14 Kasım 1919’da Bandırma’da doğar Salâh Birsel. Asıl adı Ahmet Selâhaddin. Babası üzüm tüccarı Hafız Talat Bey, Ahmet altı aylıkken, ailecek memleketleri olan İzmir'e yerleşir…

1941 yılı, Nisan ayı… Salâh Birsel ile Orhan Veli, İstanbul Kartal’daki Nisuaz pastanesinde tanışırlar. O yıllarda İstanbul’a geldiği zamanlarda mutlaka Nisuaz’a uğrardı Orhan Veli. İşte o günlerden birinde de Salah Birsel’le salonun sağındaki kasanın önündeki masada oturup konuşurlar.

Salah Birsel, ilk gördüğü zaman Orhan Veli’yi ‘zekâ gerisi’ zanneder. Uzun mu uzun boyu, hallaç pamuğu gibi atılmış yüzü, sarkık dudağı ve bobstil giyinişi yüzünden böyle düşünür ama kısa bir süre sonra ‘kazın ayağının öyle olmadığını’, konuştukça onun ne kadar zeki birisi olduğunu anlar. 

Buna rağmen Orhan’a kızmasının iki nedeni vardır: İlki; Orhan Veli, karşısındakine büyük bir değer veriyormuş gibi davranırken, cümlelerin altına kendi propagandasını sokuşturmaktan da hiç geri kalmıyordur. Hatta bu yüzden onun sözlerine kapılmamak gerektiğini bile söyler. Diğer neden ise Orhan Veli’nin verdiği bahşiştir. 30 kuruşluk kahve için verdiği bahşişle kendisinin bir yılı denkleştirebileceğini düşünür. Ama kızmasının nedenleri bunlar değil, Nisuaz’ın piyasasını bozmuş olmasıdır. Ona göre Orhan’ın böyle büyük bahşişler dağıtmasının nedeni, para ödeme zamanlarında kasadaki kaknem karının kulağına “Artist” sözcüğünü fısıldaması ve böylelikle kahve ya da çayın yarı parasını ödemeleridir. Kimi zaman da hiçbir şey içmeden çıkıp giderler.

İşin aslı, tanışmadan önce de Orhan Veli’yi yakından takip ederdi Salah Birsel. Örneğin; Nurullah Ataç’ı, Orhan Veli’yi üne kavuşturmak için elinden geleni ardına koymamakla suçlar. Hatta Mehmet Ali Sel’in Orhan Veli’nin takma adı olduğunu bilmediğini bile tespit eder. Hepsinden önemlisi Hay-kay’ları yıllar önce başkası da yazmıştır. Fikret Adil’in çıkardığı Artist dergisinde Mehmet Raif, ‘Hayku’ ismiyle şiirler yazmıştır. Bu şiirler hiçbir yankı uyandırmadığı için de Mehmet Raif başka hiçbir dergide görünmemiştir. Ataç da Mehmet Raif’in ardından koşacak değil ya, Orhan Veli’yi pehpehlemeyi daha kolay bulmuş ve onu bu kez Haber gazetesinin 24 Aralık 1937 sayısında asıl şiir yazan ozanlar katına çıkarmıştır.

Salah Birsel’in Orhan Veli’yi sevmediğini düşünenler çıkabilir. “Doğru” ya da “yanlış” diyemesek de “önem verirdi” diyebiliriz. 

Salâh Birsel’in “Bildiri” adlı şiirine konuk olan Orhan Veli, onunla son kez İstiklâl Caddesi’nde, Galatasaray Lisesi’nin önünde karşılaşır. Salâh Birsel ile yanındaki Cahit Sıtkı’yı Lambo’ya şarap içmeye çağırır. Cahit Sıtkı sevinerek kabul eder bu öneriyi. Birsel de onlardan ayrılmak istemediği için Lambo’nun yolunu tutar. Orada da üçü birden kurşun gibi ağır bir şarabı, kuşluk vakti midelerine indirirler. Bu Nisuaz döneminin son bulmaya başladığı yıllardır. Orhan Veli de 1950 yılında ölebilmek için son hazırlıklarını yapmaktadır.

*****

Hani şairlere görünür ya ölüm; 10 Mart 1999 tarihinde, İstanbul'da aramızdan ayrıldı Salâh Birsel. Hem de Orhan Veli’nin ölümünden neredeyse yarım aşıra yakın geçmişken, 49 yıl sonra. Hem de Orhan Veli’ninölümünden sonra ancak 6 yıl oyalanabilen Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Korkunç Güzel” şiirine hiç aldırmadan…

“Bu el titremesi kadeh tutarken,

Gençlikte nasıl koyuyor insana.

Orhan gibi vaktinde gitmek varken,

Değer mi oyalanmana?”

Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…