“Bütün evlerin penceleri
Delik deşik güneş
Tepemizde rüzgar sarhoşu
Dağ kanadı bulutlar”
(Bağ Kanadı Bulutlar)
Ey okur; baskın olasılıkla Hale A. Kocadere'yi ben, sizden daha önceden tanıyorumdur. Zira ben onun, erken gençlik yıllarının ilk ürünlerini yayınlayan kişiyim. Hem Ege Ekspres'in “Gençlerle Başbaşa” sayfasında, hem de “Şiir ve Siz” adlı seçkide. Hani, “Boyundan Utan Darağacı” ve Dersimiz Bağımsızlık” şairi, Asarcıklı Ali Yüce soruyordu ya:
“Kafam şişti düşüne düşüne
Belleğimin dibi delindi
Söylesene yahu Şadan
O tanrıçanın kızlık soyadı neydi?”
Ali Amca'nın hangi tanrıçayı kasdettiğini bilmiyorum ama, Hale'nin kızlık soyadının “Açıkalın” olduğunu biliyorum. O yıllar, İzmir'de şiirin olunca görkemiyle hükmettiği yıllardı. Her hafta şiir matineleri düzenlenir, salonlar dolar taşardı. Erkekleri saymayayım da; bayan şairler arasında Nazan Güntürkün, Fatma Layık, Berin Özarıkman, Yüksel Satoğlu, Meral Kutluğ, Mübeccel İzmirli, Hale Açıkalın, Melisa Erdönmez, Sannur Sezer, Gülten Akın, adı sık duyulanlardı.
Hale'nin Karaburun'da yaşadığını, şiirden ve sanat-kültür etkinliklerinden kopmadığını, “Karaburun ve Nergis Şairi” Berin Taşan'ın adını bu şiirin ilçede yaşattığını biliyordum. Yıllar önce, “Yaşadığım En Büyük Türk Şairi” seçilen Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın ciddi bir sav sözü vardır:
“Güzel bir dize bulacağımı bilsem,
Yürüyerek Bağdat'a giderim...”
Hala da öyledir. Şiirin soluğu nerede yükseliyorsa, soluğu orada alır. Bu bağlamda, İzmir'e, Muğla'ya, Gökova'ya geldiği olmuştur. Şiirden kopmuyor ama, Yazdıklarını yayınlamıyordu. Geçen gün dışı gösterişli, içeriği zengin bir şiir kitabı öptü elimi: “Rüzgar Sözü Eğince.”
Kare formunda, zarif bir kapak. Üstündeki illüstrasyon, Karaburun'da bir mevkiye adını veren ardıç (Juniperue) ağacı gibi geldi bana. Arka kapakta Şaire'nin yedi dizesi yer alıyor:
“Çocukluk gençlikten uzuyor
Anılar kan yitiriyor koyna
Karanlık yalnızlığa çelme takıyor
Gece orman perileriyle
Ağaçların gümbürtüsünde
Suyla sarhoştuk
Sonrası meçhul”
Şimdi bu şiire eleştirel gözle bakalım:
“Karanlık yalnızlığa çelme takıyor” dizeden çok satıra, cümleye benzemiyor mu? Şöyle bir örnek vereyim:
“Beni unutma!” emirdir ama “Unutma beni” çiçek adıdır. Bale'nin üçüncü dizesi, “Yalnızlığa çelme takıyor karanlık” olsa nasıl olur? Hele son iki dizesi? Ya toptan olmayabilir ya da sadece “Sarhoştuk suyla” olabilir (mi?) Biliyorum: Şairin işine karışılmaz, hikmetinden sual olmaz. Özenli basımlı 100 sayfalık kitapta 80 kadar şiir var. Hale'nin ilk şiirlerini bildiğim için, gösteregeldiği değişimi ayır etmem zor olmuyor. Tertemiz duygular ama, biraz didektik söylemle. Klasik söyleyişle “Yarasının ağzından konuşuyor HAK!”
Kitaba adını veren şiir yok içeride. İlk şiir “Memleket Radyosu”. Yoklayın belleğinizi, öyle bir radyo mevcut mu? Yoksa, Türkiye Radyolarının “Memleket Haberleri” saati mi kastediliyor. Maafih, “Yatağını arayan nehirdim” berceste bir dize; tam Hale'ye göre...Hele “Ay Tanrıça Selena ile birbirlerini çağır”ması hoş bir imge ve metafor.
“İzmir” şiirinin başındaki iki dize:
“Basmane'den yolcu ettim gözlerini
Gelincik kanaması mevsimiydi”
şiirle fazla samimiyeti olmayan okura bile sempatik gelmez mi? Kimdi acaba o uğurlanan kişi? Kendisi biliyor mu ardından böyle bir şiir yazıldığını? Bilse ayrılır mıydı, yoksa böyle şiir yazılsın diye defalarca ayrılır mıydı Basmane garından?
Hep söyler, yazarım: İyi bir yazının, şiirin, kitabın özeti, bütünüdür. Meraklısı nasıl olsa bulacaktır “Rüzgar Sözü Eğince”yi.