Osmanlı arşiv belgelerinde Malazgirt, köy adı, kale adı ve bölge adı olmak üzere üç farklı anlamda geçer.
Osmanlı Arşivi'nde Malazgirt ile ilgili zamanımıza ulaşmış en eski tarihli belge 24 Kasım 1559 tarihlidir.
Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Erzurum Beylerbeyi'ne gönderilen bir fermanda, Malazgirt'in bir sancak olduğu ve bir beyi bulunduğu ifade edilerek, Malazgirt Kalesi'nin top ve tüfekle tahkim edilmesine izin verildiği belirtilir. Malazgirt Kalesi, Osmanlı-Safevi ilişkileri açısından önem kazanmıştır. Nitekim bir belgede Malazgirt Kalesi'nin ‘Revan serhaddi’ olduğu belirtilir. Bugünkü Ermenistan bölgesinde süregiden Osmanlı-Safevi ilişkileri açısından, Hınıs ile Ahlat arasında kalan bölgedeki tüm kaleler askeri ve stratejik açıdan önem kazanmıştır. Bu bölgede asayiş olmadığından dolayı köylerin çoğu dağılmıştır. 7 Mayıs 1560 tarihli bir belgede ise Malazgirt sancağının önceden veziriazam Ayas Paşa'ya (ölüm tarihi 1539) verildiği, Malazgirt etrafındaki köylerin çoğunun dağıldığı; sadece 22 köyün şenlendirildiği ve Osmanlı idaresinin bu köyleri tımarlı sipahilere tahsis etmek istediği belirtilir. Bu durumda Kanuni Sultan Süleyman'ın Irak seferiyle, Malazgirt Kalesi'nin yeniden Osmanlı topraklarına katıldığı anlaşılıyor. Zira daha önce İmamkulu aşiretinden bazı sipahilere buradan tımarlar verilmiştir. 24 Nisan 1565 tarihli bir belgede ise Malazgirt Sancakbeyi'nin İmamkulu ismindeki bir kişi olduğu belirtiliyor, Diyarbakır Beylerbeyi ve Kadısı'na bu bölgede teftiş yaptırmaları emrediliyor. Malazgirt Kalesi kethüdası da Süleyman isminde bir Osmanlı askeridir.
BARUT TEMİN EDİLİYORDU
1568’den sonra bu bölge güherçile (barutum hammaddesi) imalatı açısından değer kazanmıştır. Osmanlı idaresi, Kıbrıs’ın fethine hazırlandığından, baruta çok ihtiyaç olduğundan, tüm bölgelerden barut teminine çalışmaktadır. Malazgirt’teki komutanlara da bu konuda emirler verilmiştir. 1572 tarihli bir belgede ise Ulus taifesine (muhtemelen Karaulus taifesi) bağlı aşiretlerin Malazgirt bölgesindeki çayır ve ekinliklere zarar verdiğinden söz edilerek, bu aşiretin bölgedeki faaliyetlerinin engellenmesi isteniyor. Ulus taifesinin tahribatı, daha sonraki yıllarda da devam etmiştir. 1572’de Malazgirt Beyi, bir nehir üzerine bir köprü yaptırmış ve bu köprüden geçen Ulus taifesi mensuplarından geçiş ücreti almaya başlamıştır. Bu uygulamanın da yasaklanması emredilmiştir. 1572 yılında Malazgirt Beyi Piri Bey, vefat etmiş ve yerine Hasan Bey atanmıştır. Tüm bu bilgiler, Malazgirt'in bir sancak olduğunu, burada bir kadı bulunduğunu ve bazı köylerin tımarlı sipahilere tahsis edildiğini göstermektedir.
GÜNÜMÜZE KADAR ULAŞMIŞ
1574 yılında Diyarbakır komutanlarından (zaim) Behram Bey'e, Malazgirt sancağının nüfus sayımını yapması emredilmiştir. 1574 tarihli olduğu anlaşılan bu nüfus sayımı zamanımıza kadar ulaşmıştır (Ankara, Tapu arşivi, No. 114, Hınıs sancağı mufassal defteri). Behram bey, sadece Malazgirt’in değil, başta Hınıs olmak üzere, Varto, Handeris, Bulanık, Bilican ve Külekli bölgelerinin de nüfus sayımını yapmıştır. 1574 yılında Malazgirt’in askeri ve idari olarak Hınıs’a (Erzurum) bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu nüfus sayımına göre, Malazgirt sancağında yetmiş beş fazla köy ile otuza yakın mezraa kaydedilmiştir. Malazgirt sancağının en kalabalık iki köyü, Malazgirt (31 hane) ile Depelü (32) köyüdür. Her iki köy de İslam köyüdür. Hınıs merkezin nüfusu tamamen Ermenilerden oluşmakta iken, Malazgirt köyünün nüfusunun tamamı İslamlardan oluşur. Bu nüfus defteri incelendiği zaman, Malazgirt’in kırsal kesiminin tamam Şii Türkmen nüfus tarafından iskân edildiği, Ermeni ve Kürt nüfusun mevcut olmadığı belgelenebilmektedir. Her köyün de hemen hemen bir mezraası vardı. Köyler çok kalabalık değildir. En kalabalık köy otuz haneliktir. Tek hanelik köylere de rastlanır. Epeyce de nüfusu olmayan köy vardır. Bu durum, Osmanlı-Safevi harplerinden dolayı, kırsal kesimlerin güvenli olmadığını, çoğu köyün daimi bir nüfusa sahip olmadığını göstermektedir. Köy isimlerinin neredeyse tamamının Türkçe olduğunu belirtelim.
Köy isimleri
Malazgirt sancağı içinde yer alan aşağıda isimlerini belirteceğim köy isimlerinin bir kısmı zamanımıza ulaşmış; bir kısmı da zamanımıza ulaşmamıştır. Çatviran, Karagöz, Uzunhac, Kudlu-kilise, Depelüköy, Şeyh Dede, Bağçecik, Dibekli, Güllüce, Balçıklı, Şeyhköy, Çukurkilise, Darılık, Kuyuviranı, Kalecik, Ortaharab, Yar Ali Kaftan, Balı Danişmend, Dülek, Başviran, Mahmudlar, Monla Balı, Kamışlı Ayıbükü, Depelü, Camıslı, Bayındırlı, Bayad Ali, Kuyucakviran, Üveys, Saruhan, Ekizce, Kuzviran, Corumkaya, Büyükdepe, Gaybi, Göllüpınar (Corumpınar), Çilehane, Padişah, Şengeldi, Melik Ali, Laleviran, Karadepe, Sadi, Kazlıgöl, Armudlu, Koç Ali Şeyh, Ağca Bey, Teküroğlu, Musa, diğer Camıslı, Bustankend, Kacarviran, Küçük Kacar, Karaköy, Yuğsak, Orhanlı, Küçükviran, Karbansaray, Hanviran, Pir Ali, İhtiyar, Sakdepe, Kiliseli, Güllüce, Ağcaviran, Eyüviran, Kargalık, Mirahor, Yukarı Ağca Hacı, Bağçecik, Monla Halil, Ortaköy, Yukarı Hacılı, Selçukviran ve Kayalı. Yer isimlerinin baskın şekilde Türkçe olduğu açıktır. Bazı isimlerde kilise gibi İslami olmayan yapıların belirtilmesi, bölgede gayrimüslimlerin mevcut olduğunun bir kanıtı olarak değerlendirilebilir. Ancak bu tür yerlerin 16'ncı yüzyılın ikinci yarısındaki nüfusunun tamamen Müslümanlardan müteşekkil olduğunu belirtelim. Bununla birlikte isimleri Türkçe olmamasına rağmen, içinde Müslüman nüfusun yaşadığı köyler de mevcuttu. Bu tür köylerin bir kısmı boşalmıştı. Panos, Hubyar, Yuğsak, Okadar, Çermik, Mernos gibi Türkçe olmayan çoğu boş olan bu köyler, muhtemelen Ermeni köyleriydi. Osmanlı idaresinin amacı bu köyleri şenlendirmekti. Kaçan nüfusu köylerine geri getirmekti. Kürtlerin bölgede herhangi bir köyde sakin olmadıklarını belirtelim. Bu durumda bölgenin asli nüfus yapısının Şii Türkmenler ile kaledeki görevlilerin kul taifesinden (devşirme) oldukları, Ermeni nüfustan hiç söz edilmediği görülür. Büyük bir Kürt aşireti olan Kara Ulus taifesinin ise, bölgeye bahar aylarında geldiği sabit olduğuna göre Kürtler bölgenin daimi nüfusundan değildi.
Asayiş sağlanamıyordu
Malazgirt bölgesi Karaulus taifesine bağlı aşiretler için yaylak ve kışlak görevi de görmüştür. Kazlıgöl ve Armudlu köylerinde, asıl yerlerinin Erzurum’da olduğunu bildiğimiz Alpavud (Alpagut) cemaatinden iki hanenin mevcut olduğu görülür. 20'ye yakın köyün boş olması bölgede asayişin olmadığını gösterir. Aynı durum, Malazgirt’in bir bölgesi olan Elmalı bölgesinde de aynıdır. 1581 tarihli bir belgede ise Van beylerbeyinin komutası altında Malazgirt beyinin Kızılbaşlar (Safeviler) üzerine yapılacak olan bir sefer için hazır olması emredilmiştir. Değerli Osmanlı tarihçisi Süraiya Faruqhi, 1592-1593 tarihli bir Osmanlı belgesinde, Malazgirt’in hala bir sancak olarak mevcut olduğunu belgelemiştir. Bu yıllarda Karaulus taifesinin bu bölgede yaptığı tahribatının önlenmesi, Osmanlı idaresini ilgilendiren önemli konulardan biri olmaya devam ediyordu. Faruqhi’nin, Malazgirt’in, Osmanlılarca mali ve askeri bakımdan çok da önem taşıyan bir yer olmadığı görüşüne katılmak gerekiyor. On yedinci yüzyılda Malazgirt sancağının statüsü değiştirilecek ve yurtluk ve ocaklık olarak Kürt beylerine (Bohti veya Pohti beye) verilecektir.