‘’Hani hepimiz arkadaşken, hani oyunlar tükenmemişken, henüz kimse bize ihanet etmemiş, biz kimseyi aldatmamışken, eskidendi çok eskiden’’ demiş şair. Öyleydi. Herke arkadaş, oyunlar bitmemiş, biz kimseyi incitmezdik. 

Sahi ne zaman bu hale geldik biz? 

Bu kadar kötünün eline kaldık?

Artık dünya o bizim bildiğimiz dünya değil, Türkiye’de o eski Türkiye değil.

Misafirperver Anadolu irfanı masallarda anlatılan bir ütopya… 

Her an her yerde başımıza bir şey gelebilir. 

Mesela;

Her an öldürüldüğümüz için suçlu olabiliriz. 

Ya da bize karşı işlenen tüm suçlar cezasız kalabilir. 

Ya da bir minibüse bindiğimizde, bir adam ‘husumetlisini’ gözleriniz önünde katledebilir. 

Başka bir minibüste canice katledilebiliriz. 

Trafikte hatalı araç kullanan kişiye korna çaldık diye satırla saldırıya uğrayabiliriz. 

Taksici bizi dolandırmak isterse ya ses çıkartamayız, çıkartırsak da dayak yiyebiliriz.

İş yerimizden çıktığımız anda haberimizin bile olmadığı, takıntılı bir hasta bizi öldürebilir. 

Taksiye, dolmuşa, otobüse binerken mutlaka plaka alır yakınımıza yollarız. 

Yolda yürürken telefonla konuşmak zorundayız.

Kişisel alanlarımızda da kötülük sarmış her yanımızı. Bilinçli kötülük ama. Yanındakinin başarısını kaldıramayan, arkadaşının mutluluğundan mutlu olmayan, ağabeylik/ablalık yapmak yerine yalanla dolanla popülerlik kazanmaya çalışan, kendinden altta gördüğü her insanı olabildiğince ezen kişilerle dolu hayatlarımız. Yengeç kazanı gibi düşünün. Önde gideni aşağıya çekmek ilk amacı birçok kişinin. 

Hırsızlığın, hak yemenin, yalancılığın, adaletsizliğin kol gezdiği, suçlunun korunduğu bu toplumdan çok iyi ilişkiler beklemiyorum. Ama umut edebilmek istiyorum. Korkmadan yaşayacağımız, hakkımızın yenmediği bir ülkede, iyiliğin önemli olduğu günler görebilmek istiyorum.

Ahlakın çökmesi sonucu normalleşen hırsızlık, adalete olan güvensizlik derken geri dönüşü olmayan bir noktaya geldik. Çirkinliğin her türü günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Devletin yozlaşmamış hiçbir kurumu kalmadı, bu şartlar altında ayakta kalması bile mucize. Aslında toplu, tüfekli bir savaş yok ama etrafımızda hızla yayılan bir hastalık gibi yozlaşma var. 

Ve bu savaşı biz kaybettik. Kötülüğe, ahlaksızlığa, adaletsizliğe alıştık. Yokmuş gibi ya da düzelecekmiş gibi yaşıyoruz. 

Mesela geçtiğimiz günlerde bakanlık tarafından ifşa edilen firmalar oldu. Sayfalarca, okurken insanı hayret içinde bırakan. Son mu olacak bunlar? Elbette hayır.

Çünkü bu ayıp bu firmalar için ayıp olmayacak. Ya da şahane bir reklam çalışmasıyla unutturulacak. 

İşte tam olarak sorunumuz bu. Unutuyoruz.

Bize yapılan ya da yapılmayan her şeyi unutuyoruz. Yanılıyor olmayı çok isterim.

Umarım bir gün bu satırlarda mutluluk, umut ve sevinç olur. 

Umarım güzel bir gelecek ve ülke bırakabiliriz evlatlarımıza.