Bu yazı aslında daha önce yazılmıştı. Başlığı başka türlü atılmıştı. Demiştim ki, “Ana akım televizyon kanalları onu dışarıda bırakmıştı; şimdi medyayı peşinden sürüklüyor.” Evet, öyleydi. Birazdan okuyacağınız mini portre denemesi; Armağan Çağlayan’ın, eski Türkiye’deki televizyon birikimini yeni medyaya nasıl uyarladığından ve gelenekseliyle, dijitaliyle medyayı peşinden nasıl sürüklediğinden söz edecek.

Bir yazıya böyle de girilmez belki ama bazen her şey bir günde altüst olur. Önceki gün öyle oldu. Çağlayan, sağlık tetkiklerinin sonucunu Instagram hesabında kamuoyuyla paylaştı, malumunuz… Akciğer kanseri şüphesiyle yeni bir sürece başladı. İşi nedeniyle zamanının çoğunu geçirdiği yeni medyadan kendisine destek mesajları, sevgi sözleri, iyilik dilekleri nehir oldu, aktı. (Bütün dünyası kötülük üzerine kurulmuş, kurgu karakterleri dışarıda bırakıyorum.)

“Size Anlatacaklarım Var” adlı gösterisine, beş ay önce ilk turnesine çıktığı yerde, İzmir’de ara verecek. Sosyal medya hesabında, 25 Kasım Cuma günü Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’ndaki temsilden sonra tedavi nedeniyle zorunlu bir ara vereceğini, 18 Aralık’ta Kadıköy’den devam edeceğini yazdı.

O şimdi, anlatacak yeni hikâyeler biriktiriyor, sadece merak ettiklerini sormak için yeni sorular geliyor aklına. Biz de bu arada Armağan Çağlayan hafızamızı temize çekelim. Çünkü eskiden beğenmediğimiz televizyon kanallarını özler hale geldiysek o devranın dönmesi, Çağlayan’ı yine ekranlarda görmemiz yakındır.

Öyleyse buyurun Çağlayan hakkındaki mini denemeye…

Medyayı peşinden sürüklüyor

Bir zamanlar televizyon kanalları vardı. Haber, tartışma, yarışma ve eğlence programları, durum komedileri, hafta sonu sabahları çocuk programları olurdu. Ev halkının cümbür cemaat ekran başında olduğu saatlerde keyifli vakit geçirebileceği yayınlar... Temiz Türkçeyi, diksiyonu, düzgün cümleleri evlerimizin içine getiren spikerler, sunucular… İçinde yarışmalardan müziğe, skeçlerden sohbete dek her yaşa yönelik bölümlerin bulunduğu, uzun süren eğlence programları yayımlanırdı mesela. Bir program hafta sonunda bir günün tüm öğleden sonrasını ya da akşamını kaplardı. O tek programda her yaşa, her kesime göre bir şeyler olurdu. Bir zamanlar, bir televizyon kanalı demek; hayatın her alanını, her çeşit insanı yansıtmak demekti.

Sonra ne oldu? Kanallar temalara ayrıldı, programların çoğu nobranlaştı, sansürün kılıcı televizyonları böldü parçaladı, içini boşalttı. Zaten sadece antenle izlenebilen, genel kanal sayısı da iki elin parmaklarını geçmiyor. Farklı kanallar izleyebilmek için illaki bir uydu yayını ya da dijital platform üyeliğiniz olmalı.

Şimdi ne var? Üye olunan yayınlar da dâhil olmak üzere “prime time”da açın herhangi bir televizyon kanalını; stüdyolara oturtulmuş, kafaları ekranda kutucuklara yerleştirilmiş altı - sekiz kişi, birbirini yankılayan sözleri çiğneyip duruyor. Her birinin orada bulunma misyonu var. Televizyon kanalları bıçakla ortadan ikiye yarılmış, tamamen iki kutba ayrılmış. Program içeriklerindeki çeşitlilikten geçtik; kuru kafaların konuşturulduğu programlarda görüş çeşitliliği bile yok. “Farklı kutupları konuk ediyoruz” diyen programlara kanmayın. İki keskin kutbu bağırta bağırta birbiriyle çarpıştırmak değil ki yazının girişinde bahsi geçen çeşitlilik…

Hayır, televizyona gereğinden fazla anlam yüklemiyorum. Eskiden de sorunluydu yayın içerikleri. Daha iyisi olsun isterdik; daha kötüsü oldu. Fakat doğa boşluk kabul etmiyor. Geleneksel medyanın bıraktığı boşluğu yeni medya dolduruyor. İnternetten, özellikle YouTube’dan, YouTube’da da özellikle bir kanaldan söz edeceğiz: 196sekiz…

xxx

Kanalın yaratıcısı Armağan Çağlayan, geride bıraktığı yaklaşık otuz yıllık televizyonculuk tecrübesiyle internetin, doğru kullanılırsa nasıl etkili bir iletişim aracına dönüştüğünü gösteriyor izleyicilere. 2020 yılı başlarında öyle bir YouTube kanalı kurdu ki dev plazaların “büyük” televizyon kanallarıyla yarışıyor. Zaten kendisi de “Bizim gibi eski televizyoncular YouTube’da para ediyor” diyor. Türkiye’nin özel televizyonculuk tarihinin mimarlarından Çağlayan şimdi, kendisi başlı başına bir televizyon kanalı gibi çalışıyor. Programlarına kimi çıkarsa, kimi konuştursa olay oluyor. Yaptığı söyleşiler siyasetten sosyolojiye, sanattan magazine dek gündemi belirliyor. Programları yayımlandığı gün, ana akım medyanın web siteleri de dâhil, pek çok internet mecrasında haber oluyor. Konuşturduğu kişilerin söylemleri, akşam televizyon programlarında tartışılıyor. Prof. Dr. Üstün Dökmen ile yaptığı söyleşiyi hatırlayın. Ya da Cahit Özkan’ın sözlerinin, siyasette yarattığı dalgalanmayı. “Sadece kendi merak ettiklerimi soruyorum” diye başladığı “Gör Beni” söyleşileri başta olmak üzere, 196sekiz adlı YouTube kanalındaki tüm programları, her kesimden insanın konuştuğu bir Türkiye resmi çiziyor. Çağlayan, bütün bu birikimini, “Size Anlatacaklarım Var” diyerek yaz başından bu yana Türkiye sahnelerine taşıyor.

Adını baştan yazmamış olsak da sayfada fotoğrafı olmasa da bu kısa giriş paragrafı yeterliydi, kimden söz ettiğimizi anlamanıza. Çünkü Çağlayan, Türkiye’de rakibi, benzeri olmayan bir televizyoncu. Aynı zamanda avukat. İstanbul Hukuk mezunu. Aynı üniversitede uluslararası ilişkiler mastırı ve işletme doktorası yapan, açık öğretimde sosyoloji, aşçılık ve kültürel miras okuyan, elinden kitap düşmeyen, edebiyatı çok seven bir entelektüel. Ülke televizyonlarına ilk yabancı yapımları getiren Çağlayan, bu öncülüğünü internette de sürdürüyor. Milyonların, Popstar’daki sivri dilli jüri üyesi olarak tanıdığı, Dadı’dan Huysuz Şov’a dek çok sevilen onlarca programın mimarı, televizyon prodüktörü ve editörü Armağan Çağlayan, 2018’de ana akım medyadan ayrılıp Ayvalık’a yerleşmiş, avukatlık yapıyordu. Sadece iki yıl aranın ardından geri döndüğü yayıncılık dünyasına yine imzasını attı. Türkiye’ye televizyonun geldiği yıl olan 1968’i kanalına isim yapması boşa değil; televizyonculukta bugün yaşadığımız eksiği gideriyor. Aradığımız çeşitlilik, 196sekiz’de var. Yemek programı da yapılıyor, “hard talk” denen zor sorularla söyleşi programı da… Sanatçıların, aydınların yaşamına ya da popüler kültüre dair mini belgeseller de var, her kesimin portresini çıkaran röportajlar da.

xxx

Televizyonculuk birikimini, magazin tarihinde yaklaşık son otuz yılda tanık olduklarını, toplumun geçirdiği dönüşüme dair yorumlarını, “Size Anlatacaklarım Var” adıyla sahneye taşıdı. Projeyi Çağlayan’a, İzmir’de yıllarca magazin muhabirliği yapan, artık yapımcı ve organizatör kimliğiyle tanınan Cesur Sert önermiş. Sert, “Çok iyi bir hikâye anlatıcısısınız, sahne şovu yapar mısınız?” dediğinde önce ne anlatacağını düşünmüş Çağlayan. Sonra anlatacakları, soyadı gibi akıp gelmiş yılların birikiminden. İçinden mizahın, kahkahanın, anının, yılların, müziğin geçtiği gösteride şarkı da söylüyor. “Hani o çok eleştirdiğim Popstar yarışmacıları beni tu kaka eder mi?” diye düşünmeden, detone ve surtone olmadan üstelik…

Yeni televizyonculuk anlayışı, Armağan Çağlayan’ı ana akım medya dışında bırakmış, ne gam! Çağlayan, beyaz camı kendisinin dışında bıraktı; peşinden sürüklüyor. Artık her televizyon, “akıllı”; hepsinde internet bağlantısı var. Ana akımdaki bir kanalı, YouTube’a geçerek zap’lamak çok kolay. 196sekiz’e yeni ne eklenmiş bakalım, şimdi seyir zamanı.