İo Capitano- 2023- TV+ Yönetmen: Matteo Garrone. Oyuncular. Seydou Sarr, Moustapha Fall, Afif Ben Bedra.
Mülteci, göçmen, vatansız, sığınmacı tanımlamalarının karıştığı bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Doğdukları toprakları farklı sebeplerle terk eden insanların yolları düzensiz bir şekilde, yollarda bir yerlerde kesişebiliyor. Hepsi aynı acıya, zulme maruz kalıyorlar. Ölenlerin ise isimleri bile hatırlanmıyor. Hepsinin tek hedefi var: daha iyi bir yaşam kurabilmek. Sonuçta hepsine artık mülteci deyip geçiyoruz.
“İo Capitano” filminin İtalyan yönetmen, Matteo Garrone Sicilya’daki bir mülteci kampına ziyareti sırasında öyküsüne ilhamı veren gençle tanışıyor. Bir grup mülteciye derme çatma bir gemide kaptanlık yapan 15 yaşındaki öyküsünü göz yaşları içinde dinliyor ve o anda kararını veriyor. Senaryoyu kaleme alması kısa sürer. Sette bu yolculuk deneyiminde insanca bir yaşam umuduyla Sahra çölünü yürüyerek aşmış, Libya’daki insan tacirlerinin acımasız hapishanelerinde bire bir yaşamış insanlarla çalışıyor. Bilmediği kültürlerin keşfinden çok onların yaşadıklarını gerçekçi bir dille yansıtmak motivasyonu diyor. Oyuncu kadrosunu da çoğunlukla Afrikalı oyunculardan seçiyor.
İtalya’nın 2024 Oscar adaylığına gönderdiği filmin gerçekte yaşananların, gerçeküstü hayal anlarıyla harmanlayan anlatımı dikkat çekiyor. Bu masalsı anlar gerçeğin acımasız dünyasından bir nebze uzaklaştırıyor seyirciyi. İç dünyalarda yaşayan hayaller insan olmanın
Anavatanları Senegal’den daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa’ya gitmek için yolculuğa çıkan Seydou ve kuzeni Moussa’nın deneyimlerini tüm çarpıcılığıyla izliyoruz. Avrupa’da rap yıldızı olma hayallerini gerçekleştirmek için gizlice inşaatta çalışarak para biriktirirler. Ancak bu arzuları ikisinin arasında bir sır gibidir. Seydou içinde tutamayarak annesine bu isteğini anlatır ve baltayı da taşa vurur. Anne öfke dolu tepki gösterir ve “sen denizlerde kaç kişi ölüyor biliyor musun?” der. Seydou anne tepkisini yumuşatmak için aileye maddi destek sağlamak amacıyla gideceğini falan söyler ve işi şakaya çevirir. O andan itibaren Seydou zihninde kurduğu Avrupa temsilinin gerçekle örtüşmediğine dair kuşkuya düşmeye başlar. Düşüncelerini paylaştıkları başka bir insandan da Avrupa’da sokakta yaşayan insanlar olduğunu duyuyor. Yine de buna inanamayacak kadar saftır ve sönmeyecek bir umudu vardır Seydou’nun.
Kararın son aşamasında, yol göstereceğine inandıkları tütsücü Marabut’un yanına giderler. Öncüllerinin mezarlarına yaptıkları ziyaretler sonrası nihayet gitmeleri için izin çıkar. Seydou ve Moussa’nın büyük umutlarla başlayan bu yolculukta adım adım insan kaçakçılarının ve mafyaların hükmündeki bir karanlığa düşmelerine eşlik ederiz. İki genç adamın acımasızlıkla dolu bir dünyada karşılarına çıkan tek tük iyi insan kaderlerini değiştirmeye yardımcı olur. Sonuçta bataklıkta açan çiçek kadar azdırlar.
Sahnelerin gerçekliği karşısında insanın kanı donuyor desem yeri Duygu sömürüsünden uzak durmaya çalışmak için Matteo Garonne elinden geleni yapsa da nafile… İnsanlar çok zalim ve para için yapmayacakları bir şey yok. Gerçek ve kurmaca arasında fark yok. Önceki “Gamorre”, “Dog Man” gibi filmlerinde küçük insanların kötüler karşısındaki mücadelesini şiddeti yumuşatmadan anlatan Garonne öyküsünü ait olduğu dünyasında bir kez daha ustaca kurguluyor. İç dış mekan seçimlerindeki gerçekçi yapı, karakterlerin sahiciliği filmin en büyük kozları. Baş karakter filmin kahramanıyla aynı adı taşıyan Seydou Sarr ise olağanüstü. Yaşıyor ve yaşatıyor…