Hani nasıl başlıyordu o türkü; "Terketmedi sevdan beni"..
Ve sürüyordu aynı güzellikte:
"Aç kaldım, susuz kaldım/Terketmedi sevdan beni"
Ve bir dolu anlatılması gerekenler, bir dolu dizede toplanıp çıkıyordu ortaya bir türküde…
Bir yaşamın, bir kavga dolu yaşamın belirlediği, kavganın sevda olarak güzellendiği bir türkü, alıp can damarlarından vuruyordu insanı…
Yaşamın dayattığı tüm konumlarda ve bilimin ve sanatta ve sporda "hain karanlık geceler"de
verilen uğraşların, kavgaların türkülerde dile gelmesi, sarıp götürüyordu insanı…
Bir dolu namussuzun, bir dolu çıkarcının (günümüzün kutucuları, parsel parselcileri de dahil) dolayınızda dolaşıp durduğunu görünce, bir güzel düşünce, bir güzel kavga, bir güzel türkü ile mutluluğu yakalayabiliyordu insan…
Nerede, nasıl ve ne durumda olursanız olun, bir başka insanı satmadıktan, kendinizi satmadıktan sonra; o türküler, o düşünceler sevda gibidirler; terketmez insanı!
Bir gün tek başına da kalsanız -ama içeride ama dışarıda ama aç ama susuz ve tütünsüz- derseniz ki Ahmed Arif gibi "Terketmedi Sevdan Beni"; insansınız!
Hani nasıl başlıyordu o türkü ve yürüyordu yüreklere;
"Aç kaldım susuz kaldım/Terketmedi sevdan beni."
Faşizme ve şeriata karşı, hukuğu askıya alanlara karşı, dikta heveslilerine; "herkes için adalet" diyerek, direnerek yürüyenleri/yürüyerek direnenleri de -ayağa kalkarak- yürekten selamlıyorum…