1670 yılında İzmir’de 269 kişilik bir Fransız kolonisi vardı. Tacirler ve iş arayan göçmenlerden oluşan bu grup, Marsilya’dan İzmir’e gelmişti
IV. Henry devrinde Doğu Akdeniz’de koloniler oluşturmaya başlayan Fransızlar, ilk olarak Trablusşam, İskenderiye, Sakız, Antalya ve Zanta’da konsolosluk açtılar. Merhume Serap Yılmaz’ın tespitine göre, 1670 yılında İzmir’de 269 kişilik bir Fransız kolonisi vardı. Tacirler ve iş arayan göçmenlerden oluşan bu grup, Marsilya’dan İzmir’e gelmişti.
Fransız tacirler, Sakız konsolosluğu vasıtasıyla, İran ipeği, pamuklu bezler, Ankara sofu ve kumaş ticareti yapıyorlardı. Saatçi, imbikçi, aşçı, kâtip gibi mesleklerde çalışan Fransız kolonisi mevcudiyetini Tanzimat’ın ilanına kadar devam ettirdi. Kuşkusuz 1536’da Osmanlı devletiyle yapılan ticaret anlaşması, Fransızlara, Hollanda ve İngilizlere karşı bir güç verdi.
İstanbul’da Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi'nde 1845-1846 yıllarında İzmir’de yaşamış olan 200-300 kişilik Fransız tebaasının ticari kayıtlarını içeren bir defter bulunuyor (No.2105).
Bu defterdeki veriler incelendiği zaman, Fransa’nın himayesinde en azından 250 yıldır İzmir’de faal olan Fransız kolonisinin, İzmir’in Hatun mahallesinde yaşayan Yahudilerin, pabuşçu, haham, müstecir, francalacı, kömür hamalı, tavşancı, şekerci simsarı, kantar koltukçusu ve mestçi olarak çalışmış oldukları görülür.
EN ZENGİNLERİ BEZİRGANLAR
İzmir Yahudileri, bir şekilde Fransa’nın himayesini kazanmışlardır. İzmir Rumları da yanı imtiyazı elde etmişlerdir. Ev hizmetçisi, kasap, müzikon, kömür hamalı ve Avrupa tüccarı olarak çalışan Rumlara rastlanıyor ki, bu Rumların çoğu Kasap Hızır mahallesinde oturmaktaydılar. Bunlar içinde en zenginleri bezirgânlardı.
Fransız himayesinde yirmi seneden fazla İzmir’de oturan Banomo ile Fransız kilisesi karşısındaki arsanın sahibi Salzafi isimli kişiler, Sinanoğlu ile Kantarcıoğlu hanlarında ticaret yapıyorlar, kırmızı kumaş boyası üretiyorlardı. Istefaki ise bir gemi simsarıydı. Fransız konsolosluğunda tercüman olan Atanaş oğlu Atanaş isimli biriydi ki bu zat aynı zamanda Pirinç Hanı, Eski Balık Pazarı ve Yalı kapısındaki Nikola meyhanesinde ticaretle meşguldü. Fransız himayesini elde etmiş olan bezirgânlar arasında köken olarak Dubrovnik, Sicilya ve Prusyalılar da vardı. Kutman Evi'nin bitişiğindeki Fransız kilisesinde, Fransız papaz ve keşişler ikamet ediyor, burada aynı zamanda makarna imal ediliyordu. İzmir’deki Fransızlar, hekim, şekerlemeci doğramacı, kahveci, fıçıcı ustası, manifaturacı, tercüman, saatçi ve gazeteci olarak çalıştılar.
Gazetecilik, meslek olarak, ilk kez, İzmir’de Fransızlar arasında benimsendi. İzmir’de bir gayrimüslim kadının evinde kiracı olarak kalan Dişan ile İzmirli Kostantin, ilk gazeteciler arasında sayılabilir. Sisam adasının müdürü Mirja Giovanni’nin de Fransız himayesini kabul ettiğini ve İzmir’de yaşadığını belirtelim.
Bazı gayrimüslimler, Fransız himayesinde, gayrimüslim vakıflarıyla çalışıyorlardı, Giritli manastır vakfı gibi. Fransız himayesindeki Rum ve Yahudi esnafın, mağazacı, bezirgân yazıcısı (muhasebeci), kuyumcu, simsar, tahakkukçu, sıvacı, terzi kalfası, attar, ayakçı, pabuççu, mavnacı, çanakçı, francalacı, aylakçı, komisyoncu, mektep kalfası, gazzaz (ipekçi), koltukçu, varilci, canbaz, şaykacı (gemici) ve rençber olarak çalıştıkları belgelenebiliyor. Bunlar arasında aslen Fransalı olanlar olduğu gibi, Nakşalı, Moralı, Ankonalı ve Katalonyalı olanlar da vardı. O devir için belki de en ilginç mesleklerden biri, İzmir’de Fransızca hocalığı yapan (Fransız lisanı hocası) Rudeh’ti.
Bunların bir kısmı, yılın belli zamanlarında İzmir’den Frengistan’a giderlerdi. Bunların bir kısmının Eski Frenk Kilisesine bağlı oldukları, bir kısmının da Cedid Fransız Kilisesine gittikleri anlaşılıyor. Eczalık (ıspençar), ilk kez meslek olarak İzmir’de Fransızlar tarafından yapıldı. Yine, İzmir’de ev ve dükkân sahibi olanlar arasında karantina hekimliği ve İzmir Fransız kançılaryası yazıcılığı (konsolos sekreteri) yapanlar vardı.
Fransa’nın himayesinde İzmir’de bu yıllarda simsarlık ve sarraflık yapan Yahudilerin bir kısmının Kudüslü olduğu anlaşılıyor. Toskana tercümanı da aslen Fransalı (França) biriydi. Bu Yahudiler İzmir’de İslamlar ile birlikte Cami-i Atik mahallesinde oturuyorlardı. Bunlar arasında ilginç mesleklerden biri de kazan yazıcısı (ne olduğunu tam bilmiyorum) ve korçacı idi.
İlginç bir nokta, 1840’lı yıllarda, İzmir’de Fransız himayesini kabul etmiş Ermenilerin olmayışıdır. Hâlbuki daha önceki devirlerde Fransızlar, Ermenileri kolonileri içine almışlardır. Bu durumun İzmir’e özgü olup olmadığı ayrıca araştırılmalıdır. Bunun yanı sıra İzmir Ermenileri, Fransa dışındaki diğer Avrupa devletlerinin hemen hemen hepsinin himayesini kazanmışlardır. İzmir’de tercümanlık, kuyumculuk ve yazıcılık gibi işlerde mahir olan Ermenilerin Tanzimat’tan hemen sonra neden Fransız himayesine alınmadıkları veya onların mı Fransa’yı seçmedikleri araştırılması gereken bir konu olarak kalıyor.