Açık, temiz bir düşüncenin ve vicdanın, dürüstlük ve iyi niyetin, her namuslu gazetecinin temel ilkeleri olduğuna inanıyorum. Her türlü sansürün kabul edişlmeyeceğine de inanıyorum. (Prof. Walter Williams-Missouri Gazetecilik Okulu Dekanı)
“Haber dediğin öyle çantada keklik değil. Armut piş ağzıma düş, hiç de değil. Kimseye altın tepsi içinde sunulmaz. Önüne konulan dosyalardan, karanlık kuytu köşelerde eline tutuşturulan zarflardan kuşku duyacaksın. Gerçek ve doğru haber, ciddi emek ister. Peşine düşeceksin. Bıkmadan usanmadan insanlarla konuşacaksın. Mutlaka bir sır vardır. İcabında geceler boyu uykusuz kalacaksın. Sayfalar dolusu okuyacak, üzerinde çalıştığın dosyaya davanın yargıcından daha hakim olacaksın. Gerçeğin üzerinde daima bir örtü vardır. O örtüyü kaldıracaksın. Hakikat, her zaman çıkar çevrelerini rahatsız eder. Üzerine gelirler, gözdağı verirler, tehdit ederler, hapse atarlar, hatta öldürürler. Yalan da yazmayacaksın! Şakaya gelmez bu meslek, cesur olacaksın cesur!”
İstanbul Gazetecilik Yüksek Okulu’nun en deneyimli hocalarından rahmetli Nuri İnuğur, Basın Tarihi dersinde kürsüden sınıfa böyle diskur çekermiş.
Öğrencilerinden Ertuğrul Mavioğlu anlatıyor; “Kaşlarını kaldırıp gözlerini kocaman açarak, üzerine basa basa vurgulardı;
Hapse de atarlar, öldürürler de. Şakaya gelmez bu meslek! Cesur olacaksın cesur!”
xxxx
Geçen yıl aramızdan ayrılan Yunan söz yazarı, aktivist ve siyasetçi, ünlü Zorba’nın bestecisi MikisTheodorakis, muhalif kimliği nedeniyle Albaylar Cuntası döneminde hapse mahkum edilmiştir.
Askeri yönetim siyasi mahkumlara ve sanıklara yaptığı kötü muamele yüzünden Avrupa Konseyi’ne şikayet edilmiştir. O kadar ki konsey Yunanistan’ı üyelikten çıkaracaktır.
L. Ekspres Dergisi başyazarı J.Jaques Schreiber basın özgürlüğü tarihine geçecek bir hadiseye imza atar.
Schreiberbir kampanya başlatır, Theodorakis’i kurtarmak için de Atina’ya gider bir özel uçakla.
Albaylar Cuntası’nın lideri Papadopulos’la görüşür.
Gazeteci Albay’a, “Mikis’i almaya geldim. Onu bana verir misiniz?” diye sorar.
Kurnaz albay, gazeteciyi reddetmek istemez.
Çünkü Theodorakisiçin dünyayı karşısına almak istemez.
Her gün neredeyse her ülkede hakkında yazılar çıkandı Mikis.
Schreiber ona; "İyi düşününüz. Unutmayınız arkamda tüm bir dünya kamuoyu var" demiştir.
Ve gazeteci, Albay’ı mağlup eder.
O gün akşama doğru Schreiber, Albay Papadopulos’un oğluyla Mikis’in yattığı hastaneye gider.
Ünlü bestecinin ciğerlerindeki hastalık Atina zindanlarında nüksetmiştir.
Fransız gazeteci Mikis’e, “Benimle Paris’e gelir misin?” diye sorunca “Benimle alay mı ediyorsunuz?” diye acı acıgülmüştür besteci.
Hayır, Schreiber çok ciddiydi! Alay etmiyordu.
Akşamın alacakaranlığında Schreiber’in koluna yaslanarak yürüyen besteci, kendini tutamamış hüngür hüngür ağlamaya başlamıştır.
O kendisi için değil, geride kalanlar için ağlıyordu.
Atina’da kurulan sehpalardan biri boş kalacaktı!
Bu romantik sahne çağdaş basın tarihinin en şerefli sayfalarından biridir.
Ve üzülerek belirtelim ki basın tarihinde buna benzer olayların sayısı parmakla sayılacak kadar azdır!
xxxx
Namuslu gazeteci; halkın sesidir, vicdanıdır.
Toplumu, bütün talepleri,, sorunları kederleri adeta bir ayna olan gazetesine yansıtır.
Bunu yaptığında da güç odaklarını ürkütür.
Zordur gazetecilik, çetin ve tehlikelidir. Yolu, dikenlidir.
“Gazeteciliğin özü; somut gerçek ile yazı-görüntü-ses arasındaki ilişkileri doğru kurmaktır” der meslek ustalarımız.
Kamuoyu oluşturmak, düşünce özgürlüğünü, eleştiri hakkını köreltenlerle mücadeledir.
Örneğin; Fransız Başyazar Schreiber, MikisTheodorakis hakkında sürekli yazılar yazmış, dünyanın dikkatini ona ve Yunanistan’daki faşist yönetime çekmiştir. Son tahlilde de onu kurtarmayı başarmıştır esaretten!
xxxx
“Sansür Yasası” diye bilinen Dezenformasyon Yasası bu hafta TBMM’de görüşülecek.
Cesur bir şekilde mesleğini yapmaya çalışan gazeteciler “susturma/ korkutma” amaçlı bu yasa tasarısına karşı çıkıyor.
Aslında, güce sahip olduklarını düşünenlerin, otoriterlerin, gelmiş geçmiş bütün iktidarların gerçekleri susturmak örtmek için gazetecilere karşı giriştiği mücadele, bu topraklarda gazetecilik var olduğundan bu yana sürüyor.
Yine meslek büyüklerimiz hep şöyle söyler; “Kim olursanız olun, gücünü gerçeklerden alan bir fikirle savaşamazsınız. Savaştığınızı sanıyorsanız; bilin ki kazanamazsanız!..”