Kumpas davaları süreciydi. Laik ve demokratik Cumhuriyet’e sahip çıkan aydınlar, gazeteciler, Atatürkçü subaylar; neticede düşünenler, söyleyenler, yazanlar Silivri Toplama Kampı’nda! Ortaçağı aratmayan uygulamalar, zorba hukuk düzeni ya da bir başka ifadeyle; yargı kılıklı zulüm egemendi. Ömürboyu hücrede kalmaları isteniyordu! Korku iklimi ülkenin dört bir yanını sarmıştı.
Türkiye’ye çok zarar veren karanlık bir dönemdi!
***
Tarih; 29 Şubat 2012’ydi… İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı günümüzün CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel başkanlığında bir grup gazeteci, -o korku iklimine inat- Silivri yolundaydık. Derdimiz; meslektaşlarımızın çığlıklarını dışarı duyurmaktı! Kim kimdik? Anımsadığım; Işık Teoman, Muhittin Akbel, Sadık Uçar, Tülay Cengiz, Coşkun Akar,
Ali Ekber Yıldırım, Yalçın Küçükdamar ve Çağlayan Bilgen. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Ahmet Şık’ın da aralarında olduğu 9 gazeteciyi ziyaret edecektik. Hepsiyle tek tek açık görüş yaptık. En son görüştüğümüz ise; betonun soğuğuyla birleşen hücresinde zalimlere kafa tutan,
sevenlerinin sevdiklerinin yüreklerinde devleşen bir “genç gazeteci”ydi!..
***
Yazılarını, duruşunu yakından takip ettiğim, kalemi kıymetlilerdendi “genç gazeteci”. Sadece “toplumun bilgilenme hakkı önünde eğilmeyi” ilke edinmiş, onurlu ve muhalif gazeteciliği seçmişti. Mesleğinin; toplumun algısını biçimlendirdiğine inananlardandı. Parmaklarının ucuna aklını, parmaklarıyla klavyesinin tuşlarının arasına vicdanını koyanlardandı. Doğru bildiğini titizlilikle araştırıp yazandı. Demokrasi karşıtı güçlerle mücadeleden de yılmazdı! 19 ay tutuklu kaldı, zindanda bile gazeteciliğini sürdürdü, hapishane edebiyatına katkı da sundu. Tahliye oldu, kaldığı yerden devam etti, bestseller kitaplara imza koydu. Çalıştığı haber sitesinin revaçta olmasında büyük pay sahibiydi “genç gazeteci”!
***
Bakın Soner Yalçın genç gazeteciyi nasıl anlatıyor? “AKP-FETÖ ittifakının dayattığı yeni medya düzeniydi. Tercih yapmaya zorlanıyorduk. Gerçeğin yanında rüzgara karşı yürümek mi yoksa kumpas bavullarının taşıyıcısı olmak mı? Gazetecilikte inat etmek mi, Cumhuriyet'i yıkma projesinin taşeronlarına biat etmek mi? Yani… Onurlu bir yaşam mı, gücün kölesi olmak mı? O; zor olanı seçti. (…) Her sıkıntılı durumda, inatla dik durdu; 'sadece gerçeği yazacağız ve ne pahasına olursa olsun gerçeği koruyacağız’ dedi. Kuşkusuz bunun bedelini biliyordu.”
***
“Ceza değil eza evi” Silivri’deki, herkes sinerken FETÖ'nün iç yüzünü daha o günlerde ortaya koyan, FETO’nun en çok dava açtığı “genç gazeteci”; işte her fırsatta “Cumhuriyet’e borcumuzu ödemek istedik’’ diyen, “Sızıntı-Wikileaks’te Ünlü Türkler’’ ve son olarak da “Metastaz”ın yazarı, yaşamı FETÖ’yle, faşizm ile mücadeleyle geçen ODATV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’dı!..
***
Şimdi sıkı durun! Barış Pehlivan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten daha önce 11 ay ceza aldığı için, Fethullah Gülen’in şikayeti üzerine 8 yıl önce açılan dava dosyasının raftan indirilmesiyle açılan davada 5 ay hapis cezasına çarptırıldı!.. (Hakim ve Savcılar Kurulu-HSK Başkanvekili
Mehmet Yılmaz ‘Hükmün hukuka uygun olmadığının değerlendirebilineceğini’ açıkladı.)
2019 Türkiyesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ceza almasından dolayı ayrıca Fethullah Gülen’den de ceza almış olmak; işin özeti bu! Kararın ertesi de Barış Pehlivan’ı ve
arkadaşlarını Silivri’de tutan “kumpas davalarının hakimi” Mehmet Ekinci de tahliye edildi (!)
***
“Bu ne yaman çelişki?” mi desek, “skandal” mı “garabet” mi desek? FETÖ baskısına direnen “genç gazeteci”nin başına gelene bakın! Barış Pehlivan’ı beraat ettiremeyen Türk Hukuku!
Yargıda (Altın çağını yaşıyormuş ya) Metastaz sürüyor!..