1928 yılında İstanbul’da doğan, 2006 yılında yaşama gözlerini kapayan Semih Balcıoğlu’nun, evrensel ölçekte karikatür dünyasında önemli bir ad olduğunu söylemiştim. Mizahın başkenti sayılan Bulgaristan’ın Gabrovo Kentindeki Gabrovo Mizah Evi tarafından yapılan bir oylamada, dünyanın ilk 106 karikatürcüsü arasına girmiş olması bunun somut örneklerinden sadece biridir
Yıl 1993, aylardan şubat. İşlerim dolayısıyla İstanbul’dayım. Gündüzün iş koşuşturmacası bitti, oteldeki odamdan Semih Ağabeyin ev telefonunun numarasını çevirdim:
- İstanbul’dayım.
- Akşama, bizim Akademi’nin restoranına gel. Semih Poroy, Kâmil Masaracı, Ferit Avcı, Mahmut Karatoprak birlikte olacağız. Hepsiyle tanışıyorsun. Yemek yer, rakı içeriz.
Akademi’nin Kabataş’taki restoranına vardığımda masadaki hazırun birinci kadehlerini devirmişti. Oturdum. Nasılsın, iyi misin? derken, ocak ayında, dedim babamı yitirdim. Acılıyım. Başsağlığı dilediler. O an aklıma geldi:
- Semih Ağabey?
- Efendim?
- Biliyor musun, senden dolayı benim adım Semih olacakmış.
- Müneccim miyim, nereden bileyim. Anlat.
- Annem bana hamile. Babam bir gün anneme, “hanım” diyor, “bir çizer var, takip ediyorum, çok da beğeniyorum. Adı Semih. Çocuğumuz oğlan olursa adını Semih koyalım. Peki efendi, diyor annem. Doğumuma bir ay kala baba dedem Lütfi Efendi vefat ediyor. Araya babaannem de girince benim adım Semih olmuyor.
- Vay!
- Hikâye daha bitmedi. Dört yıl sonra annem yine hamile. Babam yine geliyor, “hanım,” diyor, “ilk çocuğumuza Semih adını verelim istemiştim, olmadı. Bu yoldaki oğlan olursa, ona Semih adını koyalım.” Annem, ılımlı kadın, buna da “peki bey,” diyor. Kardeşim doğuyor ve adı Semih.
- Vay vay vay!
Masadaki hazırun topluca mizahçı ya; öyküyü mizahla süslemeliyim:
- Ama bir şey daha var: Eskilerde böyle bugünkü gibi bebeklerin kıçlarına kağıt filan bağlanmıyor, bez bağlanıyor. Annem de bana bağlayacağı bezleri hazırlamış, kenarlarına da Semih adını nakış ipliğiyle nakışlamış. Yani benim bebekliğimde kıçımdaki marka Semih’ti.
Ben dahil, bütün masa bir anda neşelendik ve bu kez kadehleri babam Nevzat Dağtaş’a kaldırdık.
Hep arayışta bir sanatçı
Çizgi dünyasının önemli adı Semih Balcıoğlu, tüm sanatçılara örnek olacak biçimde hep arayışta olan bir sanatçıdır. Nitekim bu arayışlarının sonucunda üç boyutlu karikatür yapan ilk çizer olacaktır.
Yine Gösteri dergisindeki röportaja verdiği yanıttan okuyoruz:
- Akademi yıllarında, karikatürlerimi üç boyutlu yapmayı düşünürdüm. 1964’te, üç boyutlu çalışmak için bir seramik fabrikasına gittim. Fabrikayı Sadi Diren (Seramik sanatçısı LD) yönetiyordu. Diren’e sordum, karikatür üç boyutlu çalışılır mı? diye. Buna sen karar vereceksin, dedi bana. Malzemeyi tanı, yapabilir misin, yapamaz mısın, kararını sen ver, dedi. Ve ben malzemeyle iki ay boyunca tanıştım. Çamurlarla, boyalarla, fırınla şakalaştım. İki ay sonra olabileceği kanısına vardım. Üç yıl arka arkaya İstanbul’da ve Ankara’da seramik karikatür sergileri açtım. Bu benim için bir dönemdi. (…)
Karikatürcü hiçbir zaman günlük gazeteler, haftalık dergilerle ayakta kalamaz, yarınlara kalamaz. Günlük gazetenin ömrü 24 saat. Haftalık derginin ömrü ise bir hafta. Yapacağınız güncel bir karikatür sizi yarınlara taşıyamaz. Düşündüğünüz karikatürü karşınızda heykel olarak görmek size yeni bir boyut katıyor.
Seramik karikatür dışında bir de yine karikatürlerinin özgün baskılarını yapar Balcıoğlu. Özgün baskıyı, 1984 yılında, Süleyman Saim Tekcan’ın önerisiyle dener ve başarır. Bu da bir ilktir. Bu konuda şöyle diyor röportajında:
- Karikatürün bir tane orjinali olmamalı. Karikatür yalnızca bir evde bulunmamalı. (Burada ekleme yapayım: Bence herkesin, yaşamında en az bir karikatürü olmalı. LD) Karikatürün duvara asılmasından yana bir sanatçıyım. Karikatür görsel bir sanatsa eğer; yalnızca gazete ve dergide kalmamalı.
S ü r e c e k