Yargı mercilerinin yetkilerini suçu önlemek için değil de art niyetle zamanlayarak kullandığı 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında başbakan ve bakanlar tutuklanmış olsaydı, FETÖ’yü yöneten güçler yargı vasıtasıyla hükümet darbesi yapacaktı. Hükümet darbesi önlendi ama yolsuzluk suçlamalarını sineye çekmek zorunda kaldık. Bunun ehven-i şer olduğunu 15 Temmuz kalkışması gösterdi.

Rahip Brunson tutuklandığında iddianame düzenlemenin gecikmesi, geç açılan davada duruşmaların ertelenmesi sonucunda Ağustos 2018’de Donald Trumpun bir tweetle tehdit etmesi üzerine finans piyasaları durma noktasına gelirken dolar kuru fırladı. Ekonomiyi normal haline getirmek aylar aldı. Fırlayan dolar kurunu normal seviyesine indirmek Ekim 2018’i buldu. Bu üç aylık dönemde sadece siparişini vermiş olduğumuz malların ithalatı için kabaca 57 milyar lira, yani o zamanki kurdan 11 milyar dolar paramız boşa gitti.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uyum için Meclis’in kanunlardaki başbakan” ibaresini cumhurbaşkanı” ile değiştirme yetkisi verdiği Binali Yıldırım hükümetinin, 2018 yılında, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin dışına çıkarak Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaldırmasını, Anayasa Mahkemesi 2024 yılına kadar iptal etmedi, yürürlüğünü durdurmadı. Sonuçta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası başkanlarını değiştirip faiz konusunda bilimsel olmayan telkinlerde bulunması ile Eylül 2021de %19 civarında olan enflasyon bir anda %100lere fırladı. İşçisi, emeklisi tüm ücretli kesimler fakirleşti. Enflasyon hâlâ durdurulamıyor, bozulan ekonomiyi rayına oturtmak için alınan tedbirler ihracatçımızı zayıflatırken, zayıf işletmelerimizi batırıyor.

Yatay geçişte usulsüzlük gerekçesiyle diplomasının iptal edilmesinin ardından Erdoğan’ın atadığı Adalet Bakan Yardımcılığı’ndan, yine üyelerini Erdoğan’ın belirlediği Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı atanan Akın Gürlek tarafından yolsuzluk ve terörle ilintili suç soruşturması başlatılarak CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlunun gözaltına alınmasının, dünya medyasına Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı yarışında en güçlü rakibi Ekrem İmamoğlunu tutuklattı” mealinde başlıklarla yansıması üzerine, İstanbul Borsası’nda en büyük 100 şirketin hisseleri bir haftada %15ten, Türk Lirası da %3ten fazla değer kaybetti.

Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın idari makamlar ve yargı üzerindeki nüfuzuyla en güçlü rakibini yarış dışı bırakma çabası olarak gören üniversite öğrencileri, İmamoğlu taraftarları ve muhalefet, Gezi Parkı gösterilerinden bu yana ilk defa gördüğümüz büyüklükte gösterilere başladılar. Atatürk’ün hitabesinde devleti emanet ettiği gençler ve aklıselimler, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmayıp anayasanın emredici hükümleri ihlal edilip yargı siyasi bir alet olarak kullanılarak demokrasinin, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerinin içinin boşaltıldığından, ifade özgürlüğünün kısıtlandığından, yönetim ve yargı yetkilerinin keyfi ve kötüye kullanıldığından ve giderek devletin nitelik değiştirdiğinden endişe ediyorlar.

Dünyada dengelerin hızla değiştiği bu hassas günlerde ülkemizin gücünü artırmamız, bunun için cumhurbaşkanlığı sistemine geçerken yapılan hataları bir an önce gidermemiz gerekiyor:

1. Bağımsız ve tarafsız olması gereken yargının idaresi için toplumun tüm paydaşlarını, meslek mensuplarını siyasetçileri temsil eden ancak kimsenin çoğunluk olmayacağı bir kurum oluşturulmalı, Adalet Bakanlığı ve HSK bu kuruma dönüştürülmelidir. Adalet Bakanı ve yardımcıları bu kurulda yer almamalıdır.

2. Yargının ve tüm özerk kurumların oluşumunda cumhurbaşkanına tanınan yetkileri kaldırmalı, tarafsızlık, liyakat ve hesapverirliği güvence altına alan bir yöntem geliştirmeliyiz. Yasama, yargı, yürütme güçleri ile tüm devlet kurumlarının ahenkli çalışmasını sağlayacak sembolik yetkili bir devlet başkanlığı ihdas edilmeli fakat devlet başkanı yürütme işlerine asla müdahale edememelidir.

3. Cumhurbaşkanının yetkileri sadece yürütme konuları ile sınırlandırılmalıdır.

Dünyanın en güçlü devletlerinin en iyi yönetim sistemine sahip olup, toplumsal huzur, barış, uzlaşma ve dayanışmayı en iyi güçlendirenler olduğu unutulmamalıdır.