St. Peterburg, Rusların; İzmir ise Osmanlının batılılaşma sembolüdür. Kentin bir Avrupa kenti olarak gelişmesinde Tanzimat uygulamalarının etkisi olmuştur.
Ayrıca İzmir'de çok sayıda yabancı yatırımı da yapılmıştır.
İzmir’in bir Avrupa kenti olarak gelişmesinde, 1839 Tanzimat uygulamalarının etkisi büyüktür. 3 Kasım 2023 Tanzimat’ın ilanının 184'üncü yılı olması vesilesiyle, Sultan Abdülmecit (1839-1861) devrinde İzmir’de yapılmış olan yabancı yatırımları hatırlamak gerekir. İzmir, bu açıdan, ancak St. Petersburg ile karşılaştırılabilir. Petersburg nasıl Rusların batılılaşmasının bir sembolüyse, İzmir de Osmanlıların Tanzimat’la birlikte yoğunlaşan batılılaşmasının sembolüdür. İzmir, Osmanlıların Batı’ya açılan penceresidir. Türkiye’de muhafazakâr kesim İzmir’i, Batı emperyalizminin Türkiye’ye girdiği ve Müslümanları yozlaştırdığı kent olarak yorumlarken, Avrupalılaşmış Türkler, yeni medeni yatırımların yapıldığı bir batı kenti olarak yorumlar. Bu yatırımların çoğu hem sermaye hem de fikir olarak Batı menşeilidir. Demiryolu, telgraf, elektrik, tramvay, gazla aydınlatma, rıhtım ve limanların ıslahı, yeni yaşam tarzı vb. tüm bu fikir ve yatırımların kökeni Avrupa’dır. Fransız tarihçi Jean-François Solnon, Tanzimat sonrası İzmir’de gerçekleşen değişimleri şöyle belirtir: İzmir’in Müslüman mahalleleri mimari ve hijyenik açıdan berbat vaziyettedir. Dar ve kavisli sokaklar yerine, Avrupai mimariye göre yapılan yeni semtlerde Avrupa usulüne göre uzun caddeler açılmıştır. II. Mahmud döneminde tanıştırılan karantina sistemi geliştirilmiştir. İzmir Ermeni mahallesinin (Basmane) yeniden düzenlemesi için hükümet mimarları görevlendirilmiştir. Sahilde bir gezinti yolu (kordon) açılmış, İzmir’i Turgutlu’ya demiryoluyla bağlamak için yapılan gar binasının önünde bir bulvar açılmıştır. Rıhtımda Avrupa mimarisine uygun, iki katlı taş evler yapılmıştır.
GAR VE LİMAN İNŞAATI
Kordonda, Avrupalılar tüm müesseseleri, bankalar, konsolosluklar, ticarethanelere yer verilmiştir. Kanalizasyon şebekesi, içme suyu şebekesi, tramvay hattı, gazla aydınlatma, elektrik santralı, Frenk sokağında lüks butikler, ahşap rıhtım yerine 1866’da dört kilometrelik kordon ve merkezden uzak bir gar binasıyla İzmir, kentsel ve mimari olarak Avrupalılaşmıştır. 1858 yılında şehrin dışında, Punta’da (Alsancak) gar yapılmıştır. Burada gar ile işlevsel bağlantısı olan bir liman inşaatına girişilmiştir. Mimarlar, şehrin liman tarafına doğru genişleyeceğini öngörmüşlerdir. Tüm bu yapılar ve yatırımlar, İzmir’i bir Doğu şehrinden Avrupa şehrine dönüştürmüştür. Limandaki çöpler temizlenmiş ve limanda buharlı gemi (İzmir-Karşıyaka-Bayraklı hattı) işletilmeye başlanmıştır. Evlere Batı kökenli eşyalar, özellikle mobilya girmeye başlamıştır. Yeni mahallelerde, İtalyan müziği çalınıyor, opera ve tiyatroya gidiliyordu. Sokaklarda, Avrupalılığın sembolü olan şapka giyenler çoğalmış, sokaklarda zarif kadınları görmek mümkündü. Demiryolu ve gar gibi tesislerin yapımında hukuki olarak ‘kamu mülkü ve kamu yararı’ gibi yeni kavramlar ortaya çıkmıştı. İzmir’in eski yoksul mahalleleri ise hala 'doğulu' karakteri muhafaza ediyordu (Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa, s. 429-432). Osmanlı arşivindeki belgeler bu bilgileri onaylıyor. Şöyle ki, Abdülmecit döneminde İzmir-Aydın demiryolu inşaatı devam etmektedir. 1857’de İngilizler Sivastopol’deki rayları sökerek, İzmir-Manisa demiryolu hattına döşemişlerdir. 1859’da İzmir’de iskele ve rıhtım inşaatı sürmektedir. 1860’ta İzmir’in demiryoluyla Eskişehir’e bağlanması hedeflenmiştir. 1860’da İzmir ile Tuzlaburnu arasındaki sahil doldurulmuş ve satılmıştır. Aynı yıl, İzmir, Sığacık telgraf hattıyla, Sakız’a bağlanmıştır.
TİCARET MECLİSİ KURULDU
Osmanlı idaresinin, Tanzimat’ın ilan edilmesinden sonra üzerinde durduğu en önemli mesele, asayiş (vukuat), yani İzmir’de Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında vukuatın çıkacağı endişesiydi. İkinci nokta ise idarenin hazine gelirlerini artırma çabasına girmesiydi. 1855’te İzmir gümrükleri müzayedeyle satışa sunuldu. 1839’da, Selim Bey, İzmir muhassılı olarak atanınca, başlıca görevi, vergilerin tahsil edilmesini sağlamak ve hazinenin gelirlerini artırmaktı. 1855’te İzmir’de Ticaret Meclisi kuruldu. Bu dönemin önemli yatırımları arasında İzmir-Göztepe tramvay hattı ile İzmir’in elektrikle aydınlatılması için bir elektrik santralinin inşa edilmesidir. 1861’de İzmir’in gaz şebekesini yapma imtiyazı Mösyö Edvar’a verildi. 1851’de Sultan Abdülmecit, İzmir’i bizzat ziyaret etti. Okulları gezdi. Ermeni, Müslüman ve Rum öğrencilere hediyeler verdi. Sultanın amacı, Yunan milliyetçiliğiyle birlikte ayrılıkçı tutum sergilemeye başlayan gayrimüslim unsurları, devletin çatısı altında tutabilme çabasıydı. Osmanlıcılık adı verilen bu siyaset çerçevesinde ve Tanzimat hükümlerine de uygun olarak, Müslümanlarla gayrimüslimler hukuken eşit tutuluyor, herkesin geliri oranında vergi ödemesi isteniyor ve iltizam sistemi kaldırılıyordu. Başlangıçta bu reformların (ıslahat) uygulanması için sıkı tedbirler alındı. İdarecilere gereken talimatlar verildi. Askerlik ve vergilendirme konusunda, gayrimüslimlerle eşit hale gelmeyi kabul etmeyen Müslümanlar, şeriatın çiğnendiğini ifade ederek, vergi ödemek istemediler. 1840’ta Osmanlı tabiiyetine bağlı tüm kişilerin arazi ve emlakinin bir deftere yazılması istendiği zaman, İzmir’de en başka serasker ve sadrazam gibi üst düzey Osmanlı idarecileri olmak üzere Osmanlı memurları karşı çıktılar.
Yabancı yatırımlarla büyük dönüşüm
Abdülmecit döneminde yapılan yabancı yatırımlarla, İzmir, büyük bir dönüşüm yaşadı. Bu dönüşümün mimarlarından biri, Batı sermayesiyle zorunlu olarak işbirliği yapan Abdülmecit’tir. Batı basını Abdülmecit’i, ‘dost canlısı, yardımsever, sevimli, sağlığı ve enerjisi zayıf, vaktinden önce tükenmiş, liberal ve zayıf bir genç’ olarak tanımlar. İrlandalı hekim ve tarihçi R. R. Madden, onun için; “Babasının reformcu görüşlerini hayata geçirmek, hatta onları aşmak için yeterince çaba göstermiştir. Bu genç adamın tüm doğal eğilimleri iyiydi, tavırları yumuşak ve nazikti, duyguları ise adil ve insancıldı. İslam’a aykırı bir din anlayışına sahip olması onu felakete götürdü. Hayırsever, iyi niyetli, adil düşünen bir adamdı ve genel olarak, en azından maliye veya harcama sorunlarını içermeyen konularda sağduyulu bir insandı. Onun en büyük hatası israftı. İmparatorluğun kaynaklarını israf etti. Yeni borçlar ve vergiler halkın yükünü artırdı… Devletin tüm kurumlarını kâğıt üzerinde yeniden düzenleyen meşhur Tanzimat ilan edildi ve yeni padişaha övgüler Avrupa'nın ve özellikle İngiltere'nin önde gelen gazetelerini doldurdu. Tanzimat'ın hiçbir ayrıcalıklı ilkesi yoktu. Ve genç Sultan’ın niyeti ne kadar mükemmel olursa olsun, Tanzimat devletin rahminden ölü doğmuştur” demektedir.
BATININ KORUMASI ALTINDAYDI
Yine onun Batılıların, özellikle İngilizlerin himayesinde olduğu açıkça belirtilmiştir: “Abdülmecit, Batı diplomasisinin koruması altında 22 yıl hüküm sürdü. Şu anda İngiliz hükümetinin başında bulunan devlet adamının, tahta çıktığı ilk günden, vaktinden önce yaşlanmış bir adam olarak mezara gömüldüğü ana kadar, onun hamisi olduğu düşünülebilir… her şeyden önce hükümetimizin (İngiliz) son yirmi yıldır izlediği Türk politikasında ve Batı diplomasisinin himayesinde, neredeyse her pasajda Türk İmparatorluğu'nun son demlerini yaşadığına dair derin bir kanaat göze çarpıyor; Türk milleti, atalete ve rehavete kapılmış durumdadır. Türk dini, hiçbir insani çabanın kurtaramayacağı amansız bir kadere mahkûm bir inançtan ibarettir. Harap olmuş bir imparatorluk, çürüyen bir halk ve mahvolmaya mahkûm bir din.” (The Turkish Empire. In its Relations with Christianity and Civilization, London, T. C. Newby, 1862).