Ülkemiz sokak hayvanlarının kentlerde insanlarla iç içe yaşadığı bir kültüre sahip.
Bizler sokakta kedi köpek görmesek yadırgayacak; “hayırdır, bu sokaklar niye bomboş” diyecek kadar sokak hayvanlarının varlığına alışkın bir halkız.
Osmanlı’dan günümüze kadar ulaşmış bir kültür bu. Dünyanın ilk hayvan hastanelerini kuran, yüzyıllar boyu sokaktaki hayvanlara su veren, besleyen ve hatta Osmanlı’yı ziyaret eden yabancıların halkın sokak köpeklerine, kedilere gösterdiği vicdanlı muameleye şaşırdığı bir anlayıştan geliyoruz.
19. yüzyılın sonuna kadar sokak köpekleri İstanbul’la özdeşleşmişken, Batılılaşma sevdası bir dönem geçici olarak bizi hayvan sevgisinden koparmış ve tarihimize bir kara leke olarak geçen 1910’daki Hayırsız Ada katliamına giden yolu açmıştı.
Son dönemde sokak hayvanı sorununun “Avrupa modeli” ile çözümlenmesinin gündeme gelmesi de biraz bu yüzden biz hayvanseverleri endişelendiriyor.
Avrupa’nın tarım, teknoloji, sanayi, insan hakları, ekonomi gibi modellerinden bahsetsek sanırım kimsenin itirazı olmaz ama işte sokak hayvanları için düşünülen Avrupa modeli kafalarda soru işareti yaratıyor.
Yanlış anlamaya mahal verilmemesi için Avrupa modeli ile kastedilen tam olarak nedir, bunun detaylandırılması ve kamuoyu ile paylaşılması lazım.
“Hayvanların sonu ne olacak” endişesi öyle çok arttı ki geçtiğimiz hafta İzmirli hayvanseveler Alsancak’ta bir miting gerçekleştirdi. Yüzlerce hayvansever sessiz canların sesi olmak için meydanlardaydı. Umarım bu ses yetkililer tarafından da işitilmiştir.
*
Şunu da yeri gelmişken hemen söyleyelim; hiçbir hayvansever sokakta açlık, susuzluk, hastalık, şiddet, istismar gibi kötü durumlara karşı savunmasız kalan milyonlarca hayvan olsun istemiyor. Mama fiyatları, veteriner ve pansiyon ücretleri bu kadar yükselmişken kimse “sokak hayvanı popülasyonu daha da artsın, oh ne iyi” demiyor.
Bizler tüm hayvanlar iyi koşullarda yaşayabilsin, mümkünse hiçbiri sahipsiz kalmasın isteriz. Hepimizin de hayali, ideali budur zaten. Ama sokakta hayvan kalmasın demek, sahipsiz tüm hayvanlar toplansın, barınaklara tıkılsın; barınaklar ağzına kadar dolduğunda kapalı kapılar ardında öldürülsün anlamına gelmiyor.
İşte Hayırsız Ada modeli önümüzde. Tüm köpeklerinin toplatılıp bir adaya sürgüne yollandığı ve hayvanların sonunda açlıktan birbirini parçalayarak öldürdüğü bu yöntem çözüm oldu mu? Hayır. Demek ki bu iş toplayarak, öldürerek çözümlenmiyor.
Yapılması gerekenler belli. Tüm Türkiye’de eşzamanlı bir kısırlaştırma seferberliği ilan edilmeli. Bu seferberlik merkezi yönetimin koordinasyonunda; tüm yerel yönetimlerin, veterinerlerin, STK’ların dahil olacağı şekilde planlanmalı. Seferberlik sürerken, en az birkaç yıl boyunca üretimin ve evcil hayvan satışının tamamen durdurulması, merdivenaltı üretim/satış çarkının ise tamamen bitirilmesi sağlanmalıdır.
Ülkece tarihimizi, kültürümüzü unutmadan hayvanlarımıza sahip çıkalım; bu işi insanca, merhametli bir şekilde, bilimin ve mantığın öngördüğü yöntemlerle çözelim.
*****
Pet Günleri keyifli anlara sahne oldu
İzmir Çınarlı’da bulunan Ege Perla, 16-17 Eylül tarihlerinde gerçekleşen "Pet Günleri" etkinliği ile evcil hayvan severleri ve sevimli patili dostları ağırladı. General Veteriner ve Simurg İlaç öncülüğünde gerçekleşen etkinlikte, evcil hayvan sahipleri ile can dostları harika anılar biriktirirken, pet bakımı ve sağlığı hakkında faydalı bilgilere de sahip oldular. Söyleşiler, yarışmalar, yüz boyama etkinliği ve yaratıcı atölyeler 7’den 70’e tüm hayvanseverlerden büyük ilgi gördü.
******************************************************
DÜNYADAN BİHABER
Dünyada ilk kez nesli tükenen bir hayvanın RNA’sı çözüldü
Tazmanya kaplanı olarak da bilinen tilasinlerin soyu, sonuncusunun 1936 yılında Tazmanya'daki bir hayvanat bahçesinde ölmesinden sonra tükendi. Bilim insanları, Tazmanya kaplanına ait 130 yıllık bir müze örneğinden RNA elde etmeyi başardı. Böylece dünyada ilk kez nesli tükenen bir hayvanın RNA’sı çözülmüş oldu. Genome Research Dergisi’nde yayınlanan araştırmanın sonuçları tilasin biyolojisine yeni bir ışık tutarken, neslin geri getirilmesine yönelik çabalara da yardımcı olabilecek.
Stockholm Üniversitesi araştırmacılarının, Stockholm Doğa Tarihi Müzesi’nde 1891’den bu yana korunan Tazmanya kaplanı örneğinden elde ettiği RNA benzer çalışmalardan farklılık gösteriyor. Son yıllarda araştırmacılar, mamut gibi nesli tükenen diğer hayvanların genomlarına ek olarak tilasinin genetik planını da haritalandırdılar. Ancak bu tür araştırmaların tümü DNA'ya odaklanmıştı. Stockholm'deki Karolinska Enstitüsü'nden genetikçi Emilio Mármol-Sánchez, yalnızca RNA'nın bir organizmanın hücrelerinin gerçekte nasıl çalıştığını ortaya çıkarabileceğini belirtti. 2020 yılında Mármol-Sánchez ve meslektaşlarının müzede bir dolabın içinde gün yüzüne çıkmayı bekleyen kurumuş hayvandan topladığı 6 küçük deri ve kas örneğinden, uzun süreli laboratuvar çalışmaları sonrası RNA molekülleri ortaya çıkarıldı. Ekip ayrıca mikroRNA olarak bilinen 250'den fazla tilasine özgü kısa RNA molekülü buldu. Mármol-Sánchez, bu RNA dizilerinin hücre işleyişini düzenlediğini söyledi. Bu çalışma ışığında birçok araştırmacı çok uzak olmayan bir gelecekte tilasin türünün Tazmanya'ya geri getirilmesini sağlayabileceklerini umuyor.
*******************************************************
BİZİM GEZEGEN
Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları 17 yıl sonra güncelleniyor
Doğa Derneği 2006 yılında uzmanlarla birlikte hazırladığı ve dünyanın ilk ulusal ÖDA envanteri olan “Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları” kitabını 17 yıl sonra güncelliyor. 2006’da yapılan çalışmada, bilimsel kriterlere göre Türkiye’de korunması ve sınırları içindeki faaliyetlerin planlanması sırasında nesli tehlikede türler veya kritik habitatların gözetilmesi gereken 305 alan belirlenmişti. Dernek web sayfası üzerinden yapılan yazılı açıklamaya göre güncelleme çalışmaları 2024 yılı sonunda tamamlanacak. Bu sürede çalışmaya daha fazla uzman ve gönüllü eklenecek. Bu çalışma sonucunda, Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğinin ve habitatlarının mevcut durumu ile 20 yılda ülkemizin doğasındaki değişiklikler ortaya çıkacak; korunması gerekli doğal alanların listesi ile tehditler güncellenmiş olacak.
İlk envantere büyük katkı sağlayan ve 2023 güncelleme ekibinde de yer alan Prof. Dr. Ahmet Karataş, “2016’da Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN), ÖDA yöntemini öncelikli alanların belirlenmesi için uluslararası standart olarak kabul etti. Dünyanın pek çok ülkesinde ÖDA belirleme çalışmaları başladı. Bu yöntemi kullanan ilk ülke olan Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları güncellendiğinde yine pek çok ülke için örnek bir çalışma gerçekleşmiş olacak” dedi. Doğa Derneği Koruma Programı Koordinatörü Şafak Arslan ise “ÖDA Güncelleme Çalışması, Doğa Derneği koordinasyonunda uzman bir ekip tarafından yürütülüyor. 2006 çalışmasına ek olarak yumuşakça canlı grubu da analiz ediliyor. 9 canlı grubunun uzmanları kriterleri sağlayan türleri ve bu türlerin bulunduğu yaşam alanlarını belirliyor. İlk analizler tamamlanınca yeni uzmanların eklenmesiyle, alanların özellikleri, sınırları ve tehditlerin belirlenmesi çalışmaları başlayacak. 12 akademisyen ve uzmandan oluşan ilk grubun çalışmaları tamamlandığında iki ayrı grup daha bu çalışmaya dahil olacak ve ekibi genişleteceğiz” dedi.
********************************************************
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN
İnsanın gerçek görevi
“İnsan, Evren dediğimiz bir bütünün, zaman ve mekânla sınırlı bir parçasıdır. Bilincinin bir tür optik yanılsaması olarak kendisini, düşüncelerini ve duygularını diğerlerinden ayrı bir şey olarak deneyimler. Bu yanılgı bizim için bir nevi hapishanedir, bizi kişisel arzularımızla ve yakınımızdaki birkaç kişiye olan sevgimizle sınırlandırır. Görevimiz, şefkat çemberimizi tüm canlıları ve tüm doğayı güzellikleriyle kucaklayacak şekilde genişleterek bu hapishaneden kurtulmak olmalıdır.”
- Albert Einstein