Ülke gündemini neresinden tutsak elimizde kalıyor. Sosyal medyaya düşen tweetlerle yine insanlığımızdan utandık.

Özel bir üniversite öğrencisinin yurt odasında başına gelenlerden bahsediyorum. Cinsel yönelimi ve etnik kökeni nedeniyle yaşadıkları, ses kayıtları düştü önümüze. Bir evlat sahibi olmak isteyen beni, bir defa daha korkuttu bu yaşananlar. Her canlı bir emek. Her evlat bir ananın, babanın canı, nefesi. Emek emek büyütülen bir evladın, okumak için bin bir zorluk çekildiği şu dönemde, en güvenli olması gereken yerde başına gelenler hem insan olarak hem bir kadın olarak içimi parçaladı. 

Bizler de üniversite okuduk. Yurtta kaldık. Hatta imkanların çok daha kısıtlı fakat arkadaşlığın kıymetli olduğu bir zamandı. Birimizin tırnağı kırılsa, herkes seferber olurdu diğeri için. Geçen her yıl bir tek ekonomik ya da siyasal olarak eksi eğride değil.  Tamamen yozlaşmış, sevgisiz insanlar ordusu doldu etrafımız. Her olayda bunu bir kere daha görüyoruz. Trafikte sadece yol verme konusu yüzünden birbirini vuran, lise önlerinde kavga eden gencecik çocukların olduğu, çocuk, yaşlı ya da muhtaç demeden canı yakılan, kötülük yapılan bir cehennemin içinde kaldık.  Misafirperverliği dünyaya ün salmış bir ülkeden bu hale kolay evrilmedik. Okumadık, öğrenmedik, her geçen gün daha da cahilleşiyoruz. Bilimden, ilimden, eğitimden uzaklaştık ya da uzaklaştırıldık. Ve bu böyle devam ederse eğer kendi ateşimizde kendi sonumuzu hazırlayacağız. 

İsterdim ki; o eziyeti yaşayan tüm çocuklara çare olabilelim, o ana babaya bunları hiç yaşatmamış olalım. Ama maalesef öyle değil. Günün sonunda işkenceyi yaptığı iddia edilen kişi serbest bırakılmış. 

Şimdi biz o çocuğa nasıl diyeceğiz ‘’Korkma, yanındayız’’ diye.

6 Şubat’ın yıl dönümü gelirken

Aslında hiçbir şey normale dönmedi o coğrafyada. Antakya’nın gökyüzünden çekilmiş video ve fotoğraflarını gördüm. Şehir dümdüz. Birkaç yapı var onlarda yıkılacak yakın zamanda. Birinci yıl dönümü gelmek üzere o büyük felaketin. 

Ne oldu o günden bu yana ne değişti? Ne kadar yol katettik. Acı ama maalesef hala başladığımız yerdeyiz. Yakınlarının cenazelerini hala bulamayan binlerce insan var. Yıkılmayı bekleyen yüzlerce enkaz, kurulması gereken on binlerce hayat. 

Bir depremzede, artık eskiye dönmenin mümkün olmadığını, kendilerini yeni olana alıştırmaya çalıştıklarını söyledi. Onlar için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bizim için bile. O sabah, bir daha hiçbir şey eskisi olmamak üzere uyandık. 

Ne acılarını ne de yaşadıklarını anlamamız mümkün değil.

O günden bugüne ne yol katettik peki? 

Sanırım hiç. Hala büyük bir deprem bekleniyor bu coğrafyada. Ne önlem aldık ne iyileştirdik ne de hazırız. Bir sabah bu şehir ya da başka şehirde yine aynı acılarla uyanacağız. 

Sadece seçim vaatlerinde konuşulacak depreme karşı dirençli kentler ve projeleri. 

Dilerim 6 Şubat geldiğinde, yarasını saramadığımız kim varsa güvenli ve sağlıklı bir hayata kavuşabilirler.  Umarım, sadece yaklaşan seçimlerin konusu olarak kalmaz o büyük projeler. 
Antakya’yı anlatan dizelerle bitiriyorum bu yazıyı…

Sevgiyle… 

Kaybolmuş bir kentin eskicisiydi

Makineleşmeye karşı duyguları topluyordu

Kaybolmuş bu kentin sokaklarında

Torbasında umut torbasında insana dair ne varsa
 
Yalnız değilsin eskici,

Bir sabah güneş doğar

Sevgiden tuğlalarla

Yeniden kurarız bu kenti…
 
Bu kent yorgun düşmüş bunca acıya

Yeni bir güne başlıyor umarsızca

Bir tek eskici düşmüş yollara

Torbasında umut torbasında insana dair ne varsa

*Hüseyin Eroğlu ve Metin Kahraman