Demografik literatürde 'sekizler ' kuralından daha önceki bir makalemde bahsetmiştim: Genel olarak bir topluma baktığınızda %8'i yaşlı, %8'i kronik hastalığa sahip ve %8'i de engelli yurttaşlardan oluşur. Bu elbette bizim gibi nispeten genç uluslar için geçerlidir. Örneğin Japonya ve refah düzeyi yüksek olan Batı toplumlarında, nüfusun yaşlı oranları bir hayli yükselmekte olup %8'ler %24' leri aşmaktadır. Japonya'da 75 yaş ve üzeri nüfus 20 milyona yaklaşmış durumda. 65 yaş ve üzeri Japonlar 46 milyonluk bir sayıya ulaşmaktadır ki bu da total nüfusun %50'sine tekabül etmekte. Ülkemizin yüzölçümünün yarısı kadar bir toprak parçasında 2021 sayımlarına göre 125.7 milyon Japon yaşıyor ve yıllık nüfus artış oranı %0.5'leri bile bulmuyor.
Meraklı okuyucularımız için Avrupa'dan da birkaç rakam vermek isterim. Almanya'nın nüfus artış hızı neredeyse %0 düzeyinde ve 83.2 milyonluk nüfusunun dörtte biri (%25) 60 yaşın üzerindeki bireylerden oluşuyor. Birleşik Krallık'ta yaşayan 56 milyon 542 bin İngiliz'in de 12 milyonu 65 yaş ve üzerinde..

***

Yaşlı nüfus, tüm ülkeler için önemli. Çünkü dünya nüfusu her geçen yıl giderek hızlı bir ivme ile yaşlanıyor, ülkeler bağlamında da devasa bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu sadece sosyoekonomik bir yük olarak ele alınmamalı, kurumsal bakım, gözetim ve sağlık harcamaları için geliştirilmesi gereken politikalar perspektifli düşündüğümüzde, geleneksel  yaklaşımlarla çözümlenmesi zor küresel genel bir sorun olarak karşımızda. Zaman içinde yaşlanan bireylerde oluşan gerek fiziksel gerekse zihinsel sorunlar paralelinde ortaya çıkan ihtiyaçlarını karşılayacak sürdürülebilir temel politikaları yaratmak giderek acil bir problem artık. Sadece istihdam ya da kamu ve sağlık harcamalarının dahil olduğu ekonomik problemler değil yaşlıların sevilmemek, işe yaramamak veya saygı duyulmadığına yönelik bireysel psikodinamisine özgü çok geniş spektrumda ele alınması gereken geriatrik sorunlar yumağı bunlar.. 
Bizim gibi nispeten bu olumsuz gelişmelerden korunmuş ülkelerin durumu da pandeminin etkisi ile değişmiş görünüyor. Durum o ki, Kovid-2 Pandemisi sadece İzmir'in nüfusundan daha fazla dünya insanının ölümüne yol açmakla kalmamış (tam olarak 6.884.014), sosyoekonomik dinamikleri de allak bullak etmiş. Buna doğum hızları da dahil. Ülkemiz pandemi öncesi %1.88 olan doğurganlık oranı pandemi sonrası %1.76'ya düşmüş! %0.12'lik aşağı ivmelenme önemsiz gibi duruyor ancak, 2019'larda %1.88 ile Avrupa'nın en yüksek nüfus artış oranına sahip ülke iken artık Fransa ve Romanya'nın ardından üçüncü basamağa inmiş durumdayız. 
Gerçi geçen hafta Lancet'te bir makalesi yayınlanan Prof. Dr. Cristopher Murray'e göre ''Dünyanın bir çok ülkesinde nüfus doğal sayılabilecek bir düşüş ile karşı karşıya.'' 
Kendisinin projeksiyonlarına göre, 2100 yılında araştırma konusu yaptığı 23 ülkenin nüfusu yarı yarıya düşmüş olacak. Dünya Bankası'nın uzmanları da aynı görüşü paylaşıyor: 1960 yılında küresel doğuganlık hızı 4.7 iken 2021'lere gelindiğinde 2.3'lere inmiş durumda. Tüm bu öngörülere rağmen yaşlı nüfus için alarm zilleri hiç susmayacak çünkü 80 yaş üstü bireylerin dünyada 2070'li yıllarda 140 milyondan 2100'lü yıllara gelindiğinde 850 milyonlara ulaşacağı hesaplanıyor! 2050 yılına kadar 2.1 milyar kişi, büyükanne ve büyükbaba olacak, yani insanlığın %22' si! Aylar öncesinin bir Economist başlığı ''Büyükanneler ve büyükbabalar çağı geliyor'' şeklinde idi. Ülkemizin sosyokültürel yapısı gereği pek şahit olamasak da artık tüm dünyada, çocukların kabaca %2'si, bir büyükanne ve büyükbaba tarafından büyütülüyor. Ebeveynlerce yetiştirilmeyen bu çocukların, yaşıtlarına göre daha duygusal ve daha çok davranışsal sorunlara sahip oldukları tespit edilmiş.

***

Endişe edici değil mi? Nüfus yapısında ortaya çıkan bu dönüşüm yaşlılara yönelik çeşitli politikaların ortak uygulanacağı küresel inisiyatifleri zorunlu kılıyor. İnsanlık, yaşlı nüfus oranlarında meydana gelen artışın beraberinde getireceği sorunlara pek hazırlıklı değil. Bu yurttaşlarımızı, sadece evde yaşam alanları olan tüketici insanlar olarak mı göreceğiz yoksa işgücü piyasasının deneyimli aktörleri gibi inovatif bir perspektifi mi ortaya koyacağız, karar vermemiz gerek. 
Halihazırda ülkemiz açısından önümüzdeki on yılları kapsayan geriatrik nüfus artışına bağlı abondan sorunlar söz konusu olmamakla birlikte, bugünden hızla yaşlanan toplumsal demografimiz için uygulayacağımız politikaları tasarlamımız iyi olacaktır. 
Unutulmamalı ki, yaşlanan nüfusa yönelik sağlık ve ergonomi dahil ekonominin cirosu (ki gümüş ekonomi olarak adlandırılmakta) günümüzde bile geliştirilecek yeni ve büyüyen pazarlarla birlikte 100 milyar dolarları aşmakta ve kozmetikten turizme, akıllı evlerden robotlara, sağlıktan kültür ve eğitime, eğlenceden ulaşıma ve finans dahil tüm sektörlere uzanmaktadır.
Sonuç olarak, sosyal güvenlik kurumu, işgücü piyasası, belediye hizmetleri, inşaat sektörü ve geriatrik sağlık sunucuları başta olmak üzere, önümüzdeki on yılları kapsayan projeksiyonlarla, sektörel yeniden yapılanma için, şimdiden çalışmalara başlamalıyız.