Kahramanmaraş depremlerinde bir kez daha görüldü ki; iktidarın, devletin ve hatta yardım kuruluşları-nın gündeminde engelliler yok. Afet bölgesindeki otistik çocuklar ve aileleri için endişeliyiz
Türkiye’nin imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin Risk Durumları ve İnsani Acil Durumlar başlıklı 11. Maddesi der ki: “Devletler, savaş veya insan haklarıyla ilgili yaptıkları diğer bütün anlaşmalara saygı duyacaklarını kabul ederler. Devletler, savaş, doğal afet veya diğer acil durumlarda engelli kişilerin korunmalarını sağlamaları yönünde harekete geçeceklerdir.”
Kahramanmaraş merkezli 11 ilde etkili olan depremde de acı bir şekilde yaşadık ki, imzaladığımız sözleşmesinin bu maddesi uyarınca da herhangi bir düzenleme, herhangi bir organizasyon, herhangi bir personel eğitimi gerçekleştirilmemiş. Yoksa, “Sesimi duyan var mı” sorusuna cevap gelmeyen binada ‘Arama-kurtarma çalışması yapılmayacak’ kararları alınmayacaktı. Gereği yapılsaydı eğer, Cumartesi günü sosyal medya platformlarında ‘Bir down sendromlu çocuk ve ailesi için çadır aranıyor’ çağrısını okumayacaktık. Görselini sayfada paylaştığımız, Celal Karadoğan’ın Hatay’da engelli tuvaleti ihtiyacına ilişkin twiti hiç atılmayacaktı.
FELAKETTE OTİSTİKLER
Otistik çocuğu olan ailelerin, bizden sonra bu çocuklar ne olacak kaygısını nedenleriyle birlikte sık sık paylaşıyoruz. Deprem bölgesinde yaşamayıp da sadece yaşanılanları görmek bile bu kaygımızı yüksek dereceye taşıdı. Çünkü gördük ki karar vericilerle birlikte afet sonrası bölgeye giderek çeşitli yardım merkezleri kuran muhalefet partileri, büyük yardımlaşma dernekleri de otistiklerin özel destek gerektiren ihtiyaçlarına yönelik bir çalışma yapmadı. Afetin ilk haftalarında, otistikler dahil tüm engelli gruplarının ihtiyaçlarının giderilmesi için yine engelli STK'larının kurduğu ağlar, köprüler oluşturabildi.
Afet bölgesinde kalmak durumunda kalan otistikler, bütün depremzedelerin yaşadığı sorunlara ek olarak, acilen, duruma özgü düzenleme ve desteklere ihtiyaç duyuyor. Depremin ardından yaşanan süreci göz önüne alırsak, en iyi ihtimalle çadır bulabildiklerini düşünsek bile, rutinlerini, alışkanlıklarını, rahatlama sağladıklarını oyuncaklarını, objelerini, günlük yaşam ortamını kaybeden otistikler için; tipik gelişim gösterenler için dahi yıkıcı etkileri olan afet bölgesi ortamında gürültü, pis koku, ortak tuvalet kullanımı gibi duyusal hassasiyetlerini yüksek seviyede hissetmelerine, duygularını düzenleme ortamını bulamamalarına neden oluyor. Bu ortamın otistik çocuklar ve bakım veren ebeveynlerine etkileri konusunda da çok endişeliyiz.
CÖMERT AİLESİ İZMİR’DE
STK’ların kurduğu ağlar aracılığıyla, Adıyaman’da bulunan Cömert ailesiyle tanıştım. Baba Nusret Cömert ile telefon aracılığıyla görüşmeye başladık. Çadırda kaldıklarını ve 8 yaşındaki otistik oğlu Berk’in zor anlar yaşadığını anlatan Nusret bey “Bu şartlarda kalmamız çok zor. Biz İzmir’e gelmek istiyoruz. Belki oğlumuz için daha iyi eğitim olanaklarını da orada buluruz” diyordu. İlk görüşmemizin ardından bir hafta boyunca çözüm yolları aradık. Sonunda aile İzmir’e geldi. Gaziemir’de bir lojmanda geçici olarak barınmaları sağlandı. Berk, kaldıkları yere yakın ki sonradan öğrendiğim kadarıyla Gaziemir’in tek özel eğitim alt sınıfı bulunan okulu Sabri Öney İlkokulu Azize-Feyzullah Ulğaç Özel Eğitim Derslikleri’nde eğitime geçen hafta başladı.
Berk’in ilk okul gününde, aileyi okulda ziyaret ettim. 5 yaşındaki kızları Duru ana sınıfında, Berk de özel eğitim sınıfında dersteyken deprem sonrası yaşadıkları süreç hakkında anne Şehriban hanım ve baba Nusret bey ile detaylı konuşma şansı yakaladık. “Bundan sonrası için ne yapabiliriz” diye birlikte düşündük. Kalıcı bir konut ve iş bulmanın planlarını yaptık. Berk’i konuştuk. Berk’in otistik tanısı 4.5 yaşındayken konmuş. Anne Şehriban hanım anlatıyor: “Berk 2-3 kelimelik cümlelerle konuşuyordu. Götürdüğümüz bir psikiyatrist resim yapıyorsa bir şey yok dedi. Anasınıfına başlayınca öğretmeni farketti. RAM bir süre izledi. Daha sonra hastaneden rapor verildi. Hemen özel eğitime başladık. Eve de ayrıca öğretmen geliyordu. Ergo-terapiye başladık. 2. seansı alamadan deprem oldu. Berk deprem akşamı çok huzursuzdu. Gece yanımıza gelmişti. Deprem anını kardeşi anladı, o anlayamadı. Elektrikler gitti, evden çıkamadık, dışarıda şiddetli yağış vardı. Durunca çıkıp arabaya girdik. Bütün çığlıkları, bağrışları duydu, huzursuz oldu. Gündüz ikinci depremde araba sallanınca bu sefer depremi anladı, çığlık attı. 3 gün arabada idare ettik, su ve elektrik yoktu. Eşim eve girip bisküvi gibi malzemeler alıyordu. Üçüncü gün Gölbaşı’na gelen çadırlardan aldık. Ama Berk, çadırda duramadı.”
DAHA İYİ BİR EĞİTİM İÇİN
Nusret bey, aile Adıyaman’dayken yaptığımız telefon görüşmelerinde de sık sık dile getirdiği gibi “Biz orada kalırdık. Bizim isteğimiz Berk’in daha iyi bir eğitim olanağına kavuşması” diyerek sözü aldı: “Buraya geldikten sonra, çalıştığım elektrik şirketi faaliyete başlayacağını belirterek beni de çağırdı. Ama çocuğum burada, ‘Yeni adam alırız’ dediler, ‘Alın’ dedim. Şu an orada eğitim olanağı yok. Dönemeyiz. Orada dönsek işe gitmem lazım, eşim iki çocukla, özellikle de Berk’in eğitime ulaşamadığı deprem sonrası ortamda nasıl tek başına yapsın? Berk sürekli hareket halinde.”
Şehriban hanım Berk ile yaşadıklarını ise şöyle anlattı: “5 yaşında bir kızımız da var ama biz sürekli Berk’in peşindeyiz. Kaçıyor, sürekli hareket halinde. Yemek yerken bile onu tutuyorum. Burada da 10 metrekarelik bir alanda kalıyoruz. Berk normalde kanepeye, halıya uzanmayı sever. Oyun oynama, okula gitme, parka gitme gibi günlük hayatında yaptığı şeyleri şimdi yapamıyor. Alışık olduğu şeyleri yapıp rahatlayamadığı için davranış problemleri çok arttı. 3-4 gün arabadan inememek onu çok etkiledi. Bazen ağlıyor, neden ağladığını, ne yapmak istediğini anlayamıyoruz. Konuşması geriledi. Harcanmasın, eğitimden geri kalmasın diye buraya geldik.”
Depremin ardından oğulları Berk’in iyi bir eğitime kavuşması hayaliyle Adıyaman’dan İzmir’e gelen Cömert ailesinin öncelikle ev bularak düzen kurabilecekleri bir hayata geçmesi gerekiyor. Düzenli yaşama geçsinler ki Berk de düzenli bir eğitime kavuşabilsin. Hava gibi, su gibi, nefes kadar önemli…
ENGELLİLERİN GÜÇLÜ SESİ
Musa Piroğlu, HDP İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de engellilerin yaşadıkları sorunları sık sık ve gür sesle gündeme getiriyor. Kürsüde konuşmakla da kalmıyor, her gruptan engellinin sorunlarıyla yaşandığı yere giderek destek veriyor, bilgi alıyor, çözüm üretmek için çaba harcıyor.
Bir davayı izlemek üzere İzmir’e geldiğinde, Musa bey ile tanışma ve sohbet etme fırsatı da buldum ve ona bir zil verdim. Zili neden verdiğimi, geçtiğimiz çarşamba günü TBMM kürsüsünde deprem sürecinde engelli toplumunun yaşadığı sorunları aktardığı konuşmasının başında kendisi açıkladı, tabi ki söz verdiği gibi zile vurarak: “Bunu bir otistik çocuğun annesi bana hediye etti. Mecliste engellilerle ilgili konuşurken, “Buna bir kere vurun, çünkü kimse engellileri görmüyor, farkında olsunlar” dedi. Otistik bir bireye cinsel saldırı davasına gitmiştim. Kimsenin haberi yoktu, çünkü engellilere yönelik bu saldırılardan genellikle kimsenin haberi olmuyor. Çünkü engellilerden kimsenin haberi olmuyor, pek gündemde olmuyor. Gündemde olmayan engelliler ne yazık ki depremde de gündeme girmedi. Deprem bölgesinde değişik gruplardan çocuk, yetişkin yaklaşık 980 bine yakın engelli var. Deprem sırasında ne yazık ki iktidarın, devletin ve hatta yardım kuruluşlarının gündeminde engelliler yoktu. Açığa çıktı ki devletin kurtarma planlarında da eğitimlerinde de engelliler yok. Açığa çıktı ki engellilerin yaşadığı sorun vahşi bir seleksiyon sorunu, yani engelliler ölümü terk edildi. Kaba haliyle, ‘Ses veriyor musunuz, sesimi duyuyor musunuz’ dendi, işitemeyen, konuşamayan, zihinsel sorunlar yaşayan engellilerin var olduğu gerçeği görmezden gelindi ve kurtarma ekiplerinin böyle bir eğitimi olmadığı da açığa çıktı. Tek sorun bu değil. Engellilerin bundan sonraki durumu hakkında da bir bilgimiz yok. Verilen raporlarda, ne kadar engelli kurtarıldı, ne yapıldı, bunlara dair ne gibi hizmetler verildiği yok. Çadır kentler kuruldu, konteynerler götürüldü, engellilerin erişim meselesi buralarda nasıl çözüldü, buna dair de bilgi yok. Engelli bireyler kurtarıldığı ya da evinden çıktığı andan itibaren tuvalet sorunundan bakım sorununa, sağlık sorununa kadar bir dizi sorun yaşadı.”
TBMM’nin içinde engelli çocuğu olan bir çok milletvekili olduğu bilgisine sahibiz. Neden mecliste her zaman en güçlü ses Musa Piroğlu’ndan çıkıyor? Neden engellilerin her ilde yaşadıkları sorunda yanlarında her zaman sadece Piroğlu’nu görüyoruz? Kendinize sormanız lazım. Onun gibi 10 tane güçlü ses çıkaran milletvekili olsaydı, afet planlarında çoktan yer almaz mıydık?