İzmir, 17. yüzyıl başlarında -daha önce açıkladığım etkenlere bağlı olarak- yakaladığı transit liman kenti olma özelliğini aynı yüzyılın ortalarında havzanın lider limanı olma özelliğine taşımıştır. İngiliz, Fransız ve Hollandalı tüccarların domine ettiği bu süreç İzmir’i sadece havzanın değil Akdeniz’in en önemli limanlarından biri haline getirmiştir.

BATI AVRUPALILAR

18. yüzyılın ortalarından itibaren kent artık transit liman özelliğinden bir kolonyal ticaret limanı özelliği kazanmaya başlamıştır. Bunun örneklerini, ticaret yapmakta olan tüccar milletlerin kurumlarıyla birlikte varlığını pekiştirmesinde somut olarak görebiliriz. Örneğin, kiliseler (Günümüzde Aya Fotini Rum Kilisesi olarak hizmet veren Hollanda Kilisesi inşaatı), Alman Protestanların Avrupa anakarası dışında kurdukları 1. Alman Cemaati; 1765 veba salgını sonrasında İzmir Kadısı’nın her milletin veba hastanesini zorunlu tutması üzerine kurulan hastaneler (İngiliz Hastanesi, San Antuvan Hastanesi); Fransisken, Cizvit, Kapusen gibi misyoner teşkilatlarının varlığı ve İzmir’de yaşayan Batı Avrupalılar arasında kurulan mason teşkilatı…

EKONOMİK STRATEJİ

18. yüzyıl boyunca kentin ihracatı ithalata göre sürekli fazla vermiştir. Uluslararası ticaret hacminin artış göstermesi, aynı yüzyılda bir önceki yüzyıla göre kente yeni ticaret ortakları kazandırarak ticari ilişkilerin yoğunlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bunun sonucu sermaye birikimi hızlanarak kentte yükselen bir orta sınıf zenginliği belirginleşmeye başlamıştır. Ki elimizdeki 1780-1812 yıllarındaki hayat pahalılığı verileri de bunu desteklemektedir. Bu zenginleşmeye bir küçük örnek olarak İzmirli Rum tüccar Pantoleon Sevastopoulos’un nüfuzunu kullanarak 1810 yılında -Osmanlı denetiminden kaçınmak için- İzmir Rum Evanjelik Okulu’nu İngiliz himayesine sokacak ve okula maddi yardım yapacak kadar güçlü/zengin olması gösterilebilir…

İZMİR’DE TİCARİ REKABET

Elena Frangakis-Syrett, bu dönem için şöyle bir yorumda bulunuyor; “İzmir, 18. yüzyılda ve 19. yüzyıl başlarında Batı ile olan ticaretini tek bir Avrupalı gücün tekeline hiçbir zaman bırakmadı. Her ne kadar Fransa 18. yüzyılın büyük bir bölümünde İzmir’in ticaretine hâkim olduysa da, her zaman İngiltere ve Hollanda ile ve yüzyılın sonunda da Birleşik Devletler ile rekabet etmek zorunda kaldı. 1789-1815 yılları arasında yaşanan politik ve askeri olaylar nedeniyle de İtalyan limanları Fransa’nın rakipleri arasına katıldılar.

Yazar, 18. yüzyılda kentin ticari yaşamını ithalat ve ihracat bağlamında ele alarak liman kenti olarak İzmir’in nasıl bir işlev üstlendiğini ortaya koyar. Buna göre İzmir’den ihraç edilen mallar arasında hammadde özelliği taşıyanlar ön plandadır. İthal edilenler arsındaysa kahve ve şeker gibi -özellikle Fransa’nın- sömürgelerinden pazara sunduğu ürünler başat rol oynamaktadır. Kentin asıl ticaretini domine eden ise başlangıçtan itibaren Batı Avrupa’dan -özellikle İngiltere, Fransa ve Hollanda’dan- İzmir ve çevresi pazarına sunulan kumaş ticaretiydi; “18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile Batı Avrupa arasındaki ticaretin ana maddesi olan ve her tür ticari değiş tokuşun etrafında döndüğü ürün, kumaştı. İzmir de bu konuda istisna değildi. Batı dünyası İzmir’den kumaşa karşılık, tekstil imalatında kullandığı pamuk, pamuk ipliği, ipek, moher ipliği ve yün gibi hammaddeleri alıyordu. İzmir ise ihraç edilecek pamuk ipliği ve yünü renklendirmek için kullanılan çivit ve kotinus gibi malları Batı Avrupa’dan ithal ediyordu.

İZMİR KIRMIZISI

İzmirli ustalar, kentin ithalatında yer alan çivit (lacivert, mavi, yeşil renkler için) ve kotinus gibi maddeleri yerli ürün olan pamuk ipliği ve yünün boyamasında kullanarak bir nebze olsun işlenmiş ürün haline getiriyordu. Ancak bu işlenmiş ürüne rağmen Batı Avrupa sanayisinin kumaş üretiminin hammadde girdisi olarak işlevini yerine getirmeye devam ediyordu. Böylelikle İzmir’de -kendi ölçeğinde- bir boyama endüstrisi ortaya çıkıyordu. Günümüzde artık var olmayan, Kemer Köprü’den sonra Kemer Çayı/Yeşildere’den ayrılan bir kol önce Basmane taraflarında tabakhanelerden adını alarak Tabakhane Deresi, devamında günümüzde Lozan Meydanı’ndan denize doğru yönelerek dökülen kısmı da -buradaki boyahanelerden adını alarak- Boyacı Deresi olarak anılırdı (Rumlar derenin bu kısmını boyamacılıkta kullanılan bitkiden dolayı Kokkina Boyacıdika olarak adlandırmışlardı).

Bizde duman ağacı/peruk çalısı veya boyacı sumağı olarak anılan bitki, yukarıda anılan derenin kıyısındaki İzmir boyahanelerinde pamuk ipliğini ve ipeği kırmızıya boyamak içi kullanılırdı. İzmir için 18. yüzyılda en önemli endüstriyel hammadde olan bu bitkiden elde edilen kırmızı boya ile boyanan iplikler sayesinde Batı Avrupa’da “İzmir Kırmızısı” çok ünlü ve aranan bir renk haline gelmişti. 

Diğer yandan Orta Anadolu’dan gelen tiftik ipliği, pamuk, yün ve İran ipeği gibi ürünlerin Avrupa’ya ulaşmasında önemli liman işlevi İzmir’e düşüyordu.

Sonuç olarak; İzmir, 17, 18 ve 19. yüzyıllarda ticarette altın çağını yaşamış oluyordu. Bu altın çağın her yüz yılda bir aktörü değişiyordu; 17. yüzyıl için İzmir ticaretinde Hollandalıların “Altın Çağı”, 18. yüzyılda Fransızların “Altın Çağı” ve 19. yüzyıl ve sonrasında İngilizlerin “Altın Çağı” demek pek yanlış olmaz…

ELENA FRANGAKIS SYRETT

Özellikle İzmir’in 1700-1820 dönemine odaklanan Frangakis-Syrett’in 1992 yılında Küçük Asya Araştırmaları Merkezi (Atina) tarafından İngilizce olarak yayınlanan kitabı –genişletilmiş ve güncellenmiş olarak- 2006’da Türkçe ve 2010’da da Yunanca yayınlanmış. Çeşitli süreli yayınlarda, sempozyumlarda ve ortak kitaplarda çok sayıda İzmir ile ilgili makalesi yayınlanan Elena Frangakis-Syrett halen “City University of New York”ta  (CUNY) görev yapmaktadır. Yazarın İzmir ile ilgili yayınladığı onlarca makaleden birkaç örnek şöyledir:

British Economic Activities in Izmir in the Second Half of the Nineteenth Century and in the Early Twentieth Centuries(19. yüzyıl ikinci yarısında ve Erken 20. yüzyılda İngilizlerin İzmir’deki Ekonomik Faaliyetleri)

Commercial Strategies and Competition in the Levant: the British and the Dutch in eighteenth-century Izmir” (Levant’ta Ticari Stratejiler ve Rekabet: 18. yüzyılda İzmir’de İngilizler ve Hollandalılar)

Credit and Early Banking Practices in the Ottoman Empire: the Bank of Smyrna, 1842-43” (Osmanlı İmparatorluğu’nda Kredi ve Erken Dönem Bankacılık Pratiği: Bank of Smyrna, 1842-43)

The Economic Activities of the Greek Community of Izmir in the Second Half of the Nineteenth and Early Twentieth Centuries(19. yüzyıl ikinci yarısında ve Erken 20. yüzyılda Rum Toplumunun İzmir’deki Ekonomik Faaliyetleri)