Metin Denli’nin ölüm haberini okuyunca aklıma 1972 yılında Eskişehir’de katıldığımız Uçuş Hekimliği kursuna gitti. Askeri Tıbbiye’de okuyan havacı öğrenciler, Eskişehir’de üç aylık bir kurstan geçer, ondan sonra “Uçuş Tabibi” olarak hava üslerindeki filolara giderlerdi.
Ankara ve İstanbul tıp fakültelerinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı adına “Askeri Öğrenci” olarak okuyan arkadaşlarımla GATA’da bir yıl staj yaptıktan sonra Eskişehir’deki “Uçuş Tababeti” kursuna katılmıştık.
O tarihte, sadece havacıların bulunması gereken kursta, mezuniyeti bizden daha eski olan ilginç bir askeri doktor vardı.
Havacı değildi. Bizden çok Alman subaylarına benzeyen giysisi (Haki rengin tonu bile farklıydı), şapkası ve saç tıraşının yanı sıra ilginç ayakkabıları vardı. Çelik gibi görünme arzusundan olacak, tavırları keskin, yürüyüşü kararlı ve sert, el sıkışı ise karşısındakinin canını yakacak sertlikteydi (Bir kez canım yanmıştı). Bir de, kimsenin sağ yanında bröve yokken, onunkinde değişik bir kartal bulunması belleğime yerleşmişti.
1972’den sonra onun adını çok duyduk. Uğur Mumcu’nun “Sakıncalı Piyade” kitabında anlatılan Mamak işkencelerinde adı geçmişti. Kurgu mu yoksa gerçek mi bilmediğim olay şöyle olmuş;
Mamak tutukevinin avlusunda kendisine ceza olarak buz kırdırılan Uğur Alacakaptan belini incittiği için iki büklüm revire gidince Dr. Metin Denli’ye çarpmıştı; “Esas duruşa geç. Bir Türk subayının karşısındasın!”
İddiaya göre, tutuklulara çok kötü davranan Dr. Denli, Mamak revirindeki odasında Hitler’in “Kavgam” kitabını bulundurmakta bir sakınca görmezmiş.
Yolu Mamak’tan geçen(!) Oral Çalışlar daha sonraları onun için şunları yazdı;
“Elinde Kırbaç, mahmuzlu çizmeleriyle cezaevinin içinde dolaşır, tutuklulara hakaret ederdi. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın idam edildikleri gün, bütün cezaevi içinde zafer kazanmışçasına dolaşarak hepimizi tahrik etmişti. Bir koğuşa yapılan toplu saldırıya katılmasından sonra, cezaevinden alınması için açlık grevi yaptığımız olmuştu.”
Onun generalliğe yükseltilerek Genelkurmay Sağlık Daire Başkanlığına getirilmesinde hangi ölçütler kullanıldığını düşünür hayıflanırdık.
Ama daha sonraları aynı Genelkurmay Başkanlığının tarikatlardaki fesli ve cüppeli subayları general/amiral yaptığını, kendi eliyle Fetö örgütünü beslediğini görünce ne diyeceğimizi şaşırdık.
İdeolojik yanı bir yana onunla çalışanlar, iyi bir kadın-doğum uzmanı olduğunu söylemişlerdi.
Dileğimiz öbür dünyada, sadece iyiliklerinin karşılığını görmesi, ideolojik sıkıntılar yaşamaması…