Tirat nedir?
Türk dil kurumuna göre tirat, tiyatro oyununda oyuncuların söylediği parçadır. Bu parça bir kez söylenmektedir. Tirat kelimesinin ikinci anlamı ise 'konuşma ya da yazıda düşüncenin kesintisiz olarak gelişimi' olarak gelmektedir. Tiratın üçüncü anlamı ise, tumturaklı ve uzun konuşmadır.
Aşağıda vereceğim İ.S. 250’de Agora’da Smyrnalılara hitaben Smyrnalı Pionios’un dile getirdiği sözler ikinci ve üçüncü anlamlara karşılık gelmektedir: Kesintisiz ve Tumturaklı…İnançlı bir insan ve inandıkları uğruna yaşamından feragat edebilecek kadar tutarlı ve tumturaklı…
Roma Dönemi’nde Smyrna
Smyrna, Roma Dönemi’nde Efes ve Bergama ile birlikte en ünlü ve önemli Roma kentleri arasında yerini alır. “Asya’nın İncisi”, “Asya’nın Gözü” gibi tanımlamalar bu döneme aittir. Roma’nın parlak kentlerinden olan Smyrna, Tiberius, Hadrian, Caracalla tarafından olmak üzere üç defa “Neokori” ilan edilmiştir. Hatta İ.S. 3. Yüzyıl başlarında Smyrna “Asya’nın birincisi” ilan edilmiştir.
Yeni Smyrna’da Toplumsal Yaşam
Anadolu’da Roma egemenliğinin başlamasıyla birlikte ortaya çıkan huzursuzluklar ortadan kaldırıldıktan sonra Smyrna, İmparatorluğun Batı Anadolu’daki en önemli kentleri arasındaki yerini alır. Bu dönemde kentin Roma kent anlayışına uygun olarak imar edildiği; Stadium, Agora, Tiyatro ve tapınak gibi yapılarla donatıldığını biliyoruz. Bu dönemde kentte Hellenler, Lidyalılar, Frigyalılar, Karyalılar, Galatlar, Makedonlar, Persler, Romalılar ve Yahudiler yaşamaktaydı.
Yahudilerin Smyrna ve Batı Anadolu’ya Göçleri
Yahudilerin Smyrna’ya ilk olarak İ.Ö. 3. Yüzyıl sonları ile 2. Yüzyıl başlarında geldiği tahmin edilmektedir. Özellikle İ.S. 37 olayları, İ.S. 70’de Kudüs’ün İmparatorluk tarafından yerle bir edilmesi ve İ.S. 132-135 yıllarında meydana gelen “Büyük Yahudi İsyanı” sonrasında bölgeden Smyrna ve Batı Anadolu’ya çok sayıda Yahudi yerleştiğini biliyoruz. Bu bağlamda kentte hatırı sayılır bir Yahudi nüfus varlığını hep sürdürmüş, güçlü bir cemaat yapısı oluşturmuşlardır.
Yahudilerin Smyrna’da yöre kültürüne uyum sağlayarak kültürel anlamda Hellenleştikleri ileri sürülmektedir. Bunun en iyi kanıtları; öncelikle Smyrna’da Yahudiler biri Hellen diğeri Yahudi adı olmak üzere iki isim taşımaları olsa gerek. Bir diğer önemli kanıt ise Batı Anadolu’da Yahudilere ait bulunan 250 mezar taşı kitabesinin % 95’i Grekçe, % 5’i ise İbranice olması gösterilebilir.
Özellikle 6-9. yüzyıllar arasında Anadolu’da ve Smyrna’da Yahudi varlığına ilişkin tereddütlerin kaynağını daha çok Bizans’ın üstlendiği ve devlet dini haline getirdiği Hıristiyanlık dışı inançları düşman ilan etmesinde aramak gerekir.
Havarilerin Batı Anadolu’ya Gelmesi ve Hıristiyanlığın Yayılması
İ.S. 30’lu yılların ortasından sonra Havarilerden Aziz Yuhanna ve Aziz Pavlos’un Batı Anadolu’ya ve adalara gelmesiyle birlikte bölgede Hıristiyanlık da görülmeye başlamıştır. Bu arada Batı Anadolu kentlerinde yeni dini kabul edenler ortaya çıkmıştır. Bölgenin bu ilk Hıristiyanları yeni dini doğrudan havarilerden öğrenmişler ve yayılması için büyük çaba harcamışlardır. Bu bağlamda Smyrna’da Hıristiyanlığın görüldüğü tarih, Georgios Lampakis’e göre 50’li yılların ortalarıdır.
Batı Anadolu’da ilk Hıristiyan cemaatler Efes, Laodikeia, Kolossea, Hierapolis ve Galat gibi merkezlerde kurulmuş; çok kısa sürede hedeflenen diğer kentlere yayılmıştır: Smyrna (İzmir), Thyatira (Akhisar), Sardes, Philadelphia (Alaşehir).
Bölgenin sahip olduğu refah düzeyi ve politik istikrarlı ortam yeni dinin kısa sürede kabulünü ve yayılmasını sağlamıştır. İ.S. 1. Yüzyıl’da Hıristiyanlığın yayıldığı 50 kentten 24’ü İmparatorluk sınırları içindeydi. Bu yayılma ve kabul 2. Yüzyıl’da artarak devam etti ve 2. Yüzyıl sonunda Hıristiyanlığın yayıldığı 101 kentten 57’si yine İmparatorluk sınırlarında kalıyordu.
Smyrna’nın İlk Metropolitleri ve İlk Azizleri: Aziz Bukolos ve Aziz Polikarp
1.Yüzyıl’da Smyrna Hıristiyanlığı için en önemli isimlerin başında kuşkusuz Bukolos gelmektedir. Bukolos, Havarilerden öğrendiği ve kabul ettiği yeni dinin Smyrna’da yayılması için uğraş vermiştir. Aziz Yuhanna tarafından Smyrna Metropolitliği ilan edilmiş ve Aziz Bukolos ilk Metropolit olarak atanmıştır. 105-110 yılları arasında öldüğü tahmin edilen Bukolos, yanında yetiştirdiği ve erken yaşlarında Hıristiyanlığı kabul eden ve Smyrna’nın ilk Hıristiyan din şehidi olan Polikarp’ı kendinden sonraki Metropolit olarak bırakmıştır.
Aziz Pionios ve ölümü
Elbette bu isimler arasında Aziz Polikarp ve onun mezarı başında anma günü düzenlediği için ve inançlarından dönmeyen İ.S. 250’de İmparator Decius zamanında öldürülen Aziz Pionios ayrı bir öneme sahiptir. Pionios aynı zamanda Polikarp’ın şehitnamesinin de yazarı olarak kabul edilmektedir.
Philipp Pilhofer’in 2012’de “Kilise Tarihi” dersi için hazırladığı ödevinde yer verdiği Pionios’un şehit edilmesi konusu bize o dönemin Smyrnası hakkında ipuçları sunmaktadır. Bu ipuçları arasında Pionios’un Agora’da Smyrnalılara hitaben yaptığı konuşma ve Nemesis Mabedi’nin Smyrna için oynadığı rol hakkındadır. Ayrıca bu metinden Nemeseion’un Agora yakınlarında olduğu konusunda edindiğimiz bilgi İzmir topografyası için elde edilmiş değerli bir bilgidir. Ayrıca Agora’nın batı yakasındaki çifte kapının (Faustina büstünün kilit taşı olak kullanıldığı) simetriğinde yani doğu yakasında da çifte kapı olduğunu Pionios’un şehitnamesinden öğreniyoruz. Çünkü Pionios Agora’ya doğu kapısından getirilmiştir. Pionios doğu kapısından (943 Sokak köşesi) girip batı kapısına doğru ilerlerken yolun her iki tarafını doldurmuş ve kendisini yuhalayan Smyrnalılara o günün Agorasında yankılanan sözlerle şöyle seslenir: “Şehirlerinin güzelliğiyle ve ozanları Homeros ile övünen Smyrna’nın yurttaşları ve siz Yahudiler; hepiniz ölmemizi istiyorsunuz ve bunun sizleri memnun edeceğini biliyorum!
Ancak siz Hellenler; ‘Bir insanın ölümü üzerinden mutlu olmak iyi bir şey değildir!’ diyen Homeros’un bu öğretisini unutmayın!’
Ve siz Yahudiler; Musa Peygamber, ‘Eğer düşmanının eşeği ağır yük altında eziliyorsa, geçip gitme, kayıtsız kalma ona yardım et!’ diye emretmez mi ki. Ve Hazreti Süleyman der ki, ‘Eğer düşmanın düşerse onun düşmesine sevinme. Hatta onun düşmüşlüğünün üzerinden yükselmeye kalkma!’
Ben ustamın öğretisini takip etmeye ve onun yolundan gitmeye çalışan birisiyim. Ona olan sadakatimi yitirmektense ölmeyi yeğlerim. Yıllardır başkalarına öğretmeyi amaç edindiğim ustamın öğretisini yok sayamam!”
Günümüzde Agora’yı gezenler eski gişelerin hizasında deprem yazıtının bulunduğu anı taşın önünde durup bu yaşanmışlığı gözlerinin önüne getirip bu sözleri hissedebilirler belki…