durumda da siz haklı çıkarsınız.” Henry Ford.