Bir kentin kimliğini oluşturan ögeler arasında, kültürel mirası kadar sanatsal etkinliklerinin önemli bir rolü olduğu yadsınamaz bir gerçek. Zengin bir tarihe sahip kentler bu iki unsuru buluşturabildikleri ölçüde dünya coğrafyasında özgün bir yere sahip olur. Kültürlerin harmanlandığı topraklar üzerinde kurulmuş kadim kentler yeni kurulmuş kentlere oranla çok daha şanslıdır, özgün bir kimlik oluşturma sürecinde.
İzmir, bu açıdan olağanüstü avantajlıdır. Sahip olduğu tarihsel değerlerin yanı sıra coğrafi açıdan da özgün bir konuma sahiptir. Tıpkı İstanbul gibi… Bir zamanlar doğu ile batı arasındaki ticaretin kesişme noktalarından birinde yer alması, farklı kültürlerin buluştuğu bir ‘erime potası’ olmasına yol açmış, çok kültürlülük yüzyıllar boyunca kentin karakterini oluşturan ana ögelerden biri olmuştur. Çağdaş dünyada özgün bir kimlik oluşturmuş kentlerin çoğunun ortak özelliklerinden biridir bu. Bu kentlerin bir başka özelliği de, farklı kültürleri buluşturansanat şenliklerine, festivallere sahip olmalarıdır.
Uzun yıllar boyunca sanatın gücünden yaralanmayı düşünmeyen politikacılarla yönetilen İzmir, bu açıdan İstanbul’un gerisinde kalmış, kültürel çeşitliliğini, sanatsal potansiyelini dünyaya tanıtma yolunda ciddi adımlar atamamıştı. Tunç Soyer’le birlikte kent bu rehavetinden sıyrılıp, atılımcı, yaratıcı bir kimlik oluşturma yolunda. Depremden pandemiye çeşitli felaketlerle boğuşmasına karşın, sanat alanında önemli girişimleri başlatmaktan geri durmayan Soyer ve çalışkan ekibi, kenti hak ettiği konuma ulaştırma, dünyanın saygın sanat merkezlerinden biri yapma hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdürüyor.
Dünya Yerel ve Bölgesel Yönetimler Birliği UCLG’nin 2021 Kültür Zirvesi’nin İzmir’e kazandırılması önemli bir adımdı. Soyer, Zirve’de yaptığı konuşmada “kültüre duyduğumuz yoğun ihtiyacı ortaya koyan pandemi krizinin etkisi”nden söz ettikten sonra “yeni katılımcı modeller ve dayanışma ağlarının gerekliliği”nden söz ediyordu. Kültürlerarası sanatsal etkinlikler bu hedefe yönelik çalışmalar içinde önemli bir yere sahip. Nitekim,bu yaz gerçekleşen “İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali” ve Eylül başında Zirve’nin paralel etkinlikleri kapsamında düzenlediğimiz “İzmirUluslararası Akdeniz Sinemaları Buluşması” bu yönde atılmış adımlardı. Fas, Tunus, İtalya, Fransa, Hırvatistan, Slovenya, Lübnan, Filistin, Suriye ve Türkiye’den sinemacıların katıldığı, bu ülkelerin yanı sıra Yunanistan, İspanya, Cezayir, İsrail’den filmlerin gösterildiği ‘Buluşma’da, Akdeniz ülkeleri arasında bir dayanışma ağı kurulmasının gereği üzerinde durularak, İzmir’in farklı kültürler arasındaki stratejik konumu nedeniyle kültürlerin buluşma noktası olabileceği vurgulandı.
Geçen ay, Bergama’da ikincisi gerçekleştirilen “Bergama Tiyatro Festivali” de benzer bir potansiyel içeriyordu. Şimdi sırada, yıllardır (39 yıldır) ‘dostlar alışverişte görsün’ misali düzenlenen, kente uluslararası bir prestij kazandırmaktan çok uzak “İzmir Tiyatro Günleri”ni gerçekten uluslararası bir niteliğekavuşturmak var. Yücel Erten’in yönetimindeki İzmir Şehir Tiyatrosu’nun bu işin üstesinden gelebileceğini düşünüyorum.
İzmir müzik açısından daha şanslı. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın düzenlediği “Uluslararasıİzmir Festivali” bu yıl 34.ü kez gerçekleşti. Ne yazık ki, yalnızca kapanış konserini izleyebildim bu yılki festivalin. İzmir Fransız Kültür Merkezi işbirliği ile düzenlenen “Trovaores” dinletisi muhteşemdi. Vokalde Antonio Campos’a, piyano, gitar, çello ve klarnetin eşlik ettiği konser, Rafaello Campallo’nun Flamenko danslarıyla daha da etkileyici bir nitelik kazanıyordu. “Trovaores” projesi, MC2 Grenoble ve MusiquiesCreativesduSud’ün ortak yapımı. İspanya ile Güney Fransa’nın müzikal mirasının buluştuğu bu kültürlerarası proje, İzmirli sanatseverlere coşkulu dakikalar yaşattı.
Ağustos sonu - Eylül başı gerçekleşen İzmir’in bir diğer festivali de, Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünce bu yıl dördüncüsü düzenlenen “Efes Opera Bale Festivali”. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin Efes Antik Tiyatro’da gerçekleşen “La Traviata” operası, “Carmen” balesi ve Tenor Erol Uras Ender Arıman anısına düzenlediği Gala Konseri ile katıldığı festivalin tek yabancı katılımcısı, Efes Antik Kenti Odeon’da bir dinleti sunan ‘Prag Ensemble’ idi. İzmir Opera ve Balesi’nin yeni müdürü Aydın Uştuk’un bu festivale yeni bir dinamizm kazandırması sürpriz olmayacak. Festivale Ankara Devlet Opera ve Balesi “Gangster” müzikali ile katıldı. Zayıf bir libretto ile bir araya getirilmeye çalışılmış popüler müzikallerden bir seçki içerengösterinin geniş kitlelere ulaşmak adına yararlı olacağı düşünülmüştür muhtemelen, ama özel bir kumpanya tarafından gerçekleştirilse anlayışla karşılanabilecek bu ‘ürün’ Devlet Opera ve Balesi’ne yakışmıyordu. Efes’teki Opera ve Bale Festivali’nin çok daha nitelikli işleri hak ettiğini düşünüyorum.